Çürümüş bir şeyler var YÖK krallığında

0:00/ 0:00

1601 yılında Shakespeare tarafından yazılan ve dünya edebiyatının en ünlü trajedilerinden birisi kabul edilen ʺHamletʺ adlı oyunun ilk perdesinin dördüncü sahnesinde Horatio’nun: ʺNereye varacak bunların sonu?ʺ sorusuna Marcellus; tiyatro tarihine geçecek ve günümüze kadar pek çok simgelere kaynaklık edecek şu cevabı verir:

ʺKokuşmuş bir şeyler var şu Danimarka krallığında…ʺ

Kurumsal bir çürümüşlük ya da kokuşmuşluğu betimlemek için kullanılan Hamlet’e ait bu tirat bugün her dilde evrensel bir retorik haline geldi.

Bugün aynı söylemi, adrese teslim akademik kadro ilanları, üniversitelerde FETÖ/PDY yapılanması, genç öğretim üyelerine yönelik mobbing, üniversitelerin başarı sıralamalarının düşüşü, rektörlerin keyfi uygulamaları gibi pek çok kronikleşmiş sorunun odağında ve ana kaynağında olan YÖK hakkında da rahatlıkla kullanabiliriz.

Ülkemiz eğitimindeki derinleşen sorunun kökenindeki bu kurumda yaşanan skandallar zinciri, artık daha farklı bir yaklaşımı olanaklı kılmıyor ne yazık ki. Bu yüzden YÖK ile ilgili bu sorunların cesaretle dile getirilmesi ve çözüm aranması Türkiye’nin GELECEK nesillerinin meselesi haline geldi. Çünkü ülkemizin gelişmişliği üniversitelerinde üretilen bilimsel, kültürel ve teknolojik değerlerle doğrudan ilişkili. Osmanlı’da Tanzimat’la başlayan, Cumhuriyet’le devam edip günümüze gelen üniversite eğitimiyle olan imtihanımızda hangi noktadayız bu ayrı bir tartışmanın konusu ama mevcut eğitim sorunlarının çözümünün, üniversitelerin tepesine bir karabasan gibi çöken YÖK’te ve onun yönetim kademelerinde olduğunun tespitini yapmadan yola koyulamayız.

YÖK LAYÜSEL (SORUMSUZ) BİR KURUM MU?

Üniversitelerle YÖK’ün görev ve yetkileri Anayasa’nın 130 ve 131. Maddelerinde düzenleniyor. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ise yükseköğretim görevlileri ile ilgili idari soruşturmaların nasıl yapılacağını, Anayasal sisteme karşı işlenen suçlar, yolsuzluk ve rüşvet gibi durumlarda YÖK’ü değil doğrudan Cumhuriyet Savcılıklarının yetkili olduğunu hükme bağlıyor.

Peki, YÖK ve üniversitelerde yukarıda işlenen suçlarla ilgili olarak Cumhuriyet savcıları YÖK dukalığının oluşturduğu bariyeri aşabiliyor mu?

Şimdi gerçeği söyleyelim.

YÖK’e bağlı olan üniversiteler ve bunların rektörleri sorumsuz ve kimseye hesap verme durumunda olmayan yapılar gibi bir algı mevcut şu anda. Adeta devlet içinde devlet ya da kimseye hesap vermeyen krallıklar gibi. Oysa yukarıda da yazdım, yasal gerçeklik bunun zıddı.

ÜNİVERSİTELERDE FETÖ’CÜLERİ KİMLER KORUYOR?

Üniversitelerdeki FETÖ yapılanmasının tasfiyesiyle ilgili YÖK’ün bugüne dek sürdürmeyi başardığı sessizliği nasıl yorumlamalıyız mesela? 15 Temmuz’un yedinci yıl dönümünde hâlâ en güçlü ve dokunulamayan kripto FETÖ yapılanmasının akademi dünyasında olması bir “tesadüf” olarak mı açıklanmalı?

Soruyorum buradan, üniversitelerde, YÖK’te FETÖ’cüleri kimler koruyup palazlandırıyor? Üniversitelerdeki FETÖ yapılanmasının, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, kurumlardaki MAHREM YAPILANMALARA bu kadar dikkat çektiği bir dönemde capcanlı varlığını sürdürmesi büyük bir skandal.

Skandal demişken; geçtiğimiz haftalarda Şırnak Üniversitesi’ndeki Bedirhan Önem skandalını okumuşsunuzdur. Bu olay gözlerin yeniden YÖK Dukalığına çevrilmesine sebep oldu. FETÖ suçlusu, mahrem imam olarak yargılandığı davada suçlu bulundu ama görevde tutulmaya devam etti. Olay ayyuka çıkana kadar hem Şırnak Üniversitesi hem de YÖK buna göz yumdu.

Aşağıda anlatacağım olay da en az Şırnak Üniversitesi’ndeki REZALET kadar önemli.

