“Artık İstanbul’un bir numaralı gündemi deprem olmalıdır”

Marmara Denizi’nde meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, Türkiye’nin en kalabalık ve en stratejik kenti İstanbul üzerinden kendini yeniden hatırlattı. Can kaybı yaşanmamış olması en büyük teselli kaynağımız oldu. Ancak bu, asıl sorunun üstünü örtmemeli: Deprem gerçeği kapıda beklemiyor; biz onun bizzat içinde yaşıyoruz.

İstanbul, tarihi, nüfusu, ekonomik yükü ve kültürel mirasıyla Türkiye’nin can damarı ve kalbidir. Bu yüzden İstanbul ile ilgili her gelişme Türkiye’nin genelini etkiler. Dolayısıyla İstanbul’un geleceği, günübirlik siyasi tartışmalarla değil; bilime, planlamaya ve toplumsal faydaya dayalı bir vizyonla şekillenmelidir.

Türkiye bir deprem ülkesi ve deprem gerçeğini depremden depreme gündeme alıyoruz. Ardından kısa bir toplumsal hafıza dalgası, sonra tekrar suskunluk... Bu döngü artık kırılmalı. Depremden depreme gündeme aldığımız, önlemini almadığımız deprem bizi nazikçe uyardı. Her zaman bu kadar şanslı olmayabiliriz.

Yaşanan 6,2 büyüklüğündeki depremin ardından bazı uzmanlar bu büyüklükteki depremlerin beklenen büyük İstanbul depreminin enerjisini azalttığını söylerken, bazıları tam tersine riskin daha da arttığını ifade ediyor. Bu teknik tartışmanın ötesinde, üzerinde asıl durmamız gereken nokta çok net: Ne olursa olsun, önlem almak zorundayız. Toplum olarak bizim asıl gündemimiz, önlem almak ve hazırlıklı olmak olmalıdır. İstanbul’un yıllardır ihmal edilen kentsel dönüşüm süreci artık ertelenemez.

Deprem dirençli yerleşim alanları ve şehircilikte yeni bir sayfa açılmalı. Deprem dirençli yerleşim alanları oluşturmak sadece yeni bina dikmek anlamına gelmez. Bu, zemin etüdünden başlayarak, altyapıdan üstyapıya kadar tüm şehir tasarımının bilime, mühendisliğe, mimariye ve afet yönetimi ilkelerine uygun olarak yeniden şekillendirilmesi demektir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin şu uyarısı tam da bu noktada anlamlı bir yön tayinidir: “Artık İstanbul’un bir numaralı gündemi deprem olmalıdır.”

Bu ifade, devlet aklının ve milli sorumluluk duygusunun yüksek sesle dile gelişidir. Sayın Bahçeli’nin bu çıkışı, siyaset üstü bir önceliği işaret etmektedir ve ihmalkârlığın, günübirlik siyaset anlayışının artık son bulması gerektiğine yönelik açık bir ikazdır. Yani, İstanbul’u günlük siyasi tartışmalardan kurtarıp, sağlam temeller üzerine geleceğe hazırlama çağrısıdır.

Hepimiz biliyoruz ki İstanbul’un selameti, Türkiye’nin selametidir. İstanbul, siyasi hesapların, polemiklerin ve rant odaklı projelerin kurbanı edilemez. Sayın Bahçeli’nin çağrısı, İstanbul’un yönetimini üstlenen tüm yapıları, sorumluluk almaya ve önceliklerini yeniden belirlemeye davet etmektedir.

Deprem güvenliği ve bu bağlamda risk yönetimi yaşamsal bir zorunluluktur. Mahalle mahalle, cadde cadde tüm riskli binaların tespiti yapılmalı, kentsel dönüşüm amacına uygun şekilde hız kazanmalıdır. Bu dönüşüm; toplumsal bilinçlenme, afet eğitimi ve sosyal dayanışma ile desteklenmelidir.

Yerel yönetimlere bu süreçte tarihî sorumluluklar düşmektedir. Artık tartışma değil, dayanışma zamanıdır. Seçim rekabeti değil, seferberlik ruhu esas alınmalıdır. Çünkü deprem, oy pusulası sormaz; parti rozeti ayırt etmez. Hepimizi aynı zeminde, aynı enkazın altında eşitler. Bu nedenle sözün değil, çözümün hüküm sürdüğü bir döneme girmeliyiz.

Bilim insanlarının uyarıları göz ardı edilmeden, teknik akıl dışlanmadan, siyasi hesapların gölgesine sığınmadan hareket edilmelidir. Zira afet yönetimi, ideolojik bir mesele değil; varlık-yokluk meselesidir. İstanbul’un geleceği, vizyon sahibi bir bakışla, şehircilik etiğine, mühendisliğe ve bilimsel planlamaya teslim edilmelidir.

İstanbul’u sevmek, ona methiyeler dizmekle değil; onu koruyarak, hazırlayarak ve geleceğe güvenle taşıyarak mümkündür. Gerçek sevgi, sorumluluk almayı gerektirir. Ve bugün o sorumluluğun en kritik eşiğindeyiz.