Boşanmalar evliliğin ilk beş yılına kadar geriledi
"Amerikalı psikologlar tarafından "yedinci yıl kaşıntısı" olarak tanımlanan, evliliğin yedinci yılında sık görülen boşanma olayları, günümüzde evliliğin ilk beş yılına kadar geriledi"
Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Öztürk, "Amerikalı psikologlar tarafından "yedinci yıl kaşıntısı" olarak tanımlanan, evliliğin yedinci yılında sık görülen boşanma olayları, günümüzde evliliğin ilk beş yılına kadar geriledi." dedi.
Prof. Dr. Levent Öztürk, Trakya Üniversitesi ev sahipliğinde Balkan Kongre Merkezi'nde gerçekleşen 1. Uluslararası Balkan Protez-Ortez Sempozyumu'nun açılış programında "Aşkın Fizyolojisi" konulu bir sunum yaptı.
Aşkın vücuda fizyolojik etkileri, ilk görüşte aşk ve aşkın ne kadar sürdüğü gibi konulara değinen Prof. Dr. Öztürk, Amerikalı psikologlar tarafından "Yedinci yıl kaşıntısı" olarak tanımlanan, evliliğin yedinci yılında sık görülen boşanma olaylarının, günümüzde evliliğin ilk beş yılına kadar gerilediğinin gözlemlendiğini söyledi.
- Boşanmalar erken yıllarda oluyor
Evliliklerde ilk yılların önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, şöyle konuştu:
"Amerika'da 1950'li yıllarda yapılan çalışma, evliliklerde en çok boşanmanın yedinci yılda meydana geldiğini göstermiş. Psikologlar bu duruma 'yedinci yıl kaşıntısı' demiş. Bu kaşıntı günümüzde dördüncü veya beşinci yıllarda tutmaya başlıyor. Yani evlilikte 'yedinci yıl kaşıntısı' giderek daha da erken yıllara geriliyor. Evlilik kurumu açısından da niye böyle olduğunu vurgulamak lazım. Çünkü bunu aşabildiğimiz zaman, yani o yıllarda bir sıkıntı olabileceğinin farkındalığını yaşarsak bunu aşabiliriz. Böylece uzun ömürlü evliliğe sahip olabiliriz."
- "Birlikte yeni şeyler yapılmalı"
Öztürk, aşk konusunun yüzyıllardan beri sanatçılar, şairler ve felsefeciler tarafından ele alındığını ve aşkın insan üzerinde hem fizyolojik hem de psikolojik etkilerinin olduğunu ifade etti.
"Aşk, karşımızdaki insanla bütünleştiğimiz, her şeyiyle kabullendiğimiz bir durumdur" diyen Öztürk, aşkın üç evreden oluştuğunu ve çiftlerin aşklarının sürekliliği için birlikte yeni şeyler yaparak dopamin hormonlarını yüksek tutması gerektiğini anlattı.
- "Aşk ne kadar sürer"
Aşkın dopamin, oksitosin ve serotonin hormonlarının fazla salgılanmasına neden olduğunu vurgulayan Öztürk, şöyle devam etti:
"Çok sorulan soru aşkın ne kadar sürdüğüdür. Birinci evre 'aşık oldum' dediğimiz an. Yüksek tutku hissettiğiniz, özel hissettiğiniz an. Bu genelde kısa, 6 ay sürüyor. Bu evrede stres, güvensizlik var, duygulanım dalgalanmaları oluyor. İkinci evre tutkulu aşk dönemi. Birkaç aydan 1 yıla kadar uzanan süre. Burada güven duyguları gelişiyor ve giderek kuvvetleniyor. Duygusal dengesizlikler giderek düzeliyor ve çiftler birbirine bağlanıyor. Üçüncü evre, arkadaşça aşk."
Tutkulu aşkın birkaç yıl sürdüğünü ve bir çeşit sevgiye dönüştüğünü dile getiren Öztürk, "Yine bu evrede oksitosin yüksek seyrediyor. Ne yazık ki bütün ilişkiler bu evreye ulaşamıyor. Peki aşkı korumak için ne yapmak lazım? Sadece birlikte yeni bir şeyler yapmak gerekiyor. Birlikte yogaya başlayın, yemek kursuna gidin, böylece dopamin seviyeniz yüksek seyretsin." ifadelerini kullandı.
Türkiye, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Kosova, Yunanistan ve Bosna Hersek'ten 20 konuşmacının yer aldığı sempozyum yarın sona erecek.