Bıraktığın acılar öyle böyle değil, "çifte kavrulmuş"
Geçtiğimiz pazartesi okuduğum bir yazı üzerine çok ciddi bir şok yaşadım. Akşam gazetesi yazarı Hüseyin Besli köşesinde Alevi olan çocuklara yalancı, hem Alevi hem Kürt çocuklarına “çifte kavrulmuş yalancı” diyor, bu yalancılığı ebeveynlerinin öğrettiğini söyleyip, Alevi ve Kürt olanların bu adetinin zamanla karakterleri olduğunu söylemekten de geri durmuyor. Yazıyı okuyunca kanım dondu. Hüseyin Besli ile gerçekten aynı toprakların ekmeğini yediğimizden şüphe duydum. Zira Anadolu toprağının ekmeğini yiyen bir ağızdan bu laflar çıkmaz. Adeta bir Nazi subayının Yahudilere söyleminden farksızdı bu ifadeler. Yazının başlığı bir pop şarkıcısı Emre Altuğ’un sevip ayrıldığı bir kıza sitemi. Benimse aynı ülkede yaşadığım ve milletvekilliği yapmış bir köşe yazarının görüşlerini okuduğumda hissettiklerim…
Kendince muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nu eleştirmeye çalışmış Hüseyin Besli. Tamam ama arkadaş seni ne ilgilendirir Kılıçdaroğlu’nun etnik kökeni? Gerçekten etnik kökeni ve dini inancı üzerinden mi eleştiri yapacak durumdasın.
Bir toplumun demokrasisinin oturması kolay değil. Milleti oluşturan bütün etmenlerin, kendilerini hukuk güvenliği çatısı altında hissetmesi toplumu devlet yapan en anlamlı olgudur. Ülkece de demokrasiyi kolay kazanmadık. Hukuk güvenliği anlamında elbette çatırdamalarımız hala var ama cumhuriyetimizin 100. yılına yaklaştığımız bu nokta çok anlamlı ve benim bu demokratik kazanımları bırakmaya hiç niyetim yok.
Hüseyin Besli’nin fikirlerinin karşılığını elbette bu millet verecektir. Bana düşen ise bunun Türk Ceza Kanunu anlamında bir suç teşkil edip etmediğini değerlendirmektir.
Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu yaptırıma bağlamış. Bu maddeyi ise kamu barışına karşı işlenen suçlar başlığı altında ele almış. Peki nedir bu halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu? Bu suçu işlemek için aleniyet şart. Yani ancak herkesin duyabileceği şekilde bu suçu işleyebilirsiniz. Kin ve düşmanlığa tahrik için salt saygısızlık yetmez, toplumun belirli kesimine yönelik doğrudan şiddet çağrınız veya nefret söyleminiz olmalı. Ancak 216. maddenin 2. ve 3. fıkrası halkın bir kesiminin sosyal sınıf, ırk veya dini inancının farklılığı sebebiyle aşağılanması veya dini inancının aşağılanmasını düzenliyor. Yukarıda Hüseyin Besli’nin Kürt ve Aleviler için yazmış olduğu kısmı okuduğunuzda nasıl da birebir tanıma uygun dediğinizi duyar gibiyim. Biz hukukçular buna “tipiklik” diyoruz. Yani bir fiilin suç olarak tanımlanması ve cezalandırılması için doğrudan Türk Ceza Kanunu’nda bu fiil tanımlanmalı ve yaptırıma bağlanmalıdır.
Bu suç yapısı gereği şikayete tabi de değil. Yani Cumhuriyet Savcılığı tarafından doğrudan soruşturma da başlatılabilir. Demokratik hukuk düzenine sahip ülkemizde bu ülkenin kurucu unsurları olan Alevi ve Kürtlere kimsenin yalancı hatta çifte kavrulmuş yalancı deme hakkı yok. Hüseyin Besli’nin bu kapsamda suç işlediği açıktır ve en kısa sürede bu fiilinin cezalandırılması gerektiği kanaatindeyim.