Son Yazıları
Hastalıklar iyileşmeye giden yoldur!
Bedenimiz bizimle konuşur ve her zaman bizimle iletişim halindedir.
Bedenimizin dili de genellikle hastalıklar ile olur. Hiç hastalanmamakta iyi değildir. Bağışıklık sistemimiz için ara sıra hastalanmak lazım. Peki bedenimiz bizimle nasıl konuşur?
Yazının DevamıBedenini iyileştir beynin iyileşsin!
Beynimizde bir problem olduğunda onu iyileştirmek istiyorsak önce bedenimiz iyileştirmeliyiz! Beslenme durumumuz, toksinler ,bağırsak geçirgenliği, hormonal dengesizlikler, gıda alerjileri, bağışıklık ile ilgili bütün problemler bizim beynimizi direk ve güçlü bir biçimde olarak etkiliyor.Otizm ,demans ( bunama ), anksiyete bozuklukları, beyin sisi, uyku bozuklukları, dikkat eksikliği daha bir çok zihinsel bozukluğun aslında birinci nedeni bedenimizdeki dengesizlikler olabilir mi?Zihinsel bir çok bozukluğun nedeni bağırsak geçirgenliği, bağışıklık sistemi ve detoksifikasyon ile alakalı mı?Beslenme tarzını değiştirmek, uyku düzeni, kullandığımız ilaçlar, fiziksel egzersiz, toksinlerden kurtulmak ve hormonları dengelemek bedenimizle beraber beynimizide iyileştirir mi?Ya da şöyle soralım: hayat boyu devam eden bir depresyon olabilir mi?
Vücudu parçalara ya da sistemleri ayıran eski anlayışı terk edersek; vücudumuzu bir bütün olarak düşünürsek evet bedenimizi iyileştirdiğimizde beynimizi de iyileştirmeye başlarız. Hayat boyu devam eden bir depresyon da olmaz !Mutlu ,odaklanmış, enerjik ,keskin bir zihne sahip olmak istiyorsak önce vücudumuzu toksinlerden uzaklaştırmamız lazım yani detoksifikasyon mekanizmasının iyi çalışması gerek. Sürekli anksiyete ve kaygı bozukluğu ile yaşayamayız. Erken bunama ,bellek sorunları için vücudun ağır metallerden temizlenmesi gerekiyor. Otizmde mutlaka bağırsak geçirgenliği düzeltilmelidir. Özetle beynimizi iyileştirmek istiyorsak bedenimizi iyileştirmeliyiz.
Yazının DevamıTatlı ama acı gerçek
Gıdaların içerisinde en tehlikeli olanlardan biri de rafine edilmiş şeker yani işlenmiş şekerdir. Şeker beynimiz için kimyasal bir bomba gibidir. Sadece beynimiz için değil ikinci beyinimiz Bağırsaklarda bu durumdan nasibini alır. Peki nedir bu kadar tehlikeli olan şeker? Burada hurmadan ya da meyve içersindeki şekerlerden doğal olandan bahsetmiyorum. En tehlikeli olanı: ’’yüksek fruktozlu mısır şurubu’’. Günümüzde genelde hazır gıdaların içine en çok katılan ve en çok kullanılan şeker bu. Mutfakta kullandığımız şekerden de daha tatlıdır. obeziteyi normal şekerden daha fazla arttırır ve bağımlılık yapar! Rafine şeker veya işlenmiş gıdalar da şöyle bir özellik var: bunlar kendimizi ilk başta iyi hissetmemizi sağlar ( kısa süreliğine) daha sonra ise yorgun ve halsiz hissettirir. Oysa işlenmemiş doğal gıdalar ile biz daha sağlıklı oluruz. Bu doğal gıdalar bize ilaç gibi gelecektir neden mi ?Çünkü bunlar bizi hasta etmezler. vücudumuz bu doğal gıdaları yemek için evrimleşmiştir. Vücudumuz rafine şekeri, fruktozlu mısır şurubundan yapılmış gıdaları tanımıyor ve bunları vücuttan atmak için detox mekanizması çalıştırıyor, çok uğraşıyor ve belli bir süreden sonra istenilen temizliği yapamıyor. Sonrada hastalıklar başlıyor. Yüksek şeker tüketimi peki beynimizde ne yapıyor? Cevap: beynimizde enflamasyona neden olur ki bu Enflamasyondan sonra da bir çok hastalıklar zincirleme olarak meydana gelir.Nedir bu hastalıklar?Depresyon, hiperaktivite, yorgunluk, bütün dünyada şu anda çocuklarda gördüğümüz öğrenme bozuklukları, kaygı ,anksiyete ve yeme bozukluklari gibi sıralayabiliriz. Dahada ileri gidecek olursak tip3 diyabet dediğimiz Alzheimer hastalığı.Ayrıca gıdalarda ki şeker beynimizdeki proteinlerle birleşerek plaklar oluşturur. Bu şeker ve protein birleşmesi ise beynimizin yapısını bozarak demansa yol açar. Son yıllarda bilim insanları Alzheimer hastalığına Tip3 Diyabet olarak adlandırmaya başladılar ve yine daha bir çok çalışmada yüksek kan şekeri olanların Alzheimer hastalığına yakalanma riski daha fazla görülmüştür.Peki neler yapmamız lazım?Yüksek fruktozlu mısır şurubu, şekerli işlenmiş meyve suları (meyvanın kendisini yememiz lazım belli ölçüde) şekerli gazlı içecekler, şeker alkolleri, şekerlemeler, mısır gevrekleri bunlardan mümkün olduğu kadar uzak durmalıyız. Market raflarına baktığımızda paketli gıdalarda özellikle firmalar direk şeker yazmazlar. Şekerin bir çok formu var: sonu oz ile bitenler hemen hemen hepsi şeker türevleridir. Bu gıdaları tüketmemeye özen göstereceğiz.O zaman şöyle bir soru sorabiliriz? Peki bu şekerleri yemeyelim de yapay tatlandırıcılar mı kullansak ?Cevap: Yapay tatlandırıcılar daha da tehlikeli. Aspartam, Sakarin, sukraloz gibi vb Bu tatlandırıcılar bize çok masum gibi tanıtıldı . Kalorisiz diye bir dönem çok yaygın kullanıldı. Geldiğimiz noktada yapay tatlandırıcılar diğer şekerlerdende daha tehlikeli. Bütün bu söylediklerim sadece beyin için değil Bağırsaklarımız içinde geçerli. Bağırsaklarımız beynimiz ile konuşur ve birbirlerine sinyaller gönderirler, beynimizi koruyalım ona neyin zarar verdiğini öğrenelim. Sonuç olarak şöyle diyebiliriz şeker madde bağımlılığı gibidir. Tabii ki arasıra kendimizi tatlı yiyeceklerle şımartabiliriz , bir parça çikolata, hurma ,ev yapımı kurabiye vb (ölçü dozu kaçırmadan) yiyebiliriz. Ama vücudumuzun kendisini temizlemesine detoks yapmasına fırsat verecek şekilde tüketmeliyiz Netice olarak vücudumuz doğal gıdaları sindirmek için evrimleşmiştir. dolayısıyla işlenmiş şekeri, rafine şekeri sindirmek için evimleşmemiştir. İşte bu yabancı maddeleri tüketmemeye çalışalım ki beynimizi koruyalım.
Yazının DevamıTüm bildiklerinizi unutun!