TÜRK-ALMAN ÜNİVERSİTESİ VE YÖK TARİHİNDEKİ FETÖ KARA LEKESİ

Türk-Alman Üniversitesi’nde yaşamış olduğu haksızlıkları ve FETÖ yapılanmasını yargıya taşıyan akademisyen Doç. Dr. Osman Nuri Özalp’in yaklaşık sekiz yıla yakın zamandır devam eden ve halen sürmekte olan hukuk mücadelesi, Türk akademisinde YÖK’e karşı verilen bir Dreyfus Davası gibi. Çünkü o da Türk-Alman Üniversitesi’nin eski Rektörü Halil Akkanat tarafından çeşitli iftiralarla haksızlıklara uğratıldı ve bugün tıpkı Alfred Dreyfus gibi SUÇLUYORUM diye çığlık atıyor adeta.

Kısaca anlatacaklarım, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’nda 2016’dan bu yana ilginç bir şekilde açık İKİ ayrı FETÖ/PYD soruşturması bulunan eski Rektör Prof. Dr. Halil Akkanat ve onu koruyan YÖK’ün, Doç. Dr. Osman Nuri Özalp'in hayatını nasıl kararttıklarının hikâyesi.

Yaşananlar kan donduracak boyutta.

Doç. Dr. Özalp, tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yatılı öğrenci olarak mezun olduğu (1973) Fatih İmam Hatip Lisesi’nde yatılı olarak lise hayatına (1978) adım atmış; daha sonra İstanbul ve Heidelberg Üniversitesi’nden mezuniyeti ile alanında gelecek vaat eden akademik kariyeri, ironik bir şekilde yine bu lisenin mezunlarından Prof. Dr. Yekta Saraç’ın YÖK Başkanlığı döneminde Prof. Dr. Halil Akkanat iş birliği ile bilinçli ve ısrarlı bir şekilde karartıldı.

Akademik hayatının baltalanması yanında Doç. Dr. Özalp için çok daha acı olan ise, Prof. Dr. Halil Akkanat’ın ilk görevden uzaklaştırma kararına açtığı davayı kazanmasıyla görevine döndükten sonra sadece iki hafta sonra bu sefer YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın Başkanlığında toplanan YÖK Yüksek Disiplin Kurulu’nun 29.03.2018 tarihli oturumu ve 2918/27 sayılı toplantısında sekize yedi oyla ömür boyu kamu görevinden men cezası verilerek üniversiteden uzaklaştırılması olmuştur. Bu karardan sonra Özalp’in babası üzüntüden vefat etti.

Doç. Dr. Osman Nuri Özalp’ın Türk Alman Üniversitesi’nde yaşamış olduğu haksızlıkları ve FETÖ yapılanması ile ilgili iddialarını “Türk-Alman Üniversitesi, FETÖ, YÖK ve ayakta uyuyanlar”, “MİT Tırları kumpası ve Türk-Alman Üniversitesi’ndeki ilginç isim” ve “YÖK; gözleri tamamen kapalı” başlıklarıyla yayınlamıştım. (*)

Doç. Dr. Osman N. Özalp kendisine yapılan sistematik mobbing ve yok etme operasyonuna karşı mücadele ederek YÖK aleyhine dava açtı. Ankara 11. İdare Mahkemesi’nde görülen davada hâkimler Doç. Dr. Özalp, lehine karar verdi ve adeta “Ankara’da Hâkimler Var” dedirtti.

Doç. Dr. Osman N. Özalp’in yaşadığı haksızlıklar, hayatına uygulanan karartma ve akademik kariyerinin yok edilmesine yönelik sistematik mobingin hikâyesi çok uzun. Ben biliyorum ve yazdım ama merak edenlere açık. Bu yüzden isteyen herkes üniversitelerde ve YÖK’te neler olup bittiğini onun ağzından okuyabilir. Aşağıda okuyacaklarınız tarihe düşülecek bir belge niteliğinde. Özellikle de YÖK ve üniversitelerin nasıl büyük bir kumpas içinde olduğunun kanıtı. Bu sayfa, mektuba cevabı olanlara da açıktır, onu da belirteyim.

Evet, eğer merak ederseniz, buyurun:

OSMAN N. ÖZALP’IN MEKTUBU

Sayın FUAT UĞUR,

Marmara Üniversitesi İİBF’de başlamış olduğum Kamu Yönetimi eğitimimi, İstanbul Üniversitesi SBF’de bitirdim. Sonrasında yükseköğrenimime Almanya’da Heidelberg Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Oryantalistik alanlarında lisans ve yüksek lisans eğitimi alarak devam ettim. Yine aynı üniversitede Uluslararası İlişkiler alanında doktora yaparak Türkiye’ye döndüm.

Türkiye’ye dönüşümde yeni kurulmuş olan Kırklareli Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde 2009 yılında akademik kariyerime başladım. Daha sonra 2012 yılında yine yeni kurulan Türk-Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne intisap ettim. Her iki üniversitenin de kuruluş aşamasında büyük bir özveri ile gerek idari gerekse akademik pek çok görevi üstlendim.

