Bayram hatırlamaktır, neyi kaybettiğini hatırla...
Kurban Bayramı tatili nedeniyle insanlar tatil beldelerine akın etti. Yoğun trafik, yol kenarlarına bırakılan çöpler üzücü ve şaşırtıcı, bir o kadar da düşündürücü görüntüler oluşturdu.
Bununla ilgili, “Hani Türkiye’de ekonomi kötüydü, geçim sıkıntısı yaşanıyordu” şeklinde değerlendirmeler yapılıyor. Sadece bu yönüyle de değil, bakıldığında mekânlar, restoranlar, alışveriş merkezleri dolu. Gayrimenkul, araba almak için birbiriyle yarışan, sıraya giren bir kesimin varlığını tartışıyoruz. Yalan değil, gözle görülen bir gerçeklikten söz ediyoruz.
Geçtiğimiz hafta barınma sorununa dikkat çeken bir yazı kaleme almıştım. Bir tarafta yüzlerce konuta sahip, lüks içinde yaşayan insanlar, diğer yanda başını sokabileceği evin kira bedelini karşılamakta, ev bulmakta güçlük çeken, geçim mücadelesi veren insanlardan bahsetmiştim…
Nitekim sorunun temeli geliyor, gelir dağılımı adaletsizliğine dayanıyor. Gelir dağılımı adaletsizliği, oransal olarak az sayıda insanın, gereğinden fazla tüketim imkânına sahip olmasına; çok sayıda insanın da, temel ihtiyaçlarını dahi karşılama olanağından yoksun kalmasına neden oluyor.
Bir ülkenin her açıdan gelişmiş ülke olabilmesi için, öncelikle ekonomik düzeyin nimetlerinin adil paylaşılması gereklidir. Bu paylaşımın ne kadar adil olduğunu ortaya koyan en önemli göstergeler; gelir dağılımı ve yoksulluk verileridir.
Gelir dağılımı adaletsizliği ve yoksulluk, Türkiye’de çözüm bekleyen sosyo-ekonomik sorunlar arasında yer alıyor. Zenginlerin sayısı arttıkça, zenginlerin zenginlik seviyesi yükseldikçe, yoksulluk daha da derinleşip kendisini göstermeye başlıyor. Dolayısıyla bu durum toplumun yozlaşmasına ve bozulmasına sebebiyet veriyor.
Sonuç olarak dini bayramları tatil beldelerine kaçmak için bir fırsat olarak gören, çileye dönüşen yoğun trafiği göze alan, yol kenarlarını çöplüğe çeviren bir anlayış ortaya çıkıyor.
Oysa bayramlar; bireylere manevi değer kazandıran, paylaşmaya, kaynaşmaya, saygıya, sevgiye, yardımlaşmaya ve dayanışmaya doğrudan temas eden öneme sahiptir.
Bayramlar, birlikte yaşama kültürünü geliştiren, insanları yakınlaştıran, bir duyguda buluşturan ve sosyal yapıyı güçlendiren kulluk bilincine varmaya, maddi ve manevi olarak arınmaya, kalpleri huzura kavuşturmaya vesile özel günlerdir.
Müslüman bir toplum olarak bunun farkındalığı içerisinde bir bayram geçirmemiz gerekirken, tüketim çılgınlığına dönüşen tatillerin hak sayıldığı, çıkar ve bencilliğin normalleştirildiği, empati duygusunun kaybedildiği, dayanışma ve yardımlaşma ikliminin yok edildiği bir sistemin içine doğru hızla çekiliyoruz…
Kurban Bayramı’nı ifa ediyoruz. Kurban bize neyi hatırlatıyor? Elhamdülillah Müslüman’ız diyoruz. Peki, hakkını teslim edebiliyor muyuz? Esasında bütün mesele burada başlayıp bitiyor…
Hayatın her alanını düzenleyen dinimiz İslam’ın insanlığa verdiği mesajlar ne kadar çok içselleştirilip, önemsenirse haksızlığın, aşırılığın, gösterişin ve yoksulluğun ortadan kalkmasına, birliğin beraberliğin, refahın, toplumsal barışın ve huzurun temin edilmesine o kadar katkı sağlayacaktır.
Bu vesileyle mübarek Kurban Bayramı’nın ülkemize, milletimize, bütün insanlığa hayırlar getirmesini temenni ederim. Layık olduğumuz, hakkını teslim ettiğimiz nice güzel bayramlara erişmek umuduyla…