Tamahsız Âdem’in halk-ı cihan hep akrabasıdır
İki hafta önceydi. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisindeki bazı milletvekillerinin AK Parti’ye katılacağı yönündeki iddialara sert bir dille yanıt verdi. Davutoğlu, Gelecek Partisi’nin Türkiye’deki siyasi denklemi değiştirecek önemli partilerden biri olduğunu savunarak, “İstersek siyasi denklemi bir hamlede değiştirebiliriz” şeklinde konuştu.
Bu ifadelerin ardından eski MHP Milletvekili Arzu Erdem, sosyal medya hesabından Davutoğlu'na tepki göstererek bazı sorular yöneltti:
“Merak ettiğim şudur; Bu sözlerin ardında neler yatıyor? Gökçeada’da kıymetli dostun Bartholomeos ile geçirdiğin ve geçireceğin dört gün bir tesadüf mü? ABD İstanbul Başkonsolos’unun aynı günlerde Gökçeada’da olması bir rastlantı mı? Yunan büyükelçisinin sizin olduğunuz tarihlerde Gökçeada’ya gelecek olması yine tesadüf mü? Peki, Bartholomeos’un abisinin evinde yaptığınız görüşmede hangi kararlara vardınız? Son olarak: İngiltere’de eğitim gören kızınıza Bartholomeos referans oldu mu?”
Cihat Yaycı ve Arzu Erdem’in Gökçeada ve Trabzon’da dikkat çektiği konuların gündeme gelmesi ve gündemde kalması çok önemli!
Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, “Gökçeada’da çok karanlık işler dönüyor” ifadeleriyle Erdem’e destek verdi. Cihat Yaycı Paşa, Mavi Vatan kavramını uluslararası ilişkiler literatürüne kazandıran ve kıta sahanlığı meselesinde Türkiye’nin elini güçlendiren önemli isimlerden biri. En son Gökçeada ve Trabzon’da Arzu Erdem ile birlikte gündeme gelmesi ve gündemde kalması gereken önemli bir hususa dikkat çekti.
Trabzon ve Gökçeada’da neler oluyor?
Genel politikasını Türkiye ile gerginlik ve sürtüşme temeline oturtan Yunanistan uzun süredir Trabzon ve Karadeniz bölgesinde Pontusculuk faaliyetleri yürütüyor. Ermeni soykırımı iddiaları ile yakın dönemde devamlı öne sürülen Kürt sorununa bağlantı kurularak Ermeni soykırımı gibi sözde Rum soykırımını tanıması ve tazminat ödemesi talep edilen Türkiye, bu sözde soykırımı tanımadığı takdirde AB’ye kabul edilmemesi yönünde baskı kuruluyor.
Yunanistan, yüzlerce dernek ve vakıfla birlikte Avrupa Parlamentosu, İngiltere, Almanya, Moskova’da sergiler düzenleyip bu yönde Avrupa ülkelerinde propagandalar yapmaya devam ediyor.
Bölücülük fitnesi dört koldan çalışıyor
17 Ağustos 2024 Cumartesi, İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin resmi sayfasında şöyle bir haber paylaşılıyor: “Patrik Bartholomeos Hazretleri, memleketi Gökçeada’da (İmroz) bulunduğu sırada, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski Başbakanı, Gelecek Partisi’nin kurucusu ve Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nu, kızı ve çalışma arkadaşlarıyla birlikte ikametgâhında kabul etti.
Patrik, Sayın Ahmet Davutoğlu ve beraberindekiler onuruna bir kahvaltı verdi. Kahvaltı sırasında güncel konular üzerine samimi bir sohbet gerçekleşti. Özellikle, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması gibi İstanbul Rum Patrikhanesi’ni ilgilendiren konular üzerinde duruldu ve Yunanistan-Türkiye ilişkilerinin gidişatı hakkında görüş teatisinde bulunuldu.
Eski Başbakan, 2012 yılında Dışişleri Bakanı olarak İstanbul Rum Patrikhanesi’ni, 2013 yılında ise Atina İmrozlular Derneği’ni ziyaret ettiği günleri hatırladı. Sohbetin sonunda, karşılıklı olarak kitaplar ve diğer hatıra hediyeleri takdim edildi. Görüşmeye, daha önce Zeytinliköy’ünün (Aya Todori) meydanında saygın misafiri karşılayan Gökçeada ve Bozcaada Metropoliti Sayın Kirillos da katıldı…”
Haberin devamını merak edenler İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin resmi sayfasına bakabilir.
Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Ekümenikliği tartışmaları ve gerçekler
Roma İmparatorluğu’nun Konstantinopolis’in Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun başkenti olması nedeniyle, Konstantinopolis Piskoposluğu önem kazanır. Bizans İmparatoru Piskoposluğa Patriklik statüsü ve ekümeniklik unvanı vererek, siyasi olarak güç kazanmak ister. Bu durum ekümenik olan diğer kiliseler tarafından kabul edilmez ve protesto edilir. Osmanlı ise, Fener Rum Ortodoks Patriğine bazı yetkiler vererek “milletbaşı” olarak görevlendirir. Bu görev sadece Osmanlı sınırları dâhilinde geçerli olup, ekümeniklik anlamına gelmemektedir.