İŞ BİRLİĞİ HALİNDE KAMUSAL YETKİLERİN KÖTÜYE KULLANILMASI

Türk-Alman Üniversitesi’nde 2014 yılında Prof. Dr. Halil Akkanat’ın rektörlüğe seçilmesinden sonra Türk akademisi ve YÖK tarihinde eşine ender rastlanacak bir şekilde sistematik ve sürekli mobinge maruz kaldım. Kamu görev ve yetkilerinin yasal mevzuata aykırı olarak, şahsıma karşı işbirliği halinde nasıl kullanıldığına yönelik sayısız olaylardan sadece bir kısmını dile getireceğim. 

1- PROF. AKKANAT’IN KUMPAS GİRİŞİMİ VE FETÖ SUÇLAMASI

- Rektör Prof. Dr. Halil Akkanat, baştan itibaren sebebini anlayamadığım nedenlerle bana yönelik rahatsız edici bir mobing süreci başlattı. Hatta işi öyle ileriye götürdü ki 24.05.2016 tarihinde bölümümüzden bir araştırma görevlisi vasıtasıyla akıl sağlığımla ilgili şüphe yaratmak amacıyla “tedavi olmam” için Prof. Dr. Hamdi Tutkun adlı bir psikiyatristten randevu alındığını iletti. Tabii ki böyle bir talebi reddettim ve o randevuya gitmedim. Bunun üzerine 27.05.2016 tarihinde Prof. Akkanat şahsımı makamına çağırarak beni sözlü olarak korkutmaya çalıştı.

Aradan 1,5 ay geçtikten sonra 15 Temmuz 2016 darbe girişimi olmuş ve ne ilginçtir ki Prof. Dr. Hamdi Tutkun FETÖ’cü yapılanma bağlamında “Adli makamları yanıltmak”, “Gerçeğe aykırı bilirkişi raporu vermek” suçları iddiasıyla 2 Ağustos 2016’da tutuklanmıştır.

- 19.10.2016 tarihinde Rektör Prof. Dr. Halil Akkanat şahsımı makamına çağırarak hakkımda ertesi gün (20.10.2016) soruşturma nedeniyle ifadem alınacağını ve gün içinde ilgili yazının tebliğ edileceğini söylemiş; sonrasında da konusu belli olmayan bir soruşturma yazısı tarafıma tevdi edilmiştir. 

20.10.2016 tarihinde saat 10:30’da Rektörlük Binası Toplantı Salonu’nda Soruşturma Heyeti olarak Başkan Prof. Dr. Murat Atalı ve üyeler Yrd. Doç. Dr. M. Çekin ve Yrd. Doç. Dr. M. İpekoğlu’nun huzurunda ʺPDY Terör Örgütü Üyeliğiʺ ile itham edilerek ifadem alınmaya çalışılmıştır. Prof. Atalı, en başından usul esaslarına dahi uymadan eski Anayasa Mahkemesi Üyesi Prof. Dr. Sacit Adalı’nın FETÖ’cü olduğunu ve benim de kendisi hakkında 2010 yılında ʺIustitia Elevat Gentem - Prof. Dr. Sacid Adalı’ya 65. Yaş Armağanıʺ adlı kitabı hazırladığımı, dolayısıyla benim de FETÖ’cü olduğum iddiasını ısrarla yinelemiştir.

Editörlüğünü yaptığım kitabın Hakem Kurulu’nda ise tanımış olmaktan her zaman gurur duyduğum merhum Prof. Dr. Turan Yazgan, merhum Prof. Dr. Teoman Duralı gibi değerli hocalar yer alırken; aynı zamanda Prof. Dr. İzzet Özgenç ve Prof. Dr. Adem Sözüer gibi tanınmış hukukçular da bulunmuştur.

Emine Çelikbaş’ın sekreter olarak kayda aldığı ifade tutanağının çıktısının çarpıtılmış olduğunu fark edince; düzeltmeye çalıştım, ancak düzelttirip yeniden çıktısı alınan ifademin bir nüshası en basit usul hukuku ilkelerine aykırı olarak tarafıma Prof. Dr. Atalı tarafından kasıtla verilmediği gibi, bu talebime karşı ʺKendini mi aklamaya çalışıyorsunʺ diyerek, tarafsızlığa uymayan beyanlarda bulunmuştur. Bu soruşturmanın sonucu hakkında yaklaşık yedi yıldır tarafıma bilgi verilmemektedir.

2- KASIT VE İŞ BİRLİĞİYLE AKADEMİK İTİBARSIZLAŞTIRMA

- 20.01.2017 tarihli Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atalı’nın yazısı ile üniversitenin Hukuk, Mühendislik ve İktisadi ve İdari Bilimler fakültelerinde okutulacak tüm ʺAtatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihiʺ derslerini vermek üzere görevlendirildim. Böylece kasıtlı olarak bilim alanım olmayan dersler verdirilerek üniversitede akademik kimliğim itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Örneğin Müh. Fak. Mekatronik Bölümü’nde vermiş olduğum Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II dersinin notları öğrencilerimden idare tarafından sürekli kontrol amaçlı istenmiş, dersimden muhbir öğrenciler devşirilmiştir. Bu uygulama ilgili olarak Mekatronik Bölüm Başkanı Tuba Çonka hakkında verdiğim somut delillere dayalı dilekçeler, Prof. Dr. Halil Akkanat tarafından reddedilmiştir.

