Bize düşen yine hüzün
Hüznün kol gezdiği zamanlardayız. Neşeli kelimeler paçamdan akmıyor ne yazık ki... Masum insanlar ölüyor.
Artık ahlak ve çıkar arasında bir denge yok... Algının kendisi gerçeklikten önce gidiyor.
İçimde insanlar var, kavga kıyamet… İçimdeler, kalbimi sıkıştırıp ağzımdan çıkan insanlar.
Durup dinlenmeden, birbirini hiç dinlemeden, etrafına ve göğe, bir kez olsun göğe bakmadan, doğan günü selamlamadan üstelik, bu neyin kavgası?
Hiç susmak bilmez misiniz? Nedir paylaşamadığınız? Kimdir en çok kızdığınız?
İçimdeki çocuğu bile görmezden mi geleceksiniz? Ürktü bak sabi, çekti yorganı üstüne, yastıkla tıkadı kulaklarını. Heyy size diyorum içimdeki insanlar! Yok mudur insafınız, son verin şu kavgaya. Yok bunun kazananı, olmadı, olmayacak. Suçlusu, masumu, haklısı, haksızı olmayan davanın mahkemesi görülür mü?
Elbet böylesi kurak değildi vadedilen topraklar, bağı bostanı, yedi renk yediveren, goncası yakut hem de ne… Bahçelerde çiçek bitmedi, güvendiğimiz dağlar yerle öpüştü heyhat!
Ben derim bütün günahlar boynuma, tek suçlu şu fakir, başka suçlu bilmem.
O vakit susun artık, kuşları duymak istiyorum, gelen baharı, su sesini, bebek sesini, rüzgâr sesini özledim. Yaşadığım anın kollarına bırakmayı kendimi, ne çok özledim.
Hiç yargılamadan, nedamete de pabuç bırakmadan üstelik, kaygılanmadan, bir dakika sonrasını düşünmeden, yalnızca hissederek, tek ve hür olmayı gönlümce, ne çok özledim.
Eyy içimdeki insanlar, susun artık. Kırın kalemimi ve gidin. Bana sadece bir an verin kitap hakkı için. Bir an olsun aldığım nefes tasasız, içtiğim su zehirsiz olsun. Benim ayarlarımla daha fazla oynamayınız.
Hayatıma giren herkes haklıydı. Ben de öyle… Kimse hakkını alamadı. Kimsenin hakkı teslim edilmedi. Boynumda asılı haklarınızı, mahkeme-i Kübra’ya bırakınız. Ben hakkımdan vazgeçtim. İstemem sizde kalsın. Gecikmiş adaletin devr-i devranını… Hoşça kalınız.