TBMM Başkanı Kurtulmuş’tan ilk dört madde açıklaması: "Lüzumsuz bir zaman kaybıdır"

Rusya dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin konuştu. 'İlk dört madde' tartışmasına değinen Kurtulmuş, "Meclisin kahir ekseriyeti ilk dört maddeyi tartışmayı uygun görmüyorsa bu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz bir zaman kaybıdır. 1920’den beri bu vatanın bekçisi, egemenliğin kayıtsız, şartsız sahibi olan Türk Milleti ve onun yetkilendirdiği TBMM’dir." ifadelerini kullandı.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Rusya ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Görüşmelerinin, planladıklarından çok daha verimli geçtiğini belirten Kurtulmuş, "Böyle bir konjonktürde, Türkiye ile Rusya arasında bölgesel ve küresel meseleler de dahil olmak üzere tüm konuların detaylı bir şekilde ele alınması çok faydalı oldu. Açıkçası çok anlamlı bir ziyaret olduğunu söyleyebilirim. İnşallah sonuçları da iyi olur. Bundan sonra ele aldığımız bu başlıkları takip edip, hedefine ulaşmasını, sonuçlanmasını temin etmeye çalışacağız." diye konuştu.

"TÜRKİYE'NİN İZLEDİĞİ BU İLKELİ VE ETKİLİ TUTUMDUR"

Rusya'nın Türkiye'ye ilgisinin, Türkiye'nin izlediği ilkeli, çok taraflı ve barışçıl dış politika sayesinde olduğunu kaydeden Kurtulmuş, şunları söyledi: "Muhataplarımızın tamamı biliyor ki; Rusya-Ukrayna krizinin çözülmesi için Türkiye çok yoğun bir gayret sarf etti. Belli bir noktaya da gelinmişti zaten. Sayın (Vladimir) Putin ile görüşmemizde ben Dolmabahçe mutabakatını dile getirdim ama Dolmabahçe görüşmelerinde maalesef Ukrayna'yı masadan kaldırdılar. İlkeli, çok taraflı bir tutum izlenmiş olması, sorunlara takılmak yerine onları çözme iradesiyle davranılması, Türkiye'ye olağanüstü yüksek bir güvenilirlik kazandırdı. 'Türkiye bir şey söylerse bunu yapar.' Sayın Cumhurbaşkanı'mızın şahsında da böyle çok yüksek bir güven duygusu oluşmuş. Rusya'da, beklediğimizin üstünde bir teveccühün olmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye'nin izlediği bu ilkeli ve etkili tutumdur."

"BU TÜRBÜLANSTAN ÇIKMANIN EN PRATİK YOLU, YENİ BİR KÜRESEL SİSTEM"

Kurtulmuş, kendisine Rusya Federal Meclisi Federasyon Konseyi Genel Kurulu'na hitap etme imkanı verilmesinin önemine vurgu yaparak Türkiye'den bir siyasetçinin ilk kez Genel Kurul'da konuştuğunu anlattı. TBMM Başkanı Kurtulmuş, BRICS'in ağırlıklı olarak ekonomik işbirliği teşkilatı olduğunu anımsatarak "NATO, bir savunma iş birliği teşkilatı. Türkiye NATO üyesi ama aynı zamanda Rusya ile de işbirliği içerisinde. Türkiye hiçbir zaman bu ilişkileri birbirinin alternatifi olarak görmedi. Böyle düşünmediğimizi, kategorik olarak böyle bir anlayışa karşı olduğumuzu başından itibaren söyledik. Bu Türkiye'nin dış politikada elini rahatlatacak bir yaklaşımdır. Açıkçası BRICS'in güçlenmesinin ve bir denge oluşturmasının dünya barışının korunmasında etkili olacağı kanaatindeyim." dedi.