-  05.07.2017 tarihinde İİBF Dekanı Prof. Dr. Aykut Kibritçioğlu tarafından aynı günde iki ayrı soruşturma açılmış. İlkinde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersi ile alakalı ders bilgi formunun dekanlık makamına zamanında iletilmediği; ikincisinde ise akademik referans amacıyla yazmış olduğum bir mektuptan dolayı gerçek dışı beyanlarda bulunma iddiası ile soruşturma açılmıştır. Her iki soruşturma için Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız soruşturmacı tayin edilmiştir. Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız’ın raporları sonucu birinci soruşturma için kınama cezası, ikinci soruşturma için de Aylıktan Kesme cezası verilmiştir. Daha sonra İstanbul 12. İdare Mahkemesi’nde söz konusu idari işleme karşı açmış olduğum 2017-1934 nolu dava lehime sonuçlanmıştır.

- Prof. Dr. Halil Akkanat tarafından 14.04.2017 tarihli bir yazı ile Rektörlük kapısına hakaret etmekten dolayı uydurma iddialarla hakkımda mobing amaçlı disiplin soruşturması açılmış; Prof. Dr. Zafer Zeytin soruşturmacı tayin edilmiş ve bu uydurma soruşturma da daha sonra kapatılmıştır.

3- KASIT VE İŞ BİRLİĞİYLE BİLİMSEL ARAŞTIRMA ENGELİ 

-  2015 yılında üniversitede bir yıllık (sabbatical) bilimsel araştırma yapma talebim kabul edilmiş ve ders yükümlülüğüm olmayacak şekilde bir sonraki yıl için müfredatta planlama yapılmıştır. Bu bağlamda Jena Üniversitesi’nin sağlamış olduğu 01.11.2016 - 30.10.2017 tarihlerini kapsayan bir yıllık misafir araştırmacı kabulüm son anda kasıtla reddedilmiştir. Tarafımca İstanbul 10. İdare Mahkemesi'nde 2016/2423 sayılı dosya ile ilgili idari işleme iptal davası açılmış ve LEHİME sonuçlanmıştır. Ancak dava sürecinin uzaması nedeniyle bu hakkımdan faydalanamamış oldum. 

- 03.07.2017 – 11.09.2017 tarihleri arasında Max Planck Kamu Hukuku Enstitüsü’nden iki aylık araştırma daveti aldım. Kabul edilen ve onaylanan araştırma izni dilekçem keyfi bir şekilde Prof. Dr. A. Kibritçioğlu tarafından iptal edilmiştir. İlgili işleme karşı İst. 4. İdare Mahkemesi’nde 2017-1362 sayılı açmış olduğum DAVA LEHİME sonuçlanmıştır. Ancak davanın uzun sürmesi nedeniyle yine araştırma hakkımı kullanamamış oldum.

4- HEİDELBERG ÜNİVERSİTESİ’NE MOBİNG

- Rektör Prof. Dr. Halil Akkanat ve İİBF Dekanlığı 23.18.2018 tarihinde belki de Türk akademik tarihine geçecek trajik bir skandala imza atarak, Yrd. Doç. Dr. Barış Atladı’yı yine bir konuda soruşturmacı tayin ederek, eğitim gördüğüm Heidelberg Üniversitesi’nin İktisat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nin direktörü, sekreteri ve öğretim üyeleri güya sahte davetiye düzenlendiği iddiasıyla gerek telefon, gerekse mail yoluyla sürekli rahatsız edilmiştir. 

Dünyanın en köklü eğitim kurumlarından Heidelberg Üniveristesi’ni ve şahsımı töhmet altında bırakan bu nezaketsiz girişimle ilgili safahat ve yazışmalar, ileride hasıl olabilecek olası herhangi bir yargı/soruşturma aşamasında kullanılmak amacıyla ʺülkeniz adına sadece üzülüyoruzʺ denilerek tarafıma verilmiştir.

5- İŞ BİRLİĞİ İLE 3 KEZ ÜNİVERSİTEDEN ATILMA  

A- 1. GÖREVDEN UZAKLAŞTIRMA

- Prof. Dr. Aykut Kibritçioğlu tarafından akademik teamüllere aykırı bir şekilde geçmiş yıllara ait tüm yurtdışına giriş ve çıkışlarım istenmiş; 18.09.2017 tarihinde aynı günde keyfi bir biçimde iki soruşturma açılmıştır. Hem soruşturmayı açan, hem soruşturmayı yapan hem de soruşturma raporunu değerlendiren kişi olarak Prof. Dr. A. Kibritçioğlu’nun kararı ve Rektör Prof. Dr. Halil Akkanat’ın oluru ile Kamu Görevinden Çıkarma cezası verilerek, 30.10.2017 tarihinde üniversiteden atıldım. İst. 10. İdare Mahkemesi, verilen meslekten çıkarılma işlemini 2018/1162 kararıyla haksız bulması üzerine 03.04.2018 tarihinde tekrar görevime geri döndüm.

