Analar çeker yükü
Kadınlarda acıklı bir yaş dönemi olduğuna dair güçlü gözlemlerim var… Hoş kadınların hangi yaş dönemi acılı ve acıklı değil ki; ama neyse o başka bir yazı konusu olsun.
Benim dikkat çekmek istediğim yaş dönemi her kadında birkaç yıl oynayabilir ama ekseriyetle olaylar şöyle cereyan eder: Ayşe Teyze, katır kadar olmasına rağmen ergenlikten çıkamamış ve tüm sevimliliğini kaybetmiş olan çoluğu çocuğu okutup, helal süt emmiş biriyle baş göz edip bir an önce evden yollamak konusunda içten içe büyük bir iştiyak duymaktadır.
Sonrasında niyeti, koca şayet gün göstermemiş hayırsızın biriyse onu da sepetlemek, hayırlı kocaysa onunla birlikte başta Karadeniz turu olmak üzere ülkedeki tüm kaplıca ve mesire alanlarını gezmek suretiyle artık kendine yatırım yapmaktır.
Günler günleri kovalar, evlatlar okutulur, fakat o da ne? Okuyan çocuğun işsiz kalması planda olmayan bir aksiliktir. Neyse o da beklenir. Araya binbir tanıdık sokarak bir işin ucundan tutturulan evlatçıklar stajyerlikten (kölelikten) insani şartlara geçene kadar yine hatrı sayılır bir süre beklenir.
Tam kuyruk doğrultulacaktır ki, bu kez evlatçık “ben evlenmek isterem” repliğini mırıldanmaya başlar. Daha haftası gelmeden, işyerinden Buse eve tanışmaya getirilir.
Fakat gençler sabırsızdır. Dünyaya büyük bir gök taşı düşmeden bir an önce isteme, söz, nişan merasimleri halledilmeli, iki aylık bir takvimde o bohça buraya gelmelidir!
Lakin hesapta olmayan ufak bir detay vardır: Para…! Hesapta olmadığı gibi cepte de yok, yastık altında da yok, çünkü, "benim çocuum yüksek mühendis olacak; hem de böyle en yükseği...” diye hayaller kurarak elde avuçta ne varsa çocuğun eğitimine ve işsizlik dönemi boyunca psikolog giderlerine saçılmıştır.
Neyse ki iyi gün dostu, kötü gün tefecisi bankalar, gelirlerinin çoğunu düğüncü ailelerden götürmektedir. Krediler çekilir, düğünde tanışılan sülale, etli pilavla doyurulduktan sonra gelinle damat evine yollanıp bir “oh” çekilir… Ama sadece BİR adet “oh” çekilir, o da o gece….
Ayşe Teyze başına geleceklerden habersizce evine gidip bir çay demler, ayaklarını uzatıp takı merasimi videosunu izler. Yeni günle birlikte artık “ele karışmak” tabiri gerçek olmuştur. Düğün dönemi aksilikleri, hesaplaşmaları, o dedi, bu kodu muhasebeleri ile günler geçerken eve gelen kafam kadar kredi taksidi faturasıyla Ayşe Teyze’nin tadı iyiden iyiye kaçar.
Borç ödenmeye çalışılırken, bir yandan da evlatçıklar karı koca çalıştıklarından, aman boğazlarından geri kalıp koca göbekleri 250 gram erimesin diye turşular kurulup, kışlıklar hazırlanıp dolaplarına doldurulur.
Zaman su misali akıp geçerken bir de ne olsun? Ayşe Teyze babaanne/annane olacağını öğrenir. Sevinç çığlıklarıyla “torunumu kimselere emanet edemem, ben bakarım kuzumaaa” derkeeeenn, tabii ki de öyle olacaktır kendinize gelin.
Aylar, yılları kovalar ve Ayşe Teyze Ek gıda, kemik suyu, kreş mikrobu, oyun grubu derken, pedegoji alanında fahri doktorasını alır. Bu arada eşşek sıpası torun gıdıdan bir öpücüğü bile çok görmektedir.
İşte dostlar, böylece yıllar geçer.
Ayşe Teyze mi? O şimdi yeni bir düğün videosunda takı merasimi izliyor…. Torununun düğün videosunu…