Ben tabi ki
"Bir gün biri gelip de derse sana: "Seni dünyadaki herkesten daha çok seviyorum..." Ne dersin benim nazende sevgilim?" diye sordum kızıma...
İnanırsın değil mi? İnanacaksın elbet çiceğim, biz de inandık, sus çaktırma. Birine inanmadan, -mış gibi yaparak yaşanmıyor bu canına yandığımın dünyasında.
Sen yine de deli deli sevmelerin sıcağında başını da serinde tutuver ki, gönlünü ateşlere salarken başın sağ olsun.
Ben derim ki: Sevmek yavrum, koşullu bir hadise. Hayatta bahtına çıkacak tüm sevmeler bir koşula bağlı olacak. Belki iyiysen, belki güzelsen, gençsen belki, ya da başarılıysan... Belki değişmen, belki değişmemen şartıyla...
Hiçbiri olmasa, sevene sevdiği kadarınca karşılik verebiliyorsan sevileceksin. Hayatta seni, bütün koşullardan azade, süresiz, sınırsız sevebilecek tek bir kalp atacak bu dünyada. O da atabildiği yere kadar...
"Anne yine araya reklam aldın, kendini attın öne" dediğini duyar gibiyim... Deme ama... Çünkü denmez. Seven kalpler hassas olur bilirsin.
Ayrıca o seni herkesten çok sevdigini iddia eden ihtiraslı muhterislere de sormanı isterim: "Benim için üst üste kaç gün uykusuz kalırsın? Bana tek böbreğini verir misin? Verirsin tabi köfte seni, Peki iki böbreğini?
Yandığımi görsen ateşe atlar mıydın? Sağ çıkamayacağını bildiğin bir denizde, üstelik yüzme bilmezken, boğulduğumu görsen mesela, atlar mıydın? Tek can yeleğini verir miydin?
Neyse daha fazla sıkıştırmayayım kızarmıştır çocuk. O vakit hamasi lafları mahcup edecek kadar çok kullanmayalım derim.
Bu acı gerçeği anlamak da kabullenmek de zor bilirim. Fakat anlarsın elbet küçüğüm.
Kızmayacaksan tam vakti o halde:
Ana olunca anlarsın!