Ancak Patrik, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflama döneminde bu yetkisini kötüye kullanarak, İmparatorluğun parçalanması yönünde çok aktif olarak çalışır. Millî Mücadele döneminde Patrikhane; bir fesat ve ihanet ocağı, Rum çeteleri için silah deposu, militan eğitim yuvası rolünü üstlenir. Lozan’la birlikte Patrikhane, Türkiye’deki Ortodoks azınlıkların dinî vecibelerini yerine getiren, şu anda İstanbul Fatih Belediyesi’ne bağlı olan dinî bir kurum haline getirilir.
1980’li yıllara kadar ekümeniklik söz konusu değilken; 1990’lı yıllardan itibaren ABD, AB ve Yunanistan’ın destekleri ile Patrikhane, ekümeniklik iddialarında bulunmaya başlar. Ekümeniklik, ne laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasası ve kanunları ile ne de Lozan Antlaşması ile bağdaşmaktadır. Patrik, mevcut kanunların kendisine tanımadığı bir unvanı kullanamaz. Ekümeniklik, sadece Ortodoks dinini ve Ortodoks kiliselerini ilgilendiren bir mesele değildir; aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de bağlar…
Arzu Erdem’in, Ahmet Davutoğlu’na sorduğu sorular cevap bekliyor
“İstersek siyasi denklemi bir hamlede değiştirebiliriz” iddiasında bulunan Ahmet Davutoğlu'nun dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yaptığı dönemi hatırlayalım. Yunanistan 16 adamızı resmen işgal etti. Kimsenin ruhu duymadı. Şimdi Yunan Adalarına akın akın giden turistleri konuşuyoruz. Açılım süreci fiyaskosu ile terör örgütü üyeleri TBMM indi. Ortadoğu politikası, Suriye iç savaşı ardından gelen göç dalgası, sonuç: Demografik darbe. Türk Milleti’nin altını oyma, Türkiye’yi milletsizleştirme projesi. Ve boynumuzu büken, kanayan yaramız Süleyman Şah Türbesi’nin tarihi pozisyonunun değiştirilmesi…
Söylenecek çok şey var. Haset, fesat, fitne siyaseti ile bir yere varamayacağımız çok açık. Sabırla toparlanmayı, feraha çıkmayı beklerken her geçen gün geriye gidiyoruz. Siyasete güven kalmadı. Sorumluluk almak, milli meselelerde duyarlılık göstermek, hatalara yanlışlara karşı tavır almak, eleştiri yapmak siyaset üstü bir meseledir. Siyasete düşen artık bu hasletlere köstek olmak değil katkı sunmaktır. Milleti bilinçlendirmek, aydınlatmak, iyi toplumu ortaya çıkarmak için mücadele vermektir...
Din, ırk, mezhep ayrışmasına girmeden Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında huzur içinde yaşama muradımız var. İbadet, ifade özgürlüğü kısıtlanamaz. Anayasa önünde herkes eşittir ilkesi doğrultusunda kurallar, kaideler çerçevesinde isteyen camide isteyen kilisede isteyen havrada ibadetini yapabilir. İsteyen ana dilini konuşabilir. Baskı ve korku söz konusu bile değil. Devlet olmanın gereklilikleri bellidir. Bozgunculuk, bölücülük yapanlara iyi gözle bakılmaz. Bu tarz girişimler elbette ki karşısında milleti ve devleti bulacaktır…
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin “Tamahsız Âdem’in halk-ı cihan hep akrabasıdır” sözünde belirttiği gibi tamah etmeyen, haset, fesat, fitne üretmeyen, nankör, bencil olmayan, samimi, merhamet, vicdan, adalet sahibi, birlik beraberliğimizi, kardeşliğimizi ve dayanışma ruhumuzu önemseyen herkes biz Türk Milleti’nin dostu ve akrabasıdır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, eğitimin yüksek gücüne inanır ve bu inancını şu sözlerle dile getirir: “Sen taş, kaya, mermer dahi olsan, eğer iyi bir terbiyecinin eline düşersen cevher olursun.” Yine Marifetname eserinin bir yerinde şöyle der: “Eğer insansak benliğimizi işletmek, kalbimizi avutmak, kafamızı aydınlatmak için uğraşmalıyız. Şu bilinmelidir ki, herkes kendisinin kuyumcusudur.”
Her şey eğitim ve bilinçlenmeyle başlar. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy yaşasaydı bugünkü ahvale nasıl mukabele ederdi? İş işten geçmeden: “Sahipsiz olan vatanın batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”