Ayşe Ateş’teki ruh çürümesi ve bir ölüm acısının acımasızca eskitilmesi

Beni hedefe koyup aba altından sopa göstermesine rağmen, anlayışlı davranmak ve mağduriyetini göz önünde bulundurarak rencide etmemek üzerine kuruluydu geçen günkü yazım. Arkasındaki ekibin, FETÖ yöntemleriyle çirkin bir üslup kullandığını, itibar suikastları yaptığını belirterek, yazılanlardan Ayşe Ateş’i muaf tutmaya çalıştım. Gölge metin yazarı tabirini de bu yüzden kullandım.

Meğer yanılmışım.

Ayşe Ateş ve karanlık gölge ekibi tam bir mutabakat içinde.

Ayşe hanımın onlardan hiçbir farkı yok. O çirkin lisan, seviyesiz söylem üzerine eklenmiş bel altı vurmalar, tehditler, hedef göstermeler...

Kocasının gazeteci dövdürttüğünü itiraf etmişti ya bence üzüm üzüme baka baka kararmış. Eskiler “Üslûb-u beyân, ayniyle insan” derlerdi. Tam da öyle. Bir kişinin konuşma tarzının veya ifade şeklinin, o kişinin karakterini, kimliğini ve ruh halini yansıttığını ifade eder.

Bu davaya ilişkin ilk yazımda sadece soruşturma savcılarıyla ilgili ankesörlü telefon kayıtları bulunduğunu, bu bilgilerin de MHP’ye iletilmiş olduğunu yazmıştım. Davaya da kendisine de yönelik en ufak bir eleştirim yoktu.

Ama demek ki birilerinin fabrika ve katalog ayarlarını bozdum farkında olmadan. Ayşe Ateş, ateş etmeye başladı. Malum kendilerinin aile sporu bu. Dövdürebilirlerdi, ucuz kurtuldum bile sayılabilir.

Sonra davayla da ilgilendim.

Evet, Sinan Ateş öldürüldü, menfur bir cinayete kurban gitti. Katili bulmak için yargı görevini yapsın ama biz bavulcu olanların dışındaki gazeteciler, eğer işin içinde karanlık odaklarla iş tutulup kurulan bir siyasi kumpası fark ediyorsak, uyduruk bir iddianameyle aylardır içerde tutulan insanların suçsuzluğu ortaya çıkıyorsa, delil diye sunulan her şeyin dandik bir iddia olduğu anlaşılıyorsa bunu yazmaktan kaçınamayız.

Görülüyor ki artık karşımızda bir mağdur kadın yok. Algı mühendisleriyle çalışan, eşinin uğradığı suikastı bir siyasi ranta dönüştüren muhalefetle iş tutan, FETÖ jargonunu çiğneyen, çirkin ve zehirli diliyle inandırıcılığını kaybetmiş bir kadın var.

Benim geçmişte FETÖ’nün Cemaat olarak legal, meşru olduğu dönemde yazdığım bir iki tweeti paylaşmış, imalarda bulunarak.

Neyin imasını yapmaya çalışıyorsun? O cemaatçiler dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın tüm gezilerine katılıyor, birlikte etkinliklerde yer alıyor ve hükümetle iş birliği yapıyorlardı. Peki 1,5 saat seninle görüşen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sorabildin mi bunu?

Seni baştan beri destekleyen Meral Akşener’e “Neden Türkçe olimpiyatlarına katılıp konuşma yaptın?” diye hesap sordun mu?

2013’ten itibaren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Cemaatçi denilen FETÖ’cülerin kapısına milletvekillerini gönderip polis barikatlarının önüne yatırdı, gazetelerini ziyaret etti, televizyonlarına çıktı, onların kumpas kayıtlarını mecliste yayınladı. Özgür Özel Zaman gazetesinin baş misafiriydi ve yazarıydı. Kılıçdaroğlu tüm KHK’lıları devlete sokacağını ilan etti seçilirse.

Onlar destek için yanına geldiklerinde bunu sordun mu?

Bu arada merhum eşinin tweeti var, bir de ona bak. Seninle görüşen Cumhurbaşkanı’na “Başçalan” demiş. Rüşvet ses kaydı diye de etiket yapmış.

