Yoğun bakımda yatan Korona virüs hastası nasıl delirdiğini anlattı: Zombiye dönüştürdüğüne...
Yoğun bakım psikozu ve deliryumun hastaların yüzde 25 ila 33'ünü etkilediği tahmin ediliyor. Korona virüse yakalanan İngiliz gazeteci David Aaronovitc yaşadıklarını "Hastane çalışanlarının beni zombiye dönüştürdüğüne inanmaya başladım. En sonunda da beni yemeye karar verdiklerini düşünüyordum" dedi.
Dünyayı dize getiren Covid-19 nedeniyle dünya çapında normalden çok daha fazla hasta yoğun bakım tedavisine ihtiyaç duyuyor.
Hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde, hastaların nefes alması ve diğer temel fonksiyonlarını yürütmesine yardımcı olan ve vücuda ilaç pompalayan gelişmiş makineler aracılığıyla yaşam savaşı veriliyor.
Koronavirüse karşı henüz kanıtlanmış bir tedavi yöntemi bulunmadığı için tedavinin temelini, hastaların bağışıklık sistemleri virüsle savaşırken, ciğerlerine yeterli oksijen verilmesi oluşturuyor.
Ancak uzmanlar bunun, tedavi sürecinin sadece başlangıcı olduğunu kaydediyor. Yoğun bakım tedavisine olumlu yanıt veren ve taburcu olan bir hastanın iyileşme süreci karmaşık ve uzun. Psikolojik etkileri ise derin olabiliyor.
Yoğun bakım ünitesindeki uzun bir tedavi sürecinden sonra hastaların yürümeyi hatta nefes almayı yeniden öğrenmesi için fizyoterapiye ihtiyaç duyması sık görülen bir durum.
Psikoz geçirmiş ve travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor olabilirler. Ne kadar uzun süre tedavi görürlerse, yeniden kendileri olduklarını hissetmeleri o kadar uzun zaman alabilir.
İngiltere'deki Royal Gwent Hastanesi'nden yoğun bakım danışmanı Doktor David Hepburn, "Yoğun bakım hayatınızı değiştiren bir tecrübedir. İyileşme gösterseniz bile çok fazla şeye mal olacaktır" diyor.
"Hastalarımız uyandığında, o kadar zayıf oluyorlar ki yardım almadan oturamıyorlar. Pek çoğu kolunu bile kaldıramayacak kadar zayıf oluyor."
Eğer tedavi süreci entübe olmalarını ve hortumla beslenmelerini gerektirirse, konuşma ve yutkunma sorunları yaşayabilirler. Doktor Hepburn, "Bazıları travma sonrası stres bozukluğu, vücut şekliyle ilgili ya da bilişsel sorunlar yaşayabiliyor" diyor.
"Zamanla durumları daha iyiye gidiyor. Ancak bu bir yılı alabiliyor ve bunu sağlamak için bir fizyoterapist, konuşma terapisti, psikolog ve bakıcı gibi kişileri kapsayan geniş bir desteğe ihtiyaç duyabiliyorlar" diyor.
Doktor Hepburn, yoğun bakım ünitesinde geçirilen zamanın, uzun vadede bakılması gereken sağlık durumlarının sadece görünen yüzü olabildiğini kaydediyorlar. "Solunum cihazındaki birkaç hafta tüm süreçte sadece bir dipnot."
Yoğun bakım psikozu ve deliryum da oldukça yaygın ve yoğun bakım hastalarının yüzde 25 ila 33'ünü etkilediği tahmin ediliyor.
İngiliz gazeteci David Aaronovitch, 2011 yılında zatürre nedeniyle gördüğü tedavi sırasında kendisine sakinleştirici verilmesinin ardından yoğun bakım ünitesinde gözlerini açtığı deneyimini BBC'ye anlattı.
"Açıkça konuşmak gerekirse, giderek daha fazla delirdim. İşitsel sanrılar yaşıyordum. Sohbetlere kulak misafiri olabildiğimi zannediyordum ama tabii ki böyle bir şey aslında yoktu."
"Başıma aslında gelmemiş şeylerin geldiğini sanıyordum. Zaman içerisinde, hastane çalışanlarının beni zombiye dönüştürdüğüne inanmaya başladım. En sonunda da beni yemeye karar verdiklerini düşünüyordum."
Aaronovitch, "Orada geçirdiğim 3-4 gün, hayatımın en dehşet verici zamanıydı" diyor. "Daha sonra çok sayıda insanın benzer tecrübelerden geçtiğini öğrendim. Bu olgu 1960'lı yıllarda yoğun bakım hastalarında tanımlandı."
Araştırmacıların bu durum için bir dizi açıklaması var, hastalığın kendisinden tutun da beyindeki oksijen eksikliği, uyutmak ve rahatlatmak için verilen ilaçlar ve hatta ilaçların kesilmesi nedeniyle baş gösteren uykusuzluk.
