Yıkılandan yıkılacağa bakmak…

Bu güzel ve değerli ülkenin bir deprem ülkesi olduğunu da her seferinde yaşayarak öğreniyoruz. Kim bilir belki de bu kadar değerli ve güzel olmanın bir bedeli de bu. Bir yandan coğrafi güzelliklere neden olan riskli fay hatları, bir yandan jeopolitik değer üreten kıtaların sıkıştırması. Hakkâri’nin 3 bin metre üzerindeki dağlarında gezerken, bir bilim insanı, "Burası kıtaların buruşturduğu yerdir" demişti. O yüzden burası bir dağ denizi!

Bir diğer yandan tarihimizin en ağır yıkımlarından biriyle karşı karşıya olduğumuzu, bu büyüklükte bir yıkım üreten depremin, aynı savaşlar da olduğu gibi geleceği şekillendirme özelliği olduğunu sanırım hepimiz görebiliyoruz.

Bu temel gerçeklikle olası bu sonuçların daha vahim bir boyutta gerçekleşmesini engellemek zorundayız. Bir yandan yaralarımızı sarmakla uğraşırken, bir yandan da acının, öfkenin ve deprem bölgesinin içinde kaybolmadan, boğulmadan bakış açılarımızı geliştirmeliyiz. Kırılganlık yaşayan geleceğimizi şekillendirmeliyiz.

Depremle birlikte sadece ‘hiçbir maddi değerle ölçülemeyecek’ canlarımız gitmiyor, sadece o insanlarımız kendi bireysel varlıkları ve yığınakları yıkılmıyor. O insanlarımızın, o coğrafyamızın ulusal varlığımıza, gücümüze ve geleceğimize dair katkısı da yıkılıyor, enkaz altında kalıyor.

***

Varlığı, gücü ve geleceği ilgilendiren çok bileşenli bu konuyu ekonomik bir veriyle anlamlandırmaya başlayalım:

Depremden etkilenen 10 ilimiz 2021 yılında Türkiye’nin toplam Gayrisafi Yurt İçi Hasılası'nın (GSYH) yüzde 10,1’ini gerçekleştirmişti. Aynı yılda Türkiye ekonomisindeki yüzde 11,35 olan büyümeye, bu illerimizin katkısı 1,15 puandı. Yani bu 10 ilimizin büyümeye katkısı yüzde 10 seviyesindeydi. Ayrıca Türkiye’nin 2022 yılında yaptığı 254 milyar dolarlık ihracatın yaklaşık yüzde 11’i, yani yaklaşık 27,6 milyar dolarlık kısmını başta Gaziantep olmak üzere bu illerimiz gerçekleşmişti.

Ara not: Gaziantep 11,2 milyar dolar, Mersin 6,2 milyar dolar, Hatay 4,1 milyar dolar, Adana 3,1 milyar dolar.

Enkaz altında kalanı anlatan ve Millî Güce katkı sağlayan bileşenler içinde küçük bir yeri olan ekonomik bu veriler bile kendi başına son derece büyük ve çarpıcı. Ayağa kaldırılmaya muhtaç. Çünkü bölgede ekonomik hayatın canlandırılması, yaraların yerinden sarılması adına son derece önemli.

Ancak meselemiz sadece bu veriler ve sadece ekonomik değil. Bu veriler sadece millî güç unsurlarından ekonomik güce yıkılan 10 ilimizin katkısına dair bir muhakeme sunuyor. Sorunu anlamlandırmakta katkı sağlıyor.

Asıl olan depremin diğer güç bileşenleri üzerinde ortaya koyduğu etki. Bunları hesaplamak ve tedbirlerini geliştirmek gerekiyor. Bunların başında da demografik güç, bilimsel ve teknolojik güç, coğrafi güç, askerî güç ve moral gücü geliyor. Yani tarihsel önem taşıyan bir planlama ve icranın başındayız. Ve bunu bir yıkımı kaldırarak ve mücadelelerimize devam ederek yapmak zorundayız.

***

Öte tarafıyla sorun sadece yıkılmış olanda değil. Bu yıkım, yıkılabilecek olana dair de bir uyarı üretiyor.

Yani bizim yıkılmadan, yıkılma riskleri üreten alanlarda riskleri ortadan kaldırmaya dair de büyük bir sorunumuz var.

Aslında yukarıda verileri sadece bir tespit yapmak için de vermedim.

İstanbul için verdim.

Bugün depremden yıkılan 10 ilimizin GSYH’ya katkısı yüzde 10,1 demiştim. Peki ya olası bir Marmara ya da İstanbul depreminin Türkiye’ye maliyeti ne olur?

Yanıt şu rakamlarda gizli:

Sadece İstanbul’un Türkiye’nin GSYH’sına katkısı yüzde 35. Aynı İstanbul’un yıllık büyüme oranına katkısı ise 3,96. İstanbul 2022 Ekim sonu itibariyle son bir yılda Türkiye’nin toplam 253,1 milyar dolar olan ihracatının 123,5 milyar dolarlık kısmını yani tek başına yüzde 48,8’ini gerçekleştirmiş. Yani olası İstanbul depremi, yaşadığımız ve yüzyılın felaketi olarak tanımladığımız Kahramanmaraş depremlerinden üç ila beş kat arasında bir yıkıma ve yokluğa işaret ediyor.

Allah göstermesin ama, siz buna bir de bütün Marmara bölgesini katın lütfen. 

***

Anlatmak istediğim şudur:

Bugün deprem yaşayan şehirlerimizin Millî Güce katkısı yıkıldı, çok zor ama kaldırılabilir. Ancak olası bir İstanbul/Marmara depreminin enkazı kaldırılamayabilir, Millî Güç bileşenleri üzerinde neden olduğu yıkım absorbe edilemeyebilir. O yüzden İstanbul/Marmara bölgesindeki olası yıkımın üreteceği tehdidi ortadan kaldırmak adına bütünleşik çözümlere yönelmek; zor ama akılcı ve bilimsel bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor.