Yolsuzluk sıradanlaşınca ne olur?

Sevgili dostum Barış’ın (Yarkadaş)’ın birbiri ardına patlattığı şaibeli ihaleleri takip ediyor musunuz?

Önce İstanbul’da devasa bir inşaat izni…

Ardından tarihin en büyük demiryolu ihalesinin adrese teslim verilmesi.

Önceki günde bir kamu bankasının üst düzey çalışanlarına saat hediyesi.

***

Sadece şu demiryolu ihalesindeki rakamı bile telaffuz ederken insan zorlanıyor.

Eski parayla 2.5 katrilyon…

Ne aklımız alıyor ne de hesap makinası.

Tarihin en büyük ihalesi.

***

Biz gazeteciler bunları yazıyor, ekranda söylüyoruz da ne oluyor?

Durduruluyor mu?

Önüne mi geçiliyor?

Hiç öyle düşünmeyin…

O kadar karamsar olmayın…

Çünkü önemli olan kayıtlara girmesidir.

***

Bakın…

Daha önce yazmıştım…

Bundan yıllar yıllar önce…

İdealist bir bürokratımız ‘ticari ateşe’ olarak Avrupa ülkelerinden birine tayin oldu.

İdealist diyorum çünkü Mülkiye geleneğinden yetişmiş, ülkesi için hayalleri olan idealist bir bürokrattı.

Tayin olur olmaz Türk tekstil firmalarının, ülkede açacaklarını beyan ettikleri dükkan ve kornerları incelemeye başladı.

Dikkatini bir firma çekti. Sadece o ülkede 20’den fazla dükkan, 40’a yakın "mağaza köşesi" açacağını beyan etmişti.

"Ne güzel" diye içinden geçirdi.

“Ülkemizde tekstil altın çağını yaşıyor, kilometrelerce uzakta benim insanlarım mağaza açmaya çabalıyor.”

Üşenmedi…

Tek tek bu mağazaları gezip yerinde tespit edecek ve "uygundur" raporunu elleriyle yazacaktı.

***

Verilen adreste böyle bir mağaza yoktu…

Herhalde bir yanlışlık var diye düşündü.

Diğerine bakayım dedi.

O da yok…

Diğeri…I-ıııh…

Kağıt üzerinde gözüken mağazalardan hiçbiri açılmamıştı.

Çılgına döndü.

Çünkü yurt dışında açılacak her mağaza için devlet tanıtım ve destekleme bütçesinden ödeme yapacaktı.

Tamamına "olumsuzdur" yazdı.

Ve ilave olarak da Ankara’ya uzun bir rapor kaleme alarak yolladı:

“Burada büyük bir soygun planlanmaktadır. Bahsedilen mağazalardan hiçbiri açılmamış, etkinlik yapılmamıştır.”

***

Rapor Ankara’ya ulaşır ulaşmaz, Müsteşar Yardımcısı telefona yapıştı.

Bizim idealist ateşeyi uyardı.

“Sayın ataşemiz bu bahsettiğiniz firma sahibi Bakan Bey'in yakınıdır.”

Daha önce yazmıştım, bizim idealist ateşenin verdiği cevap unutulmazdır:

“Öyle mi…! Ben de Mustafa Kemal’in yakınıyım. Not edin!”

Telefonu yüzüne kapadı.

***

Sonra ne mi oldu?

"İdealist bürokrat" merkeze alındı.

Emekliliğine kadar başkaca da görev verilmedi.

Ankara’da yaşadı.

Ama hep gurur duydu.

“En azından devlet kayıtlarına soktum. Bugün olmasa yarın… Hesabı sorulur…”

***

Gerçekten de öyle oldu.

Aradan yıllar geçti…

O firma bedelini ödedi.

Hazineden beslendiği saadet zinciri kırılınca battı.

Sahibi hapis cezası aldı.

Yıllar geçmişti ama bizim idealist bürokrat hedefine ulaşmıştı.

***

Unutmayın, Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir geleneğin üzerine oturmuş köklü bir devlettir.

Kanunsuzluğu, talanı ve kural tanımazlığı unutmaz.

Biriktirir!