A- 2. ÖMÜR BOYU KAMU GÖREVİNDEN UZAKLAŞTIRMA

- Yukarıda belirtildiği üzere İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nin kararı üzerine görevime döndüm ancak dönüşümden iki hafta sonra hem Rektör hem İİBF Dekanı (Uhde) olarak Prof. Dr. Halil Akkanat  19.04.2018 tarih ve 84990292 – 13 sayılı yazısı ile bu sefer yasal dayanaktan yoksun bir şekilde ÖMÜR BOYU KAMU GÖREVİNDEN MEN cezası verilerek üniversiteden uzaklaştırıldım. Maalesef bu karar Prof. Dr. Yekta Saraç’ın da Başkan olarak katıldığı 2918/27 karar sayılı YÖK Yüksek Disiplin Kurulu toplantısında 8’e 7 olarak kabul edilmiştir.

-  Söz konusu idari işleme karşı İstanbul 12. İdare Mahkemesi’nde açmış olduğum 2018/27 nolu iptal davasının, 7. Bölge İdare Mahkemesi’nin 2019/1578 nolu kararı ile lehime sonuçlanması üzerine, 07.02.2020 tarihi itibari ile akademik görevime tekrar döndüm.

A- 3. GÖREVDEN UZAKLAŞTIRMA

- İkinci kez görevime döndüğümde yasal mevzuata ve akademik teamüllere aykırı bir şekilde, Huk. Fak. Dekanı Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız bölümümüzde tam zamanlı profesör, doçent, doktor öğretim üyesi olmasına rağmen İ.İ.B.F Uluslarararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölüm Başkanlığı'na getirilmiştir.

-  06.10.2020 tarihinde Dekanlık makamı tarafından gönderilen Görev Uzatma yazısında, yasal mevzuata aykırı bir şekilde görev süremin 10.02.2021 tarihinde biteceği bildirilmiştir. Konuyla ilgili yasal gerekçeli itiraz dilekçelerimi gerek Dekanlık makamına gerekse Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız’a bildirdim. Ancak yine Bölüm Başkanlığı, Dekan Prof. Dr. Ela Sibel Bayrak Meydanoğlu ve Rektör Prof. Dr. Halil Akkanat’ın işbirliği ile 09.02.2021 tarihinde ÜÇÜNCÜ KEZ yasal mevzuata aykırı olarak akademik görevime son verilmiştir.

- Adeta kabilecilik duyguları ile ortaklaşa hareket eden yönetimi 3. kez atılmam dahi tatmin etmemiş olacak ki, aynı gün Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Zekeriya Kürşat tarafından iki ayrı soruşturma açılmış; soruşturmacı olarak da yine Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız tayin edilmiştir. Kısacası üçüncü kez atılma sürecimde hem Huk. Fak. Dekanı hem de İ.İ.B.F Siyaset Bilimi ve Uluslararası Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız, bu sefer yine atıldığım gün iki ayrı uydurma soruşturmanın da soruşturmacısı olmuştur.

- Söz konusu görevden uzaklaştırma işlemine karşı İstanbul 3. İdare Mahkemesi’nde açmış olduğum yasal süreç, ilgili Mahkemenin 09.03.2022 tarih ve 2022/492 sayılı kararıyla, dava konusu işlemin iptaliyle hükme bağlanmıştır.

- Bu arada 3 Haziran 2022 Türk-Alman Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Cemal Yıldız atanmıştır. Yeni Rektör Prof. Yıldız, 8 Haziran 2022’de devir teslim töreni ile Prof. Dr. Halil Akkanat’tan makamı devralmış ve nihayetinde 15 Haziran 2022 tarihinde fiilen görevine başlamıştır. Prof. Cemal Yıldız göreve gelir gelmez, 30.06.2022 tarihli Rektörlük yazısı ile mahkeme kararını işleme koyarak, idari ve akademik haklarım geri verilmiştir. Prof. Dr. Halil Akkanat ise, 09.03.2022 tarihli mahkeme kararını da bilinçli olarak bekleterek kendi döneminde kuruma olan dönüşümü kasıtla engellemiştir.  