Neden bronzlaşıyoruz ten rengimiz değişiyor?Çünkü vücudumuz kendisini korumaya alıyor. (Bronzlaşmak vücudumuzun doğal olarak kendisi koruma mekanizmasıdır.) Gelelim D vitaminine…bütün vitaminler vücudumuz için çok önemlidir ve eksikliğinde birçok fonksiyon gerçekleşmez ve sistemin işleyişi aksar. D vitaminini biz kış aylarında takviye olarak alırken yaza geldiğimizde güneşten direk olarak alıp onu depolamamız lazım.Eğer biz D Vitamin depolamak için yaz aylarında gerektiği gibi güneşlenirsek D vitamini takviyesi almamıza gerek kalmaz. Bu güzel yaz aylarında güneşten olabildiğince faydalanmamız gerekir, peki nasıl güneşleneceğiz? D vitaminini güneşten nasıl alacağız? Bunları anlatmadan önce D vitamini öncelikle faydalarını anlatmamız gerekiyor. Ne yapar D vitamini vücutta?Bağışıklık sisteminin düzgün çalışabilmesi için olmazsa olmaz vitaminlerin başında D vitamini gelir. O zaman hazır güneş varken depolarımızı dolduralım ki kışa depolarımız dolu girelim. Bağırsak Mikrobiyotası içinde D vitamini lokomotiftir!!!Bunun dışında alerjilerde, kronik yorgunlukta, sürekli uyku hali gibi durumlarda D vitamini eksikliği düşünülmelidir. D vitamini kaslarımızın daha verimli çalışmasını sağlar ve D vitamini eksikliğininde kaslar verimli çalışmaz ve çok çabuk yoruluruz. Enflamasyon ve otoimmün hastalıklar(Romatoit artrit, sedef, liken, Alopesia,MS hastalığı vb) eğer D vitamini eksik ise kolay kolay tedavi edilemez. D vitamini enfeksiyon riskini azaltır.Kilo kontrolünde de D vitamini eksikliği çok önemlidir.Eğer D vitamini seviyesi düşükse bizim kilo vermemiz bile zorlaşır. Bununla beraber beyin fonksiyonlarımızın düzgün çalışmasında, odaklanmamızda çok önemlidir. D vitamini eksikliği olan kişilerde beyin daha hızlı yaşlanır! D vitaminin faydaları anlatmakla bitmez; onun için tam da zamanı D vitamini doğal olarak güneşten alıp depomuzu doldurmak için. Öncelikle güneşten korkmayalım, korkutmayalım! Bizim için faydalı olan UVB ışınlarını alalım. Peki biz ne zaman ve nasıl güneşlenelim? İdeal zaman aralığı nedir?Cevap: öğlen 11:00 ile 14:00 arası güneş ışınlarının dik geldiği saatler. (Bunun dışında ki saatlerde zararlı UVA ışınları geliyor) Bulutsuz havada güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde ve güneş koruyucu sürmeden güneşlenelim. Peki bu süre ne kadar olmalıdır? Cevap: 15-20 dakika yeterli, hatta ilk günler cildiniz kendi kendini korumaya başlayana kadar 10 dakika, daha sonra bunu 15-20 dakikaya çıkarabiliriz. Öğlen saatlerinde açık havada ve güneş koruyucu kullanmadan güneşlenelim ki D vitamini depolayalım. Eğer biz güneş koruyucu kullanırsak D vitaminimiz sentezlenmez. Ayrıca vücutta kozmetik kremler, parfümler vs varsa onlardan da arındırılması lazım. Tamamen temiz olan cildiniz güneşten D vitamini alacak ve hemen yıkamayacağız yani güneşlendikten sonra 1-2 saat duş almamak lazım ki D vitamini sentezi devam etsin. Bu kadar önemli bir vitamini doğal olarak almak varken, günde 15-20 dakika güneşlenmek yeterli iken hazır bu fırsatı değerlendirelim! Kışa D vitamini depolarımız dolu olarak girelim. D vitamini vücudumuzda bir çok fonksiyonu gerçekleştirir ve bağışıklık sistemimiz için gerekli vitaminlerin arasında başı çeker. Direk gelen güneş ışığını öğlen saatlerinde ,güneş koruyucu sürmeden alalım ve depolayalım.Sağlıklı mutlu günler dilerim…
Yazının DevamıGereksiz antibiyotik kullanımı
Bizim ülkemizde de çok yaygın bir şekilde antibiyotik kullanılmaktadır. Peki şöyle bir soru soralım? Antibiyotik kullanmamızdaki en yaygın sebep ne? Cevap: üşütme Aslında üşütmenin sebebi bakteriler değil virüslerdir. Virüslere antibiyotikler etki etmez yani antibiyotikler sadece mikroplar üzerinde etkilidir, virüslere karşı hiçbir etkisi söz konusu değildir.
