Terörün kavramları istismarı
Bu mücadele sadece silahlarla yapılan bir mücadele değil.
Kavramlarla da yapılan bir mücadele.
Örgüt omurgasız. İlkesi, değeri, ahlakı, onuru, insanlığı yoktur. Ama ilkeleri, değerleri, ahlakı, onuru, insanlığı kullanma özelliği vardır. Gözün açık değilse etkilenir, girdabına kapılır, oyuncağı oluverirsin. Hassasiyetlerini, inançlarını, değerlerini, kavramlarını kullanıverir.
YPG/PKK, Marksist, Leninist, enternasyonalist bir örgüt iken emperyalizmin aparatı olduğunu bizzat kendisi ispatlamaya, buradan güç ve etki tutmaya çalıştığı görülmüyor mu?
Bu kadar mı peki?
Dinsiz, ateist, Zerdüşt hatta Hevramani olduklarını iddia ederlerdi, sonra birileri bu iş böyle tutmaz dedi de örgüt içinde İmamlar Cemiyetini filan kurdular. Oruç tutmaz, iftar sofralarına, beynamaz Cuma namazlarında köye indiler, dağdaki teröristin canını okuyan askere de kafir, zındık, onun bunun çocuğu dediler.
Kuran sallayan PKK’lılar bile gördük.
Bu süreçlerde büyük bir hata yapılarak siyasallaşmasına da izin verildi. Siyasallaşma üzerinden kitleleri etkilemeye, mobilize ve terörize etmeye başladı. Sonu ‘hendek terörü’ adı altında Cumhuriyet tarihinin en büyük isyan girişimini başlatmasıdır. Bastırılmasının bedeli çok ağırdır.
Bu süreçlerde;
- Demokrasi,
- İnsan hakları,
- Özgürlükler,
- Barış,
- Halkların kardeşliği gibi hepimizin inandığı değerleri kavramları sömürmeye başladı.
Yetmedi. Çatışma alanlarında kullandığı kadının özelliği ve güzelliğini de kullandı, kullanıyor. Onlar için filmler, diziler çevrildi. Hollywood, Fransız sineması örgütün arkasına geçti.
Bu dönemde kullanmaya başladığı DEAŞ'la mücadele yalanı, DEAŞ'la ve radikalizmle mücadele kisvesi altında çok daha başka bir boyutta güçlü etki ve himayeye gitti. Artık Türkiye’nin kuruluş ilkelerden, kimyasından rol çalmaya başlamıştı.
YPG/PKK artık laik seküler bir örgütü oynamaya başladı. Artık sadece Kürt etnik kimliğini istismar etmiyor, etkisi altına sokulan Süryanileri, Keldanileri, Ezidileri, Sünnileri, Şiileri, Alevileri, Nusayrileri, Feyli Kürtlerini, Arapları, Türkmenleri, Çerkezleri, aşiretleri, farklı siyasi yapıları etkisi altına almaya çalışıyor, velhasıl farklı dinlerden, mezheplerden, etnik unsurlardan oluşan coğrafyayı laik, seküler, çağdaş görüntülü bir terör torbasının içinde Ortadoğu’ya çözüm olarak pazarlanıyordu.
Rol çaldığı Türkiye ise bu süreçte, dinci, mezhepçi, Sünnici, radikallerle iş tutan bir devlet olarak gösteriliyor, bunun algısı yayılıyor, propagandası ve kamu diplomasisi yapılıyordu.
Bu meşum projenin hamisinin ve küresel desteğinin kim olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
Buradan çıkartılası gereken ders büyüktür.
Bu projeyle çözümün adresi olan Türkiye, sorunun bir parçası olmaya itilmek istenmiştir.
Ve bu sorun, bu kavramsal tehdit Türkiye’de hâlâ tam olarak anlaşılamamıştır.
Ezcümle, artık karşımızda sadece bir terör örgütü yok.
Jeopolitik oyuna, enerji jeopolitiğine, teopolitiğe, kavramlara eklemlenmiş, musallat edilmiş bir terör örgütü var.
Tek çaresi istismar ettiği kavramların, değerlerin, alanların, sosyolojinin elinden alınmasıdır.
Ancak alındığında değersizleşecek, proje başarısız olacaktır.
Mesele terör örgütü üzerinden Suriye'ye, Irak’a, Türkiye’ye abananlar için projedir. Vazgeçmek zorunda bırakılmaya muhtaç bir proje.
Türkiye için ise varoluşsal bir tehdit.
Ve Türkiye haklıdır.
Bu açıdan çok güçlüdür.
Hakkını arayacağı topraklar da oradadır.
İstismar edilen halklar, kavramlar, ilkeler, değerler, inanışlar oradadır.
Bedeli ne olursa olsun.
YPG/PKK’nın elinden alınmaya muhtaçtır.
Yoksa…
Arzu edilen bir gelecek olmayacaktır.