6. MEKTUPLARIMIN AÇILIP OKUNMASI 

-  Birinci Kamu Görevinden Çıkarma cezasına karşı YÖK’e yaptığım itiraz neticesi Yüksek Disiplin Kurulu’nun 07.12.2017 tarihli toplantısı ve 2017/195 karar sayılı görüşmesinde üniversitenin vermiş olduğu karar oybirliği ile reddedilmiştir. Lehime ve kişiye özel olarak orijinal barkodlu mektup içinde düzenlenen bu karar, üniversite adresime gelmiş ve anayasal bir suç işlenerek içi açılarak okunmuş, başka bir zarfın içine konularak tarafıma aylar sonra fakülte sekreteri Kısmet Akın tarafından 31.03.2018 tarihinde verilmiştir. Böylece devam eden idare mahkemesindeki davamda tarafımdan delil olarak sunulması da kasıtla engellemiştir.

YÖK’ÜN PROF. AKKANAT’I KORUMACILIĞI 

Türk-Alman Üniversitesi’nden üçüncü kez atılmadan kısa bir süre önce YÖK ve CİMER nezdinde başta Prof. Dr. Halil Akkanat, Prof. Dr. Aykut Kibritçioğlu, Prof. Dr. Ela Sibel Bayrak Meydanoğlu hakkında somut bilgi ve belgelerle kamu görev ve yetkilerini yasal mevzuata aykırı olarak şahsıma karşı iş birliği halinde sürekli bir biçimde husumet amaçlı kötüye kullanmaları nedeniyle yasal soruşturma başlatılması talebinde bulundum (27.11.2020)

YÖK, Prof. Dr. Halil Akkanat ve diğer öğretim üyeleri ile ilgili iddialarımı kasıtla görmezden gelmiş ve TAM İKİ YIL SONRA kurumsal kimliği ile bağdaşmayacak bir cevabi yazıyı 10.11.2022 tarihinde tarafıma posta ile tebliğ etmiştir. Prof. Dr. Halil Akkanat’ın Rektörlük görev süresinin bitiminin özellikle beklendiğinin anlaşıldığı Hukuk Müşavirliği adına Adem Gelir tarafından gönderilen yazıda, garip ve dikkat çekici bir şekilde 6698 sayılı kanun gerekçe gösterilerek iddialarımla ilgili bilgi vermeme yönüne gidilmiştir. 

Yine aynı şekilde eş zamanlı olarak YÖK nezdine Prof. Dr. Halil Akkanat hakkında FETÖ ve PYD amaçlı hareket etmek, Türkiye karşıtlığı olan ideolojik yapılarla fikir ve yelem birliği içinde kadrolaşmak iddialarıyla soruşturma talebinde bulundum. Kaldı ki, üçüncü kez atıldıktan sonra da güncel somut bilgi ve belgelerle verdiğim dilekçelerle soruşturma taleplerimi yineledim.

Oldukça ciddi iddialarımın bulunduğu bu dilekçeme de, YÖK tarafından TAM İKİ BUÇUK YIL SONRA 03.04.2023 tarihli bir yazı ile cevap verilmiş ve iddialarımla ilgili olarak "…Türk Alman Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Halil AKKANAT hakkında disiplin ve ceza hukuku bakımından yapılacak bir işlem bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı…ʺ belirtilmiştir. Ancak ilginç bir şekilde ilgili yazıda ileri sürdüğüm FETÖ/PYD iddiaları ile ilgili olarak Prof. Dr. Halil Akkanat hakkında "…İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 2547 sayılı kanunun 53/c-7 maddesi gereğince 2016/104085 ve 2022/69516 soruşturma sayılı dosyalar kapsamında soruşturma başlatıldığı ve halen devam ettiğiʺ ifadesi yer almıştır. Yine iddialarımla ilgili garip ve dikkat çekici bir şekilde 6698 sayılı kanun gerekçe gösterilerek bilgi verilmemesi yönüne gidilmiştir.

YÖK’E KARŞI MAHKEME KARARI

Yukarıda YÖK’ün tarafıma İKİ YIL SONRA tebliğ etmiş olduğu ilk yazısına karşı Ankara 11. İdare Mahkemesi’nde YÖK aleyhine açtığım dava geçtiğimiz günlerde lehime sonuçlanmıştır. Prof. Dr. Halil Akkanat’ın müdahil olarak da katıldığı davada, başta Prof. Dr. Halil Akkanat olmak üzere şikayet edilen ilgili görevliler hakkında YÖK tarafından disiplin soruşturması açılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı oybirliği ile kabul edilmiştir. Kuşkusuz hukuki süreç bundan sonra pek çok aşamasıyla (istinaf yolu, YÖK disiplin soruşturması gibi) devam edecektir. 

Hukuki gerekçelerle pek çok konuya yer verilen 11 sayfalık mahkeme kararında örneğin tarafımdan Doç. Dr. Ela Sibel Bayrak Meydanoğlu’nun profesörlük kadrosu ile ilgili oluşturulan bilim jürilerinin mevzuata uygun bulunmadığı iddiasının sübut bulduğu, soruşturma raporlarına tarafımın dahil edilmeyerek sadece şikayet edilenlerin ifadeleri dikkate alınarak rapor düzenlendiği; konuyla ilgili YÖK’e ait Prof. Dr. Halil Akkanat hakkında soruşturma başlatılmasına gerek bulunmadığı hakkındaki kanaatin somut ve hukuken kabul edilebilir bir gerekçesinin de ortaya konulamadığı açıkça belirtilerek, YÖK tarafından tesis edilen disiplin soruşturması açılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı ifade edilmiştir.

