Anne olmadan önce neydik?
“Sürekli çocuğunu paylaşan insanlardan yoruldum. Anne olmadan önce neydiniz?”
Hmmm mantıklı... Beğenerek takipte olduğum bir yazar ablamızın sayfasından yükselen bu serzenişi geçen senelerde görseydim alırdım bi dal...
Son beş senedir hayat anayasasının, "Kınadığını yaşamadan ölmezsin" maddesi uyarınca, uygulamalı dersler almakta, yetinmeyip günün sonunda kendini, kınadığı ile baş başa bulmakta olan biri olarak diyebilirim ki, ben artık sizden biri değilim ablacım.
Gönlüm her ne kadar felsefik sohbetlerinizde, şiir dinletilerinizde, bir ayakkabı çekeceği için sayfa sayfa aforizma ürettiğiniz, yavaş yaşama mottolu, az kalorili, minimalist, gösterişsiz hayatlarınıza özense de benim içimde artık yaldır yaldır parıldayan bir disko topu var onunla…
Benim o şişko yanaklardan, anası kurban o civciv dudaklardan daha anlamlı birşeyim yok paylaşacak.
Eminim bol dudak büzmeli, spor salonlarında toto kaldırmalı fotolar eşliğinde dijitalleşsem daha bi laykıbıl olabilirdi; lakin bende öyle dudak da yok, toto da...
Ama bahçemde her sabah farklı renkte açan bir çiçek var. Kim bahçesinde allı morlu çiçekler varken ayakkabı çekeceğini paylaşır? Ve ne önemi vardır geçmişinde ne olduğunun?
Mesele, içi dolu düşünce içeren paylaşımlar görme isteğiyse, insanı bu çiçeği yetiştirirken gittiği dikenli yollar, ezber ettiği dersler, sabrettikleri, kaybettikleri, bulup vazgeçtikleri de kâmil insan yolunda doldurmazsa, geçmişinde ne olduğunun ne önemi var?
Ben geçmişimde farkında olmayan herkes gibi bir "hiç"tim. Şimdiyse, hiçliğimin sevincindeyim... Agucuk, gugucuk, sevgi ve muhabbetle...