Tarihin arka odasından evlada mektup
Ne garip... Hayatta en istikrarlı olduğum konu istikrarsızlık olduğu halde, ucu yanık mektuplarımla kızıma 38 yaşımdan seslenme konusunda müthiş bir istek ve iştiyak var içimde.
Tarihin arka odasından tek bir okuyucuya, ama okuyucuların şahına seslenmek, seslenirken kendime, içine doğduğum çağa ve kültüre uzaktan bakmak, içimi dökmek, taşanları toplamak, topladıklarımı taşırmak, günü gelip merakla okuyacagin bir yaşam öyküsü bırakmak en büyük mirasım olsun diye, sesleniyorum sana...
İçine doğduğumuz çağ, aslında içine doğulacak değil de, içine .... Neyse daha baştan terbiyeyi elden bırakmayalım. Öyle tuhaf bir çağ işte... 2024 lere veda edeceğimiz günlerdeyiz ve sen 6 yaşındasın. Sen güzelliğinin zirvesindeyken, bense gençliğim ve güzelliğimin dibini sıyırmaktayım.
Akıllı telefonlarla ve sosyal medyayla son derece buldumcuk, düzeysiz ve yasak bir aşk yaşıyoruz. Beni bırak annanen, deden, babannen bile telefona paçasını kaptırdı.
Depresyon nesliyiz biz yavrum. Kıtlık, yokluk, savaş görmedik; lakin ruhlarımız kabına sığmıyor, mengenede sıkıştıkça sıkışıyor. Evlere, kentlere, koca koca lüks binalara sığamıyoruz.
Madde bağımlısıyız, maddeciyiz, eşyanın hastasıyız... Özellikle de bizde olmayıp "el alemde" olanına... Elde ettiğimizde hevesimiz kaçıyor, komşunun eşeği hep daha güzel, elin hayatı hep mükemmel görünüyor. "Benim olacak Fıstık, binicem üstüne, vurucam kırbacı, vurucam kırbacı..." dedirtiyor.
Büyüdüğünde durum nasıl olur bilmem ama şimdilik, "Eller çiçek biz saman, eller yahşi biz yaman..."