Dolayısıyla üşütme için kullanılan antibiyotiklerin hastalığa hiçbir faydası olmayacaktır.Antibiyotikler bir çok mikrobik hastalıkta evet güvenilir biçimde kullanılabilir ve geniş spektrumlu oldukları için daha uzakta olan bakterileride öldürür.Gereksiz antibiyotik kullanımı biz de faydalı olan bir çok bakterininde ölümüne sebep olur ki bu da bize çok ciddi zararlar getirir.Eğer gerçekten antibiyotik kullanımı söz konusu ise artıları ve eksileri iyi düşünmek lazım!Örneğin: ağır bir akciğer enfeksiyonu söz konusuysa gerçekten antibiyotikler mecburen kullanılır ve mükemmel bir şekilde bakterilerin çoğalmasına engel olur, ama onun dışında üşütmeden dolayı antibiyotik kullanıyorsak bağırsağımızdaki bir çok bakteriler ölür ve bağışıklık sistemimiz diğer hastalık uyarıcılarına karşı zayıf kalır.
Yazının DevamıKendi çöpümüzden arınma mucizemiz
Biz insanlar için tuvalet sürecimiz çok ustaca işleyen bir süreçte gerçekleşir. Bağırsağımızın rektum dediğimiz uç kısmında iki ayrı sinir sistemi var. Bu sinir sistemi vücudumuzu kendi çöpümüzden arındırmak için çok güzel ve hijyenik bir biçimde titizlikle çalışır. Burada iki ayrı kas var ve biz bu kaslara Sfinkter kasları diyoruz.
Bizden başka hiçbir canlıda bu kadar incelikle çalışan bu kadar düzenli çalışan bir sinir sistemi yok!
Yazının DevamıDışkımız hakkında konuşmaktan utanmayalım!
Bu durumun kötü bir yanı şu: kötü bir dışkılama yapan kişi sağlıksızdır. Ama kişi herseyin normal olduğunu düşünür ve doktora gitmez önlem bile almaz; çünkü başka türlüsünü bilmez.
Hepimiz şöyle biliriz: dışkı bizim yedigimiz içtiğimiz gıdaların posasıdır. Fakat bu çok da doğru değil, çünkü dışkının büyük bir kısmı sudan oluşur. Bu su miktarı dışkının dışarıya güvenli bir şekilde atılması ve yumuşak olmasını sağlar. Sadece su değil bir de bakteriler var atılan dışkının içinde; bu bakteriler de bağırsak florasında ki işlerini tamamladıktan sonra görevleri bitmiştir ve dışkı ile atılırlar. Tabi bir de sindirilememiş sebze ve meyveler atılacak . Aslında bir insan ne kadar çok sebze tüketirse dışkısının büyüklüğü de o kadar fazla olur.Dışkımızın içinde hava kabarcıklarıda vardır. Yine vücudumuzun kurtulmak istediği ilaç artıkları, renklendiriciler, koruyucularda dışkı ile atılır.(Vücudumuzun kurtulmak istediği maddeler)
Yazının DevamıOtofaji: Vücut temizliği
Otofajinin kelime anlamı ‘’kendi kendini yemek’’ o zaman burada haklı olarak şu soru aklımıza gelecek; vücudumuz kendi kendini mi yiyor?
Sakın panik olmayın! Otofajiyi şu şekilde tarif edebiliriz: vücudumuzun kendisini temizlemesi, zarar görmüş yıpranmış hücrelerden kurtulması ve yenilenmesi… Hücresel bir temizlik hatta temizlikten de öte geri dönüşüm mekanizmasıdır. Otofaji vücudumuzu arındırmanın gerçek yoludur! Vücudumuzu bir otomobil olarak düşünürsek Otofaji ile bozulan parçaları çıkartırız, yerine yeni parçaları koyarız.
Yazının DevamıObeziteye neden olan bakteri
Yapılan laboratuvar çalışmalarında bağırsak mikrobiyotasının obezite üzerinde çok önemli bir yeri olduğu anlaşıldı. Bağırsağımızdaki her bakteri çok önemlidir.Ama iki bakteri çok çok önemlidir.Peki bu bakteriler hangileridir? Bunlar:
1-Firmiküt 2-Bakteriodes Bu iki bakteri belirli bir dengede ve oranda bulunursa hiç problem yok, muhteşem. Ancak firmiküt isimli bakteri fazla olup bakteriodes bakterisi azaldığında obezite yolculuğu başlıyor…
Yazının DevamıTırnak deyip geçmeyelim!
Fonksiyonel tıp tırnak muayenesine çok önem verir. Tırnakların rengi ve yapısına bakarak hangi vitaminlerin eksik olduğu hatta bağırsağımızın sağlıklı olup olmadığını bile anlayabiliriz. Çünkü vücudumuz bizimle konuşur.
Tırnağımızdaki beyaz ay yani tırnağın büyümeye başladığı yerde ki hilal şeklindeki beyazlık bütün tırnaklarımızda olmalıdır. Sağlıklı bir kişinin bütün tırnaklarında bu beyaz ay şekli vardır. Bir tırnak da dahi olmaması vücuttaki vitamin eksikliğini gösterir.(makro veya mikro besin açığını göstermektedir)
Yazının DevamıK vitaminin önemi
K2 vitaminine gelince bu vitamin ise bağırsağımızdaki bakteriler tarafından üretilir. K1 Vitamini kanın pıhtılaşmasında görevlidir, K2 vitaminin ise sayılamayacak kadar çok görevi vardır.
K2 vitamini kemik ve kıkırdak metabolizmasında görevlidir. Yani K2 vitamini eksik olduğunda kemiklerimizde kireçlenme olabilir! Şu şekilde ifade edecek olursak kemiklerimiz için kalsiyum çok önemlidir. Kalsiyumu biz yedigimiz içtiğimiz gıdalardan alıyoruz bu gıdalar sindirilip bağırsaklarımıza geliyor, buradan da emiliyor. Barsaklardan emildikten sonra ne olması lazım? Kemiklere gidip orada tutunması ve orada kalması gerekiyor. Bunuda D ve K vitamini vasıtasıyla yapıyor. Çünkü K vitamini kalsiyumun kemiklerimize gitmesini ve orada kalmasını sağlıyor. K2 eksikliğinde ise kalsiyum kemiklerimize gidemiyor; yumuşak dokuda veya damar içerisine gidiyor. O zaman da hem kireçlenme oluyor, hemde damarlarımızın içinde kalsiyum birikmesi oluyor.
Yazının DevamıBağışıklığı güçlendiren prebiyotik gıdalar
Beslenmemizdeki amaç karnımızı doyurmak değil hücrelerimizin ve bakterilerimizin de beslenmesidir.
Mikrobiyomumuzun yani bedenimizde bulunan bakterilerin %80’i bağırsağımız içerisinde olduğuna göre buradaki dost bakterilerimizin de beslenmeye ihtiyacı var. Biz onları ne kadar iyi beslersek onlar da bizim adımıza bağışıklık sistemimizi güçlendirecektir, vitaminlerimizi ve hormonlarımızı sentezleyecektir.
Yazının DevamıBağırsak ve beyin arasındaki ilişki
Son on yılda bağırsak- beyin aksı ile ilgili araştırmalar inanılmaz boyutta artmıştır.Artık beynin bağırsaklarla iletişime geçtiğini ve böylelikle de bağırsak fonksiyonlarını değiştirdiğini öğrendik.
Aynı şekilde bağırsak da beyin ile iletişime geçerek beyin fonksiyonlarını etkiliyor ve bunu da büyük bir oranda bağırsak içerisindeki bakterilerin etkisi ile yapıyor! Aslında bu buluş çok da yeni değil.Akıl sağlığı ve bağırsak problemleri arasındaki ilişki Hipokrat’a kadar uzanır(MÖ 460-377)
Yazının DevamıBeyin Sisi
Son zamanlarda bu beyin sisini çok fazla duyuyoruz. Peki nedir bu beyin sisi?
Ya da şöyle söyleyelim her zaman yaptığınız rutin işlere odaklanmakta zorlandığınız oluyor mu?
Yazının DevamıÖnemsemediğimiz tehlike: Kabızlık
Özellikle küçük yaşlarda olduğunda çocuklarda dışkılamanın çok zor ve acılı bir şey olduğu düşüncesini yerleştiriyor. Bu nedenle çocuk dışkılamayı olabildiğince erteliyor ve bu ertelemeler bağırsakta daha fazla su emilimi yaptığı için kabızlığın şiddetini de arttırıp bir sonraki dışkılamanın da kabız olarak gerçekleşmesini sağlıyor. Bu şekilde kabızlık birkaç ay boyunca sürdüğünde artık kronikleşip tüm hayatı boyunca birey kabız olabiliyor.
Kabızlığın birçok nedeni olabilir
Yazının Devamı