Ancak Aaronovitch, yoğun bakım psikozu hakkında çok az konuşulduğunu çünkü hastaların aklını kaçırmış damgası yemekten korktuklarını söylüyor.
Sağlık çalışanları ne kadar sakin ve iyi yetişmiş olursa olsunlar, yoğun bakım üniteleri stresli yerler. Yoğun Bakım Tıbbı Profesörü Hugh Montgomery, "İşkencede kullanılabilecek şeyleri düşünün, bunların çoğunu yoğun bakımda tecrübe edersiniz" diyor.
Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, hastaların çıplak ve savunmasız olduklarını anlattı. Gelişigüzel zamanlarda alarm sesleri duyduklarını, geceleri uykularının tıbbi prosedürler ve ilaç takviyesi için bölündüğünü ve rahatsızlık ile oryantasyon bozukluğu yaşadıklarını anlattı.
Zaman zaman kafaları karışık, korku dolu ya da tehdit altında hissedebiliyorlar. Bu nedenle yoğun bakım ünitesinden çıktıktan sonra eve döndüklerinde hastalar ve hatta ailelerinin travma sonrası stres bozukluğu yaşamaları şaşırtıcı değil.
Uyumakta zorluk çekebiliyorlar ya da yoğun bakım ünitesinde geçirdikleri zamanı hatırlamayabiliyorlar. İngiliz Ulusal Sağlık Hizmetleri hastaların iyileşirken tecrübelerini anlamlandırabilmesi için ailelere bir yoğun bakım günlüğü tutmalarını öneriyor.
Vücudun temel fonksiyonlarının makineler tarafından yerine getirilmesi, vücudun yeniden çalışabilmesi için uzun bir zaman geçeceği ve hastaların kaslarının zayıflamış olabileceği anlamına geliyor.
ABD'deki Johns Hopkins Üniversitesi'nde yapılan bir çalışma, hastaların yoğun bakımdaki her gün için takip eden iki yılda kas gücünün yüzde 3 ila 11'ini kaybettiğini ortaya koydu.
Pek çok Covid-19 hastası için, akciğerlerinin yerini otomatik olarak alan bir solunum cihazına bağlanmaları normale dönmelerinin daha da uzun süreceği anlamına geliyor.
Solunum cihazı kendi kendilerine yapamadıklarında hastaların akciğerlerine oksijen doldurmalarına ve ciğerlerinden karbondiyoksit çıkarmalarına yardımcı oluyor.
İşe yaraması için ağır sakinleştirici altındayken ağız ya da burunlarından içeriye bir tüp bağlanması gerekiyor. Bazıları soluk borularına bir tüp yerleştirilmesi için ameliyat ediliyor ve bu tedavi sürecini daha da karmaşık hale getirebiliyor.
İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda'da yapılan bir araştırmanın sonucunda hazırlanan 4 Nisan tarihli rapora göre, hastalar yoğun bakım ünitesinde genellikle 4 ya da 5 gün geçiriyor.
Verileri paylaşılan 2 bin 249 hastalardan sadece yüzde 15'i yoğun bakımdan çıkarılabildi. Benzer bir oranda hasta, hayatını kaybetti. Çoğunluğunun, yani yaklaşık bin 600 kişinin ise durumu kritik olmaya devam ediyor.
Ancak istatistiklere bakarken dikkatli olmak gerekiyor. Yoğun bakımdan çıkma ve hayatta kalma oranları ülkelere göre değişiyor. İngiltere'de hazırlanan bir rapor, "gelişmiş solunum desteği" alan Covid-19 hastalarının yüzde 67'sinin hayatını kaybettiğini ortaya koydu. Çin'de solunum cihazına bağlanan hastaların sadece yüzde 14'ünün hayatta kaldığı belirtiliyor.
61 yaşındaki Hylton Murray-Phillipson, Covid-19 belirtileri göstermesinin ardından kötüleştiğinde bir solunum cihazına bağlandı. Aynı zamanda bir tüp aracılığıyla besleniyordu ve vücut ağırlığının yüzde 15'ini kaybetti. Hastaneden ayrıldıktan sonra yürümeyi yeniden öğrenmesi gerekti.
Murray-Phillipson tedavi sürecini "adım adım" olarak özetliyor. BBC'ye yaptığı açıklamada, "Bir sandalyede 3 saat dik oturabilmek harika hissettirdi" dedi.
Yaşamak için "ikinci bir şans" verilmesi nedeniyle minnettar olduğunu söylüyor ve daha önce olmasını normal karşıladığı şeylerin değerini bilmeyi öğrendiğini anlatıyor.
"Kuşların cıvıldaması, nergisler, mavi gökyüzü. Hastanedeyken, kızarmış ekmek ve marmelat hayalleri kuruyordum, varlığını normal gördüğünüz şeyleri" diyor.
"Zaman içerisinde sıvı gıda verilmeye başlandı, ve sonra, çok şükür pırasa ve patates çorbası! Bütün hayatımı bunları yiyerek geçirebileceğimi hissettim!"