"DÜNYA BİR FELAKETE DOĞRU KOŞAR ADIM GİDİYOR"

Kendisinin Moskova'da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ise Birleşmiş Milletler'de BM'nin yapısının değişmesi gerektiğine yönelik açıklamalarının ne zaman sonuç vereceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu: "Dünya maalesef sanki bir felakete doğru koşar adım gidiyor. 'Kavgada yumruk sayılmaz' denir ya, kimin kime ne zarar vereceğinin önceden tespit edilemeyeceği bir döneme girebiliriz. Özellikle İsrail'in saldırganlıkları dünyayı böyle bir noktaya getirdi. Dünya halkları bağlamında, yani çeşitli ülkelerde ve coğrafyalardaki özellikle barış, adalet duyguları yüksek geniş kitleler için söylüyorum, bu türbülansın içerisinden çıkmanın en pratik yolu yeni bir küresel sistemin kurulmasıdır. Çok kolay bir şey olmadığının farkındayım. Hiç kimse sahip olduğu ayrıcalıkları ya da avantajlı olduğu konumları değiştirmek istemez. Tabii, dünya sisteminde bu tür köklü değişiklikleri talep eden fikirlerin bir olgunlaşma sürecinin olacağı da aşikardır."

Kurtulmuş, Türkiye'nin, BM'nin yapısına ilişkin eleştirilerini daha önce de dile getirdiğini anımsatarak "O zamanlar belki insanlar ne demek istediğimizi tam olarak anlamıyordu. Şimdi bu sıkıntıları bizzat pratikte yaşıyorlar. Artık bu tezin destekleyicisinin çok daha fazla olacağı bir döneme giriyoruz. Yeni sistem iki temel eksen üzerinde kurulmalıdır. İnsanların yaratılışta eşitliği ve devletlerin egemenlikte eşitliği. Ülkeler, 'Biz veto hakkına sahibiz' diyerek böylesine çarpık bir düzenin devam etmesini umarım savunmazlar. Çünkü krizin ve çatışmanın gittikçe yükseleceği bir döneme doğru hızla ilerliyoruz. Büyük bir uluslararası kriz patladığında veto hakkı kimseye bir avantaj sağlamayacak. Bu nedenle yeni sisteme bir hazırlık süreci, olgunlaşma süreci gerektiğini düşünüyorum." diye konuştu.

"ELİMİZDEKİ EN ÖNEMLİ ŞEY, HALKLARIN BASKISIDIR"

Kurtulmuş, İsrail'in kural temelli uluslararası sistemi yıktığının altını çizerek Amerika ve Batı'nın da bu sistemin yıkılmasına seyirci kaldığını hatta bazı ülkelerin neredeyse alkışladığını söyledi. Her politik gelişme ve olayda olduğu gibi bunun da siyasiler için bir bedeli olacağını vurgulayan Kurtulmuş, "Batı dünyasında, benim 'insanlık cephesi' adını verdiğim ve başlangıçta kimsenin hesap edemediği muazzam bir sivil direniş ortaya çıktı. Amerika'da, Fransa'da, Almanya'da, İspanya'da, İrlanda'da, dünyanın birçok başkentinde ve hatta İsrail'in içinde de makul, vicdan sahibi, akıl sahibi insanlar sokaklara indi. Bu protestoların varlığı, ikiyüzlü davranan siyasetçileri, hükümetleri her koşul ve şartta İsrail'i desteklemekten vazgeçirecektir." değerlendirmesinde bulundu.

7 Ekim 2023'ten bu yana birçok uluslararası toplantıya katıldığını söyleyen Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Şunu çok açık söyleyebilirim; En başta, Batılı devletlerin temsilcileriyle Filistin-Gazze meselesini konuşamıyorduk bile. Bir uluslararası toplantıda, Gazze'deki el-Ehli Baptist Hastanesinin bombalanmasından birkaç gün sonra, heyetler arası görüşme yaparken önemli bir Batı ülkesinin meclis başkanına bu konuyu açtım. 'Bu kadar sivil öldürülüyor, insan öldürülüyor, hastanedeki bebekler öldürülüyor, buna 'dur' dememiz lazım; hep beraber gayret sarf etmemiz lazım.' diyorum. Bana verilen cevap şu; 'Nereden biliyoruz İsrail'in yaptığını, belki Hamas orayı bombalamıştır...' Bu kadar delicesine bir İsrail tarafgirliğinin bu politikacıları kurtarmayacağı artık belli. Elimizdeki en önemli şey, halkların baskısıdır. Çok büyük bir insanlık cephesi oluştu, hükümetlerin de halkların bu baskıları karşısında artık eskisi kadar rahat olamadığını katıldığım uluslararası toplantılarda görüyorum."

"TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDA YAKIN DİYALOGLARIN ORTAYA KONULMASI LAZIM" 

Kurtulmuş, İsrail'in en büyük gücünün ne Amerika ne askeri teknolojisi ne uluslararası medyadaki hakimiyeti ne uluslararası finans ve uluslararası akademideki hakimiyeti olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Bunlar İsrail'e bir güç veriyor ama İsrail'in en büyük gücü, bölge ülkelerinin, İslam ülkelerinin dağılmışlığı, parçalanmışlığı ve çaresizliğidir. Dünya halkları tepkilerini gösterirken, Türkiye olarak bizlerin de bölge ülkelerini, Orta Doğu ülkelerini aralarındaki siyasi farklılıkları bir tarafa bırakıp birlikte hareket edebilecekleri bir noktaya getirmemiz şart. Çok acıdır; Suriye'deki iç savaş başladığında insanlar Lübnan'a kaçtılar, şimdi ise Lübnan'dan Suriye'ye kaçıyorlar. Şunu artık görmek lazım, siyonizmin paranoyak bir dini argümanla beslediği; Nil'den Fırat'a kadar bu bölgeyi hakimiyet altına alma siyaseti son aşamasına geldi. Türkiye'de bu siyasetin nihai hedeflerinden biridir. Bu tehlikeye karşı uyanık olmamız gerekiyor. Türkiye ile Suriye arasındaki sorunların süratle çözülmesi ve normalleşmenin ötesinde çok yakın diyalogların ortaya konulması lazım. (Binyamin) Netanyahu ve çetesi şöyle görüyor; 'Biz ve bize köle olmak zorunda olan Orta Doğu halkları.' Orta Doğu halkları eğer köleleştirilmeye rıza göstermiyorlarsa birleşmeye, bütünleşmeye doğru yönelmelidir."

YENİ ANAYASA AÇIKLAMASI

Yeni anayasanın yapılma şansı var mı? sorusu üzerine konuşan Kurtulmuş şu ifadelere yer verdi; " Var tabii. Şansımız da var, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin böyle bir sorumluluğu da var. Aslında başından itibaren fevkalade açık, şeffaf bir süreci yürütmeye gayret ettik. Bütün partilerle görüştük. Son görüşmelerimizde hiçbir parti kategorik olarak kapıyı kapatmadı, “biz müzakereye kapalıyız” demedi. Tabii anayasa yapım sürecinin sağlıklı işleyebilmesi için siyasetteki diyalog zemininin de sağlıklı işlemesi lazım… Anayasa ya da diğer temel meselelerimiz neyse bunlarla ilgili çözüm üretmenin siyasete katkıda bulunacağını, anayasa yapım sürecindeki müzakerelerin açık, şeffaf ve hiçbir ön kabul olmadan yürütülmesinin siyaseti normalleştirileceğini, çift taraflı bir fonksiyonu olduğunu düşünüyorum. Bunu yurt dışı ziyaretlerimizde de görüyoruz. Şu anda kafilemizde TBMM’deki partilerden vekillerimiz var. Toplantılarda bu görüntüyü verdiğimiz zaman derdimizi daha net anlatabiliyoruz. “Evet, ülke içerisinde farklı siyasi kanaatlerimiz, farklı görüşlerimiz var ama Türkiye'nin mili meselelerinde ittifak halinde hareket ediyoruz” mesajı çok önemli…

Meclis Başkanı olarak şunu söylemek isterim. Anayasa süreci iç politikadaki tartışmalara heba edilmesin. İç politika, partilerin tutumları farklı olabilir ama sonuçta anayasa ortak bir sorun, ulusal bir sorunumuz. Bazı siyasetçilerimiz maalesef yanlış cümleler kuruyorlar, yanlış şeyler söylüyorlar; “Meclis Başkanı’nın elinde hazır bir anayasa var, dolaşıyor, partileri ikna etmeye çalışıyor” diye. Külliyen yanlış! Eğer kasıt varsa külliyen yalandır. Bir madde dahi hazır bir şey yok. Aksine diyoruz ki, bütün partiler, kendi politik kimlikleri çerçevesinde görüşlerini dile getirsin.

“KİMSE BU SÜRECİ ZEHİRLEMESİN!” 

Ekim ayından başlayan bir yıllık bir takvim oluşturduk. Hukuk camiasıyla, üniversite camiasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, meslek odalarıyla, kooperatiflerle, KOBİ ve esnaf örgütleriyle, sanayicilerle, öğrencilerle, emeklilerle, toplumdaki tüm gruplarla, görüşlerle, örgütlerle, kısacası tüm halkımızla belli aralıklarla bir araya geleceğiz. Özellikle üniversitelerimizin bu konuya ilişkin fikirleri olgunlaştırmasını bekliyoruz. Önyargısız bir süreci sürdürmeye gayret edeceğiz. Samimiyetle söylüyorum; üzerime düşen, bu süreci yürütmeye çalışmaktır. Herhangi bir kimseye, bir partiye görüş empoze edecek noktada değilim. Böyle bir şey de asla yapmam. Ama daha önce çok net ifade ettim ve hala ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi anayasa yapma yetkisine de gücüne de sahiptir. “Bu meclis anayasa yapamaz” diyenler demokrasiyi özümsememiş olanlardır. Eğer meclisteki partiler ortak bir metinde buluşabilirse anayasayı yaparlar. Israrla söylediğimiz şey, “Kimse bu süreci zehirlemesin!”

"LÜZUMSUZ YERE VAKİT KAYBETMEKTİR"

Hayır, gündeme gelmedi. İlk dört madde tartışması, lüzumsuz yere vakit kaybetmektir. Mecliste temsil edilen partilerin çoğunluğu hatta tamamına yakını ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir problemleri olmadığını ısrarla söylüyor. Dolayısıyla ilk dört madde konusu gündeme gelmeyecektir. Nihayetinde anayasa yapmak bir aritmetik meselesi. Meclisin kahir ekseriyeti ilk dört maddeyi tartışmayı uygun görmüyorsa bu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz bir zaman kaybıdır. Sanki böyle bir tartışma varmış gibi ilgili ilgisiz herkes topa giriyor ve bunun üzerinden vatan bekçiliğine soyunuyor. 1920’den beri bu vatanın bekçisi, egemenliğin kayıtsız, şartsız sahibi olan Türk Milleti ve onun yetkilendirdiği TBMM’dir."

Ekim ayından itibaren toplumun geniş kesimleriyle ilgili görüşmeler olacak dediniz. Benim iki sorum var. Bu nasıl bir sistemle yürüyecek? Yani diğer partilerden katılanların oluşturduğu bir komisyon mu bu görüşmeleri yürütecek, yoksa her parti kendisi görüşüp mü getirecek?

"Bunlar istişari süreçlerdir. Anayasayla ilgili fikirler netleştikten sonra bir süreç içinde nasıl yasalaşacağı bellidir. Mecliste konuya ilişkin gerekli tartışmalar yapılır. Bugüne kadar içerik tartışmalarından ziyade usulle ilgili konuların gündeme getirilmesini uygun bulduğumu ifade ettim. Nasıl bir komisyon oluşacak, nasıl çalışacak, usül nasıl işletilecek bunlar partiler arası diyaloğun bir sonucu olarak ortaya çıkar. Hiç şüphesiz. Birkaç tur daha olacak. Partiler kendi tekliflerini yapacaklar. Önemli bir nokta, yeni anayasaya ilişkin tartışmaların, toplumda yeni bir kamplaşma, kutuplaşmaya vesilesi olarak kullanılmamasıdır. Partilerin anayasası olmaz, halkın, milletin anayasası olur. Nihayetinde anayasalar bir toplumsal sözleşmedir."

Sonraki Haber