Ukrayna Savaşı nereye gider? Yeni bir “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” durumuyla mı karşı karşıyayız?

Okuyanlar bilirler; “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Orijinal adı: Im Westen nichts Neues)” Alman yazar Erich Maria Remarque’nun yazdığı ve katıldığı 1. Dünya Savaşı'nda yaşadıklarını romanlaştırmasıyla ortaya çıkan, dünya çapında meşhur bir kitaptır. Filmleri çekilmiştir. Kitap savaşın; coşkunun yılgınlığa, küçük dağları ben yarattımdan yalnızlık ve çaresizliğe nasıl evrildiğini, savaşın insanda ve denkleşmiş ordularda ürettiği açmazları, güç yıkımını, dar bir cephede nasıl kilitlendiğini, savaşın nasıl ölüm ve çamur koktuğunu gerçekçi bir dille anlatır.

Kitapta ayrıca, literatürde Batı Cephesi olarak tanımlanan Belçika, Hollanda ve Fransa’yı içine alan 1. Dünya Savaşı'ndaki bu cephede, uzadıkça uzayan dört yıl boyunca 3 milyon Alman ve Fransız askerinin nasıl öldüğünü, yüz metrelerle/birkaç kilometreyle ifade edilen manevra ve mevzi alanlarında genç kuşaklarının nasıl yok olduğunu acı bir şekilde insanlığa gösterme gayreti taşır.

Şimdi Avrupa’nın doğusunda çok büyük bir savaş var.

Peki bu savaş; yeni bir “Doğu Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” savaşına dönüşür mü?

Benzer sonuçlar üretir mi?

***

Avrupa’nın doğusundaki bu savaşın, aynı 1. Dünya Savaşı'ndaki Batı cephesinde olduğu gibi, uzadıkça uzayan bir savaş olma emareleri ürettiği, neden olduğu ve olabileceği jeopolitik sonuçlarla bazı ülkeler ve savaş baronları tarafından denge ve kilitlenmeye isteğiyle karşı karşıya kaldığı yaşanan bir gerçek.

Bakhmut bunun bir örneği. Sembolik önemi bir tarafa, stratejik ölçekte çok büyük anlamlar üretmeyen Bakhmut’taki savaş bile neredeyse bütün kış boyunca devam etti.

Tarafların savaştaki gidişi kendi lehlerine çevirmek, savaşın kendi aleyhlerine (nükleer başta) daha büyük riskler üretmesine engel olmak, savaşın başka alanlara-katmanlara-biçimlere evrilmesine engel olmak, hesaplaşmayı Ukrayna topraklarında devam etmek/bitirmek ve savaşın kurgu karakterini devam ettirmek adına yeni hamleler arayışında oldukları görülüyor.

Bunlara bağlı olarak karşılıklı olarak yapacaklarını iddia ettikleri olası bir bahar taarruzu (kara harekâtı) adına özellikle havada stratejik bir üstünlük sağlama peşinde oldukları, hava taarruz ve hava savunma füze sistemleriyle birbirlerini yokladıkları görülüyor. Amerikan menşeili Patriot’lar başta Batı menşeili hava savunma füze sistemlerinin muharebe alanlarında kendini göstermesinden sonra İngiltere’nin durum değiştirebilen 180 mil menzilli Fırtına Gölgesi (Storm Shadow) füzelerini Ukrayna’ya verdi. Bu durum Rusları gerdi. (Burada İngiltere’nin ABD’den daha agresif bir tutum güttüğünü not edelim.)

Ruslar Batı’nın bu hamlesine Glide bombalarıyla karşılık verdi. Türkçeye kayma veya süzülme bombası olarak çevirebileceğimiz 50-70 kilometre menzilli bu Glide bombalarının Ukrayna için büyük bir sorun oluşturduğu anlaşılıyor. Hatta İngiliz Telegraph gazetesine konuşan Ukrayna Hava Kuvvetleri Sözcüsü Albay Yuriy Ihnat, bu bombaların Ukrayna için "Büyük bir tehdit" olduğunu söylüyor. Glide’lerin Ukrayna’nın hava savunma füze sistemlerinden kaçabilecek kadar alçaktan ve yeterince uzağa uçabildiği, süzülme teknolojisinin sunduğu ekstra menzille Ukrayna Hava Savunma ağı içinde zafiyet üreten Rus savaş uçaklarının riskli alanlardan uzak kalmasını sağladığı ifade ediliyor.

***

Ukrayna’nın olası bir bahar taarruzu öncesi ana muharebe tankları, başta Batı’nın Ukrayna’ya verdiği manevra ve ateş destek sistemlerinin, Ruslar tarafından her gün 20 civarında kullanıldığı tahmin edilen Glide bombaları ve diğer nokta atışlı sistemler tarafından avlanması, Batı için hiç de istenilen bir durum olmasa gerek.

***

Öte yandan beklenen Ukrayna bahar taarruzunun henüz başlamamış olmasıyla ilgili pek çok gerekçe, neden, maske mazeret sıralanıp duruyor.

Bunların başında, başlangıçta 700-800 civarında hesap edilen tank desteğinin 230’la sınırlı kalması yer alabilir. Hele ki bunlar içinde daha taarruz başlamadan imha olanlar varsa, eğitim, ikmal, taktik ve stratejik kullanım sorunları hâlâ çözülememişse. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’e göre, Batı’nın Ukrayna’ya göndermeyi vaat ettiği silahlarının yüzde 98’i savaş bölgesine ulaşmış durumda, ancak bunun yeterli gelip gelmeyeceği, tamamının ulaşıp ulaşmadığı, etkin kullanılıp kullanılamayacağı hâlâ büyük tartışmaların konusu.

Öte tarafıyla savaşın sadece verilen bu silahlarla yürümeyeceği bilinen bir gerçek. Olası bir stratejik taarruz için 50 bin civarında Ukraynalı askerden oluşan 16 tugay kurulması öngörülmüştü. Bu 50 bin asker toplansa bile bunların eğitimi, donatımı, olası saldırılardan korunması, motivasyonu, komuta yapısının oluşturulması, cepheye intikali/pozisyon alması ve stratejik bir plan dahilinde yönetilmesi normal koşullarda bile çok zaman alan zor bir iş. Bu süreci kazasız belasız savaş koşullarında tamamlamak ise çok daha zor.

Öte tarafıyla Ukrayna’nın bol yağış çeken kayın ormanları, hâlâ kurumayan zemini/bataklıkları ağır muharebe araçlarının katıldığı bir taarruz için büyük bir engel, büyük bir sorun.

Hele ki stratejik hava üstünlüğünü hâlâ elde edememişsen.

Aklı başında hiçbir ordu, stratejik hava üstünlüğünü elde etmeden böylesine bir taarruza kalkışmaz.

Ola ki kalkıştınız...

Rusların ele geçirdiği Ukrayna topraklarında inşa ettiği tahkimatlar (dikenli teller, engeller, mayın tarlaları, tuzaklar, tank hendekleri, irtibat hendekleri, mevziler, tanksavar ve uçaksavar sistemleri v.b.) önünde ve içinde böylesine ümit bağlanmış bu kuvvet eriyip giderse, bunun sonuçları Ukrayna’nın geri kalan toprakları ve Batı adına ne olur?

Tarafların birbirlerine karşı geliştirdikleri tedbirlerle birlikte "olağanüstü bir şey olmazsa" bu savaş daha çok su götürür.