Türkiye’nin öncelikli çözülmesi gereken bir muhalefet sorunu var

Ramazan ve bayramın manevi havası ile son bir ayını sakin geçirdiğimiz seçim gündemi yerini daha sert bir ortama bırakacak gibi.

Bugün yarın derken seçime kaldı 17 gün. Etnik ve mezhep kışkırtıcılığı üzerinden siyaset sahnelendiğine şahitlik ediyoruz. CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu geçmişten bu yana üzerine oynanan iki konuyu siyasi malzeme haline getirdi.

Birincisi Kürtlere terörist muamelesi yapılıyor dedi. Öncelikle bu ifadeler terörü korumaya çalışanların başvurduğu bir yöntemdir. Ayrıca terör örgütü PKK en çok zararı Kürtlere vermiştir.

Kılıçdaroğlu, kendisine destek çağrısı yapan terör örgütü PKK temsilcilerine kalkıp şunu söylese anlamlı olurdu. “Açıklamalarınız siyasi rakiplerime yarıyor ve bana zarar veriyor. Beni desteklemenizi istemiyorum. Çünkü siz zulmediyorsunuz, körpecik çocukları dağa kaldırıp ellerine silah veriyorsunuz. HDP’ye, teröre taraf olmayan Kürtleri dışlıyor, baskı altında tutuyorsunuz. İnsan haklarına aykırı hareket ediyorsunuz. Askeri, sivili, kadını, kundaktaki bebeği hedef alıyorsunuz. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bölmeye, parçalamaya, iç savaşa sürüklemeye kalkışıyorsunuz...”

Kılıçdaroğlu’ndan keşke böyle bir açıklama duyma şansımız olsaydı. O bunu tercih etmediği gibi “PKK terörist değildir. HDP, Öcalan’ın bir projesidir, bu proje bizim şahsımızda başarılı olmuştur. Daha başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, biz sırtımızı PPK’ya dayadık” sözleriyle açıktan terör örgütü PKK’yı savunan Selahattin Demirtaş'ın haksız yere cezaevinde tutulduğunu, iktidara geldiklerinde ilk olarak Demirtaş’ı serbest bırakacaklarını söylüyor.

İkinci husun ise yine sosyal medya hesabından “Alevi” başlığıyla paylaştığı videoda ‘Ben Aleviyim’ çıkışı. Kılıçdaroğlu, videonun bir bölümünde “Atatürk'ün bize armağan ettiği bu güzel ülkede her şeyden uzak ve yoksul bir evde doğdum. Cumhuriyet'in bize verdiği fırsatlar sayesinde okudum, mesleğim oldu, ailemi kurdum. Kimliklerimiz bizi biz yapan varlığımızdır.” İfadelerine değiniyor. Dolayısıyla bu ifadeler konunun çekilmek istediği tarafı zaten çürütüyor. 

Kılıçdaroğlu, bu ülkede üst düzey bürokrat olmuş, siyasete atılmış, milletvekili seçilmiş, CHP Grup Başkanvekili, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı yapılmış, onlarca seçim kaybetmesine, başarısız olmasına rağmen ana muhalefet partisi CHP’nin genel başkanlığını yürütmüş. Demek ki etnik kimliğini, mezhebini kimse sorun etmemiş.

Neden bir mağduriyet, ayrıştırma, engelleme varmış gibi olaylar yansıtılmaya çalışılıyor? Kılıçdaroğlu’na verilen yetki ve imkânlar Türkiye’de kaç kişiye nasip olur?

Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in hem Alevi hem Kürt olduğu söylenir. Yine rahmetli Turgut Özal ve Bülent Ecevit Kürt olarak biliniyordu. Bürokraside, siyasette, medyada, iş ve sanat dünyasında öne çıkan sayısız örnekler verilebilir. Türkiye’de Aleviler, Kürtler dışlanıyor, eziliyor, siyaset yapamıyor Cumhurbaşkanı olması istenmiyor demek tamamen kasıtlı ifadelerdir, inkârcılıktır, sömürüdür, yalan ve iftiradır.

Kaldı ki AK Parti döneminde bu ülkede Kürtçe konuşmak sorun olmaktan çıktı. Herkes göğsünü gere gere etnik kökenini, siyasi görüşünü, mezhebini rahatlıkla ifade edebiliyor…

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes eşit haklara sahiptir. Aksini iddia edenlerin amacı bazı etnik gruplara pozitif ayrımcılık gözetilmesini sağlamaktır. Yani bölücülük yapmaktır, demokratik çözümden, eşitlikten, özgürlükten, barıştan, adaletten kasıtları Türkiye’nin yedi bölgesinde farklı devletler kurmaktır. Kürdistan, Ermenistan, Pontus daha fazla saymaya gerek var mı? Hesaplarına göre haritada Türkiye diye bir şey kalmıyor. Adım adım bu yolda ilerlemeye çalıştıklarını görüyoruz. Söylemlere, eylemlere baktığımızda bir cesarettir bir hadsizliktir gidiyor.

HDP’nin vekil adayı Sırrı Süreyya Önder, “Bu seçim bizim açımızdan onlarca yıllık emeğimizin karşılığını alacağımız bir seçim. Bütün tutsak arkadaşlarımızı özgürlüğüne kavuşturacağımız bir seçim” diyor. Özetle şunu anlamamız isteniyor. Terörist başı Öcalan başta olmak üzere bütün PKK’lı teröristler serbest bırakılacak. Öyle doğrudan gizleme ihtiyacı falan duyulmuyor.

Her yıl 24 Nisan'da, Ermeni lobilerinin asılsız soykırım iddiaları gündeme geliyor. ABD, Fransa ve birçok uluslararası güç Türkiye’yi haksızca itham altında tutuyor. Yine Kılıçdaroğlu’nun, bu konulara sessiz kalınması dikkat çekiyor. Bu asılsız iddialara destek veren Canan Kaftancıoğlu ve Sezgin Tanrıkulu gibi kişilere CHP’de önemli görevler tevdi ediyor.

Normal şartlarda savaşa değil seçime gidiyoruz. Endişe duyacağımız hususlar olmasın, iktidar veya muhalefet fark etmez seçimi iyi olan kazansın isterdim. Fakat gelişmeler hepimizin önünde cereyan ediyor. Millet İttifakı bileşenleri tehlikeli sularda yüzüyor.

Bizlere düşen görev de bunları kamuoyunun dikkatine sunmaktır.

Bu yazıyı kaleme almak için bilgisayarın başına oturduğumda, Cumhurbaşkanı Erdoğan canlı yayında rahatsızlandı haberi geldi. Öncelikle kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Cumhurbaşkanımızın insan olduğunu unutuyorlar bazen. İnsanüstü bir varlık zannediyorlar. Her hareketinde her söyleminde keramet arıyorlar. İnsandır hastalanır, yorulur, istirahat etmeye ihtiyaç duyar.

Fakat Cumhurbaşkanımızın rahatsızlanması muhalefet dahil herkesi endişeye düşürdü. İnsani refleksler bir yana yokluğuna kimse hazır değilmiş. O anlaşılıyor. Dünya dolayısıyla Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Kolay değil sorumluluk almak, ülke yönetmek, yığınla sorunların üstesinden gelebilmek, üzerine seçim mesaisi ağır bir yük. Allah kolaylık versin…