Bir ömür koronavirüsle nasıl yaşayacağız?

Tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgınıyla ilgili birçok uzmanın ortak görüşü bu virüsün hiçbir zaman tamamen dünyamızı terk etmeyeceği yönünde. Peki bu virüsle nasıl yaşayacağız?

Salgının üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti ancak hala virüsü yenebilmiş değiliz. Uzmanlara göre pandemi kalıcı olmayacak ancak Covid-19 ile yaşamayı da öğrenmemiz gerekiyor. Peki koronavirüs ile yaşamak ne demek ve pandemiden sonra bizi neler bekliyor?

BioNTech’in kurucu ortağı ve tıp direktörü Dr. Özlem Türeci geçtiğimiz günlerde, “Bundan sonra her yıl koronavirüs aşısı olunması gerekecek, tıpkı her sene mevsimsel grip aşısı olunduğu gibi...” diye önemli bir açıklama yaptı. Benzer açıklamaları daha önce de bazı uzmanlardan duymuştuk.

Bu açıklamalar sonrası akıllarda bir soru işareti oluştu: Covid-19 hayatımızdan hiç gitmeyecek mi?

“Bu virüs ile belli bir süre daha yaşayacağımızın ipuçları var. Şu anki bulgulara göre önümüzdeki 3-4 yıl boyunca pandemi şeklinde olmasa bile Covid-19’un mevsimsel hastalık pozisyonunda devam edeceğini öngörebiliriz” diyen Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Aydın, önümüdeki birkaç yılın resmini anlattı.

1- Her yıl grip aşısı gibi Covid-19 aşısı mı olacağız?

Bu soruyu cevaplamak için öncelikle koronavirüslerin geçmişine bakmak lazım. Virologlar, bu virüsleri 1930’lu yılların sonlarına doğru keşfetmişler. Biz bugün 6 farklı koronavirüsü tanıyoruz. Bu virüsleri HCoV-229E, HCoV-OC43, HCoV-NL63, HKU1-CoV, SARS-CoV ve MERS-CoV olarak sıralayabiliriz.

2019’da bir pandemiye sebep olan ve SARS-CoV-2 olarak isimlendirilen virüs de bu tabloya eklendi, sayı 7’ye çıktı. Genetik materyalleri RNA olan bu virüsler normalde sınıf olarak üst solunum yolu enfeksiyonu yapıyor.

Kış aylarında mevsimsel olarak koronavirüsle enfekte olan insanlar var. Tabii burada SARS-CoV-2’den değil, yukarıda saydığımız diğer koronavirüslerden bahsediyoruz. Bunlar her yıl bizde enfeksiyon oluşturabildiğine göre, bu virüslere karşı oluşan antikorlar kalıcı değil. Yani koronavirüsler için kalıcı bağışıklık oluşturamadığımız bir virüs sınıfı diyebiliriz.

Bu aileye ait olan SARS-CoV-2 virüsünün de böyle bir karaktere sahip olabilme veya influenzaya benzer mutasyonlar yaparak sürekli yeni varyantlar oluşturarak karşımıza farklı şekillerde çıkabilme ihtimali bulunuyor. Eskiden geçirdiğimiz enfeksiyona veya yapılan aşıya bağlı antikorumuz olsa bile onların korumama ihtimali söz konusu. Bu nedenle her yıl grip aşısı gibi Covid-19 aşısı yaptırma durumu ile karşı karşıya kalma ihtimalimiz bulunuyor.

2- Virüs şekil değiştirdikçe aşılar da değişecek mi?

Değişen virüsün oluşturduğu yeni varyantların özelliklerine bağlı olarak aşı içeriği de değişecektir. Enfeksiyon oluşturabilme kapasitesi devam ettiği sürece, yeni oluşan antijenik özelliklerin yani gelişen antikorların yeni virüslere uygun olması lazım. O zaman aşılara bu yeni yapının entegre edilmesi gerekiyor.

3- Varyant denince aklımıza hep ‘daha ölümcül virüs’ geliyor. İleride varyantlar ‘etkisi azalmış virüs’ olarak da karşımıza çıkabilir mi?

Mutasyon, RNA virüslerinin genetik karakterleri nedeniyle oluşan değişimlerdir. RNA virüslerinde bu çok sık meydana gelir. Bu mutasyonlar anlamlı olduğu zaman virüse katkı verir, anlamsız olduğu zaman ise virüse zarar verir. Yani mutasyonlar her zaman zarar verici şekilde gerçekleşmez.

Mutasyonlar anlamlı olduğu zaman virüs yaşar ve yeni kazandığı özellik onun patojenitesini artırıyorsa ona güç vermiş olur. Ama mutasyon virüsün aleyhinde de gelişebilir ve virülansını destekleyen bir değişim yapmak yerine, yok olup gitmesine neden olur.

Covid-19 hastalığı başladığından beri bu değişimler virüste meydana geliyor. Mutasyonların birçoğu silinip gidiyor ancak bir kısmı da anlamlı olarak meydana geldiği için varyant şeklinde karşımıza çıkıyor. Varyant dediğimiz virüslerin de mutasyona uğrayarak silinip gitmesi mümkün. Burada önemli nokta bulaşı azaltmak olacaktır. Bu virüsler insandan insana bulaştıkça mutasyon potansiyeli de artıyor.

4- Bundan sonraki hayatımızda koronavirüs ile yaşamaya devam mı edeceğiz? Bizi neler bekliyor?