Kendisine mevzuata aykırı profesörlük kadrosu verilen bu kişinin daha sonra Dekan yapılarak pek çok nitelikli akademisyenin yasal mevzuata aykırı atılmasında imzası olması ve üstelik yıllardır halen Dekanlık görevini sürdürüyor olması Türk-Alman Üniversitesi adına trajik bir ironi olsa gerek.  

PROF. DR. HALİL AKKANAT’I YÖK’TE KİMLER KORUMAKTA?

Yaklaşık sekiz yıla yakın verdiğim hukuk mücadelesinde hakkında pek çok ciddi iddiaların olduğu Prof. Dr. Halil Akkanat’ın ve çevresinin özellikle YÖK ve kamu bürokrasisinde görünmez bir yapı tarafından korunduğu kanaatindeyim. Yukarıda dile getirdiğim somut olaylar çerçevesinde aşağıdaki soruları hamiyetperver bir Türk vatandaşı olarak özellikle Türk akademisinin ve kamuoyunun takdirlerine sunmak istiyorum. 

1- 15 Temmuz’dan kısa bir süre önce ʺpsikolojik hastaʺ olduğum iddiasıyla şahsıma gıyabımda Prof. Dr. Hamdi Tutkun’dan randevu alarak kumpas kuran Prof. Dr. Halil Akkanat’ın, FETÖ’den tutuklanan Prof. Hamdi Tutkun ile geçmişe yönelik nasıl bir ilişkisi vardır?

2- Hakkımdaki soruşturma yürüten Prof. Dr. Murat Atalı’nın 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminden sadece iki gün önce 13 Temmuz 2015 tarihinde basına yansıyan ʺMHP’li muhaliflere paralel destekʺ adlı yazılarda Prof. Dr. Tekin Memiş ile birlikte Devlet Bahçeli aleyhine muhalifleri destekleyen raporun imzacısı olması ve oğlu Muhammet Şamil Memiş’in de bir yıl sonra üniversitede göreve başlaması tesadüf müdür?

3- Türk-Alman Üniversitesi’nin FETÖ İmamı olduğu iddia edilen ve üniversitede odası polis ve savcılık makamı tarafından teknik aramaya tabi tutulan tek kişi olan Yrd. Doç. Dr. Ü.B.’ye ceza verilirken, aynı zamanda Rektörlük makamı tarafından da kendisine yurt dışına rahatça çıkışı için kayıtlara geçirilmeyen tek nüshalık bir belge düzenlendiği iddiaları doğru mudur? Bu konuda eski üniversite Genel Sekreteri Şükrü Gökçek, yeni Genel Sekreter Özgür Ali Şirin ve yine dönemin ilgili vekil fakülte sekreteri Kısmet Akın’ın herhangi bir bilgileri var mıdır?

4- Prof. Dr. Aykut Kibritçioğlu MİT TIR'ları Kumpası öncesi medyada algı operasyonu yapmış mıdır? Hakkında çıkan gazete haberleri için Prof. Dr. Halil Akkanat bizzat devreye girerek online linklerin sildirilmesi için girişimlerde bulunmuş mudur? Kendisiyle ilgili iddialar, Prof. Dr. Halil Akkanat’ın 2016/104085 nolu FETÖ/PYD soruşturma dosyası ile birleştirilmiş midir?

5- Türk-Alman Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Halil Akkanat ve Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız’ın 2006 yılında Ayhan Bermek’in TFF listesinde paralel yargı imamı Av. Osman Karakuş ile birlikte yer almaları sadece basit bir tesadüf müdür?

6- Şahsımda dört kez soruşturmacı olduğu üzere Türk-Alman Üniversitesi’nde açılan disiplin soruşturmaları niçin çoğunlukla Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız tarafından yürütülmüştür. Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız, hakkımda İnkılap Tarihi ders bilgi formunu zamanında teslim etmediği iddiasıyla kınama cezası, akademik içerikli bir mektuptan dolayı maaştan kesme cezaları önerirken; dekanı olduğu fakültesinde Türkiye Cumhuriyeti için medyada ʺBeyefendinin hukuk devletiʺ açıklamalarında bulunan; Barış Akademisyenleri imzacısı olan, üstelik İstanbul Çağlayan 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması olan Doç. Dr. Berke Özenç’in süreç içinde Kamu Hukuku Bölüm Başkanlığı, Genel Kamu Hukuku Anabilimdalı Başkanlığı, İdare Hukuku Anabilimdalı Başkan Vekilliği, Anayasa Hukuku Anabilimdalı Başkan Vekilliği görevlerini nasıl açıklamaktadır? Kendi Dekanı olduğu Hukuk Fakültesi’nde öğretim elemanı olan darbeci General Mehmet Dişli’nin kızının bir kamu görevlisi olarak babasının avukatı olarak davalara katılması yasal mevzuata uygun mudur?