Ayşe Ateş’teki ruh çürümesi ve bir ölüm acısının acımasızca eskitilmesi - Resim : 1

Sokma aklın encamı böyle oluyor işte.

Dur bitmedi.

Bir de davayla ilgili verdiğin her bilgiyi yazan baş destekçin İsmail Saymaz’ın tweetlerine bak.

Ayşe Ateş’teki ruh çürümesi ve bir ölüm acısının acımasızca eskitilmesi - Resim : 2

Ayşe Ateş’teki ruh çürümesi ve bir ölüm acısının acımasızca eskitilmesi - Resim : 3

Ayşe Ateş’teki ruh çürümesi ve bir ölüm acısının acımasızca eskitilmesi - Resim : 4

Ayşe Ateş’teki ruh çürümesi ve bir ölüm acısının acımasızca eskitilmesi - Resim : 5

Çok komik hakkımda yazdığı söz:

“Ne söylese üç kuruş etmeyen, fikirleri işportada gitmeyen Fuat Uğur”

Böyle demiş. Bu ucuz laf bir yerlerden bana tanıdık geliyor diye aklıma takıldı kaldı. Sonunda buldum. Firari FETÖ’cü Adem Yavuz Arslan söylüyordu bu lafları.

Boşuna FETÖ jargonu demiyorum.

Bu arada son zamanlarda tüm firari FETÖ’cüler de FETÖ lafını itibarsızlaştırmak için “Fütü, fitü” diyerek akıllarınca önemsizleştirip dalga geçiyorlar. Ama bir bakıyorsunuz aynı lafı, FETÖ’ye Fütü diyerek Ayşe Ateş de kullanıyor.

Ne büyük tesadüf.

Ayşe Ateş, senin kalibren yetmez beni değerlendirmeye. Daha babanın yediği portakalda vitamin bile değilken ben gazeteciydim. Dişimle tırnağımla, kazıyarak bu mesleği yaptım. Geçen yazımda da belirttim. Merhum kocan doğmadan önce başladım ben bu mesleğe. Ülkemin tüm gazete ve televizyonlarında çalıştım neredeyse. Neden biliyor musun? Görüşlerimden, prensiplerimden asla taviz vermediğim için kiminden kovuldum, kiminden de kendim ayrıldım.

Daha fazla anlatacak değilim.

Vatan hainlerinden çok fazla düşmanım var.

Mağduriyetinin avantajını tepe tepe kullanacaksın, sonra da davayı bir gazetecilik refleksiyle sorgulayan ve bu konuda yazı yazan bana itibar suikastı yapacaksın.

Böyle bir utanmazlığa da prim verecek değilim.

Bak Pazartesi günü 15 TEMMUZ…

Aşağılık FETÖ’cülerin darbe girişiminin yıldönümü.

İşte o FETÖ’cüleri 2012 yılından itibaren, artık demokratik yapıyı devirmeye karar verdiklerini tespit ettikten sonra sürekli teşhir eden, ipliklerini pazara çıkaran biri var karşında. Yanındakilere, arkandakilere sor onlar beni tanırlar. Nasıl kuyruk acıları olduğunu biliyorum. Onların darbe hazırlığı yaptığını 2016 yılının ilk dört ayındaki yazılarımla duyurduğumda tüm hesaplarının bozulduğunu, bana nasıl diş bilediklerini de…

Ayşe Ateş’e son sözüm şu olacak.

“Kocamın katillerini arıyorum” ambalajıyla siyasi kumpasların aparatı olma.

Kullandığı çirkin üslubu terket. Çünkü bu senin ruhunu da çürütüyor.

Ne demiştik?

“Üslûb-u beyân, ayniyle insan”

Acını eskitme, yoksa bu ruh haliyle insanlıktan tekaüt olacaksın neredeyse.

Yazık çocuklarına, ileride böyle bozuk bir psikolojisi olan anneyi kim ister?

Ne demiş Çerkes Dil Bilimci Ragıp Mete?

“MAZLUMUN EN BÜYÜK SİLAHI MASUMİYETTİR…”

Anladın ne demek istediğimi.