Şu anda yangın büyük ve alevli. Bu yangınla mücadelede, Dünya Sağlık Örgütü’nün ve Sağlık Bakanlığımız'ın önerileri doğrultusunda alevi söndürmeye çalışıyoruz. Alevleri iyice söndürmemiz, küçük közler bile bırakmamamız lazım. Bıraktığımız sürece yangın büyümeye meyilli; sürekli bulaşarak eskisi gibi büyük alevler oluşturuyor. Bundan sonra bizleri daha dikkatli bir yaşam, maske takmaya biraz daha devam etmek, hijyen kurallarına uymaya devam etmek ve korunmanın iyi algılandığı ve uygulandığı bir dönem bekliyor.

Bu virüs ile belli bir süre daha yaşayacağımızın ipuçları var. Şu anki bulgulara göre önümüzdeki 3-4 yıl boyunca pandemi şeklinde olmasa bile Covid-19’un mevsimsel hastalık pozisyonunda devam edeceğini öngörebiliriz. Covid-19’un devam ettiği bu yıllarda aşıların da virüsün şekline göre hazırlanması ve insanların bağışık halde tutulması gerektiğini söylemek mümkün.

Aşılar bu noktada çok önemli. Eğer dünya nüfusunun tamamını aşılarsak, virüsün bulaşmasını kırmış olacağız, mutasyon ihtimalini de azaltacağız. Toplum bağışıklığının kısa sürede oluşması büyük önem taşıyor. Aşıyı da hızlı yapmak gerekiyor. Çünkü süre uzadıkça virüsün yaşama şansı artıyor.

5- Aşılama hızlı olmazsa, daha ilk doz uygulanmayanlar varken üçüncü aşıyı olması gerekenlerin sırası gelecek. Bu durum nelere sebep olabilir?

Üçüncü doz aşıların gerekliliği bir teorik gerçek olarak görülüyor. Şayet insanlar bağışıklıklarını yitirirlerse, ilk yapılan aşıların etkisi ortadan kalkmış olacak, tekrar hassas duruma düşecekler ve üçüncü doz aşının uygulanması gerekecek. Bu da aşı tüketiminin ciddi derecede artmasına neden olacak. Böyle bir durum sağlık sektörünün yanı sıra ekonomik sıkıntıların da ortaya çıkmasına neden olabilir. İşte hızlı aşılamanın önemi de bu noktada devrede giriyor. İnsanlar antikorlarını kaybetmeden toplumun yüzde 70-80’ini 6 ay gibi bir zamanda aşılamak gerekiyor.

6- Her yıl Covid-19 aşısı olmamız gerektiği konusu ne kadar süre geçerli olacak? Bir süre sonra isteğe bağlı olacak mı?

Evet, böyle bir teori kurmak mümkün. Bu hastalık pandemi olarak devam etmeyecek. Belli bir süre sonra endemi dediğimiz bölgesel veya lokal bir hastalığa dönüşecektir. Her ülke kendi riskini hesaplayarak aynı influenza hastalığında olduğu gibi belli bir aşılama programı oluşturacaktır. Bu pandeminin uzun yıllar sürüp gideceğini düşünmüyoruz ama birkaç yıl daha gücünü yüzde 50 de olsa koruyabileceğini, etkisini sürdürebileceğini öngörüyoruz.

7- Tam kapanma virüsün azalmasına nasıl etki edecek?

Tüm uzmanlar olarak tam kapanmanın önemine değiniyoruz. Tam kapanmadaki amaç, virüsün bir başkasına geçmesine engel olmak. Ancak tam kapanma oldu ve bulaş azaldı diye insanlarda bağışıklık olmuyor. İnsanları bağışık hale getirmenin en büyük silahı aşılamaktır.

8- Maske takmaya daha ne kadar devam edeceğiz?

Maske ile yaşamı beraber düşünebilmek lazım. Bundan kurtulmaktan çok onunla birlikte nasıl yaşarız konusunu geliştirmek gerekiyor. Maske gribal hastalıkların, anjinlerin birçoğunu önlemiş durumda. Uzak Doğu toplumlarının pandemi ile mücadele başarılı olmalarının sebeplerinden biri de maske ile yaşamayı becerebiliyor olmaları oldu. Özellikle mevsimsel hastalıkların çok olduğu dönemlerde maske kullanımı Uzak Doğu ülkelerinde çok yaygın.

Bizlerin de pandemi sürecinden sonra da maske ile yaşamı beraber devam ettirmeyi öğrenmemiz gerekebilir.

Maske sadece Covid-19’dan korumakla kalmıyor. Mesela verem hastalığı solunum yolu ile bulaşan bir hastalık. Türkiye’deki insanların yaklaşık yüzde 15-20’si bu hastalığa enfekte durumda, yani virüs taşıyıcısı. Kim bilir kaç kişi bu hastalarla aynı yolculukta, aynı ortamda, aynı havayı teneffüs ederek enfekte oldular. Maske bizleri hava ile bulaşan hastalıklarından da koruyor.

9- Maske sağlığa zarar veriyor mu?

Tabii ki sürekli maske takıyor olmak da sağlık için doğru değil. Etrafta kimsenin olmadığı, kalabalık olmayan açık havada maske takmayabilirsiniz. Ancak şöyle bir örnek verelim; İstiklal Caddesi de açık hava olarak görülüyor fakat en az kapalı ortam kadar riskli çünkü çok kalabalık. Eğer bizler açık havada maske takmaya gerek yok dersek, insanlar tıpkı İstiklal Caddesi gibi kalabalık yerlerde de “Nasıl olsa açık hava” diyerek maskelerini çıkarabilirler ve o zaman bulaşın önüne geçemeyiz.

Kaynak: Hürriyet

Sonraki Haber