Cumhur İttifakı tek çıkış kapısı

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) 23. kuruluş yıl dönümünü kutladı. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “bugün mutluyuz, gururluyuz, AK Parti ailesi olarak heyecanlıyız. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyerek revan olduğumuz millete hizmet yolunda bugün 23. yılımızı devirdik. Oyunları bozarak bugünlere geldik” ifadelerini kullandı.

Devamında parti teşkilatına seslenerek şunları söyledi: “Başlatacağımız büyük kongre maratonumuzu sadece bir vitrin yenilenmesi olarak değil, milletimizin beklediği kapsamlı değişimin ana zemini olarak görüyoruz. Kendini yorulmuş hisseden varsa onlardan kenara çekilip biraz soluklanmalarını istiyoruz.” Kim üstüne alınır? Hiç kimse…

AK Parti, zincirleme devem eden sosyal, siyasi, ekonomik krizlerin üzerine ”Adalet ve Kalkınma Partisi” manifestosu ile bir umut ışığı gibi doğdu. Nokta atışı vaatler, 3Y (yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar) ile mücadele edeceğiz söylemi millette karşılık buldu. Adalet ve kalkınma, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele daha ne olsun. Doktor hastanın ayağına gelmişti. Yani nabza göre şerbet verilmişti. Millet, AK Parti’yi ilk seçimde iktidara getirdi.

AK Parti, göreve başlar başlamaz eğitimde, sağlıkta, ulaşımda çığır açtı. Eczane, hastane kuyruklarında bekletilen, devlet dairelerinde azar işiten, 73 kişilik sınıflarda eğitim alan çocukların ve ailelerinin hayatında gözle görülür değişikler başladı. Toplumun ekseriyeti aynı şartlar altında yaşıyordu.

Düşük gelirli, yoksul halk kitlesi AK Parti döneminde insan yerine koyulduklarını fark etti. Birçoğu belediyelerde, kamuda söz sahibi oldu, özgüven kazandı, iş kurdu, ihale aldı, evleri, arabaları oldu, marka ile tanıştılar, uçağa bindiler, seyahatlere çıktılar, konfora kavuştular…

Tabana yayılan rahatlama ile AK Parti eşi benzeri olmayan bir üye sayısına ulaştı. Halkla bütünleşti. Her seçimde oyunu yükseltti. AK Parti’ye minnet borcunu ödemek isteyen kitleler yapılan yanlışları ve hataları görmezden gelmeyi tercih etti. Böylece AK Parti, kesintisiz 23 yıl iktidarda kalmayı başaran parti olarak Türk siyasi tarihine geçti.

“AK Parti 2014-2015 yılına kadar ülkeyi çok iyi yönetti.” Bu ifadeye katılmıyorum. Bugün karşımıza çıkan tablo 2014-2015 yılına kadar uygulanan hatalı ve yanlış politikaların bir sonucudur. Özelleştirme ile elde edilen sıcak para inşaat sektörüne yatırıldı. Ölü yatırım.

Fetö ve benzeri yapılar bu dönemde hiç olmadığı kadar güçlendi. Devlet kurumlarına sızdılar. Avrupa uyum yasaları, özgürlük, demokrasi, insan hakları adı altında verilen tavizler ve açılım süreci terörü siyasetin içine, meclise taşıdı. PKK sizi tükürüğü ile boğar narası atarak Türk ordusuna parmak sallayan ve onu alkışlayan terör yandaşları belediye başkanı, sırtımızı PKK’ya dayadık, Öcalan liderimizdir diyenler milletvekili oldu.

Arap baharı, Suriye iç savaşı, göç akımı Türkiye’ye demografik darbe indirildi. Gezi eylemlerini terörize edip, devleti ve seçilmiş hükümeti yıkmayı hedefleyen, yani anayasal suç işleyen Osman Kavala, Can Atalay, Ahmet Şık gibi aktörleri Anayasa Mahkemesi aklıyor…

Herkesin kafasında cevap arayan soru şu: Anayasa Mahkemesi üyelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan atıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Osman Kavala ve Can Atalay hakkında ne söylediği ortada, o halde? Sonra kalkıp birileri AK Parti adına, ajanlık faaliyeti ispatlanmış olan Osman Kavala’yı savunabiliyor. İşte bu çelişkiler AK Parti’ye olan güven duygusunu yerle bir ediyor…

Anayasa Mahkemesi aldığı kararlar Türk milletinin vicdanında yargılanıyor. Terör ile iç içe girmiş HDP kendini kapatıp başka parti kuruyor, Anayasa Mahkemesi vatan, millet düşmanı, terör destekçilerini aklama kararları ile gündeme geliyor. Bunları da görecekmişiz…

Etrafımız ateş çemberi. Ekonomik, siyasi, sosyal birçok sorunla uğraşıyoruz. Eğitim, sağlık, tarım, ulaşım, göç gibi hayati konulara odaklanmamız gerekirken suni gündemler ile oyalanıyoruz. TBMM, Can Atalay için toplanıyor. Halkın böyle bir gündemi yok. Siyaset ile halkın kopukluğu buradan çok rahat okunabilir. Sözde Ermeni soykırımı var diyerek Türkiye’yi suçlayanlara, katil ilan edenlere, teröre, bölücülere cesaret, paye verenlere ayıracak ne zamanımız ne tahammülümüz kaldı. Hepsinin canı cehenneme…

Geldiğimiz süreçte Cumhur İttifakı tek çıkış kapısı. Muhalefetin hali ise içler acısı. Bülent Arınç, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Hüseyin Çelik gibi aktörler MHP’den rahatsız, “AK Parti MHP ile ittifak yaptığı için başarısız oldu” diyor. AK Parti için 2015’de kadar yapılan hatalar sebep sonrası sonuçtur.

AK Parti, MHP ittifakını millet kurdu. AK Parti MHP ile bir olup Cumhur İttifakı’nı kurmamış, Bülent Arınç, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Hüseyin Çelik’in aklıyla hareket etmiş olsaydı bugün Türkiye bölünmüş, parçalanmış, iç savaşın gölgesinde ABD, İngiltere güdümü altına girmişti…

Türkiye, MHP ve Cumhur İttifakı ile uçurumun kenarından döndü. AK Parti, MHP’ye tavır alırsa milleti karşısında bulur. AK Parti oyuna gelmek istemiyorsa oyunları bozmak istiyorsa halkın gerçek gündemine dönmeli ve geçmişten ders çıkararak, arınarak, güven tazeleyerek, yenilenerek her şeye yeniden başlamalı…

Strateji sürece değil sonuca bakar. Sonuç? Günü kurtaran hikâyeler haricinde ortada bir başarı hikâyesi var mı? Esasında ilk düğme yanlış iliklendi. Gelişme ve kalkınma denen şeyin özelleştirme politikaları, devasa spor kompleksleri, kültür merkezleri, adliye salonları, külliyeler, camiiler, üniversiteler, havalimanları, hastaneler, gökdelenler yani betona yatırım yaparak, bina üstüne bina inşa ederek sağlanacağı yanılgısı ile başladı. Oysa mühim olan insandı. İnsana yatırımdı. “Zarfa değil, mazrufa bak.” Zarf bir şeyin dışı, mazruf içidir. Yani özüdür. Aslolan ise özdür.