7- Yine görevden uzaklaştırılan ya da hakkında disiplin cezası verilen pek çok akademisyenin davası Prof. Dr. Halil Akkanat döneminde üniversitenin aynı zamanda TAÜ Destekleme Vakfı Başkanı da olan Doç. Dr. Nejat Aday’ın avukatlık bürosu tarafından yürütülmüştür. Üniversitenin hem Destekleme Vakfı Başkanı olup hem de öğretim üyelerinin aleyhine üniversite adına davalar üstlenilmesi etik midir?

Doç. Dr. Nejat Aday üniversitede kurulan kumpas mekanizmasının bir parçası olarak mı hareket etmiştir? Cumhuriyet Gazetesi’nin 15 Şubat 1999 tarihinde 1. sayfadan girdiği JETPA yolsuzluğu ile ilgili bir haberde Av. Nejat Aday hakkında aşağıdaki bilgiler yer almaktadır:

 ʺ…Almanya ve Avrupa'da Jet- Pa ortaklık kampanyasın sitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Necat Aday’da bulunuyor. Aday, fakülteden raporlu olarak Frankfurt'taki çalışmalannı sürdürüyor… Nurcuların Yeni Asya koluna yakınlığıyla tanınan ve Jet-Pa'nın hukuk müşavirlerinden olan Necat Aday, Yeni Asya gazetesinde değişik adla edebiyat yazıları yazıyor. Aday'ın Asyacıların Almanya kanadıyla çok iyi ilişkileri olduğu, eşini de tarikat aracılığıyla Almanya'dan seçtiği belirtiliyor…ʺ

Çürümüş bir şeyler var YÖK krallığında - Resim : 1

Frankfurt Eyalet Savcılığı’nın merceğine takılan JETPA skandalı ile ilgili kişiler arasında yer alan birinin, yıllar sonra Türk-Alman Üniversitesi’nde Destekleme Vakfı Başkanı olabilmesini ve bu görevi Prof. Dr. Halil Akkanat sonrası da sürdürebilmesini kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

8- TAÜ Destekleme Vakfı üyeleri arasında yer alan Prof. Dr. Abuzer Kendigelen ve Prof. Dr. Halil Akkanat, FETÖ’nün kozmik hukuk bürosu olarak da bilinen Yüksel-Karkın-Küçük Hukuk Bürosu ile yakın ilişki içinde bulunmuşlar mıdır? 2017 yılının Ekim ayında Çağlar Cilara’ya konuk olan Prof. Dr. Abdürrahim Karslı’nın demeçleri, 09.10.2017 tarihinde ODATV tarafından İstanbul Üniversitesi’ni Karıştıracak Açıklama başlığıyla verilmiş ve Hukuk Fakültesi’nin en tepesindeki kişinin FETÖ’cü olduğu ima edilerek ʺ…Hukuk fakültesinde ileri gelen insanlar; bu cemaatle o dediğimiz manada iltisak ve irtibatlı olan, cemaate bilirkişi raporları yazan, Hoca’yı beraat ettirmeyi çalışanlar…ʺın varlığından bahsedilmiştir. Bu kişiler arasında acaba Prof. Dr. Halil Akkanat ve Prof. Dr. Abuzer Kendigelen yer almış mıdır?

Çürümüş bir şeyler var YÖK krallığında - Resim : 2

SARAÇ VE ÖZVAR’A ÇAĞRI

Uzun yıllar YÖK Başkan Yrd. ve YÖK Başkanlığı yapmış olan ve Türk Alman Üniversitesi’nden eski Rektör Prof. Dr. Halil Akkanat’tan geçtiğimiz yıl Fahri doktora unvanı alan Prof. Dr. Yekta Saraç’a aşağıdaki soruları kamu vicdanı adına yöneltmek istiyorum.

1- Prof. Dr. Akkanat hakkında 2016 yılında FETÖ iddiası ile ilgili soruşturma dosyası var iken, 2018 yılında yeniden nasıl Rektör seçilebilmiştir? Mevzuata göre hakkında FETÖ/PYD soruşturması bulunan biri hukuken Rektör olarak seçilebilir mi? Aynı şekilde kadrosunun bulunduğu İstanbul Üniversitesi’nde niçin hakkında soruşturma başlatılamamıştır?

2- Kendisi hakkında YÖK’e 15 Temmuz sonrası süreçte savcılık ya da güvenlik bürokrasisi tarafından ulaşan olumsuz dosya, bilgi notu ya da güvenlik raporu var mıdır?

3- Prof. Dr. Halil Akkanat, YÖK tarafından sürekli bilinçli bir şekilde korunmuş mudur?

4- Kendisi hakkındaki olumsuz olduğu iddia edilen MİT güvenlik raporu sumen edilmiş midir? Rektörlük sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan acaba yanlış mı bilgilendirilmiş ya da yönlendirilmiştir?

Çürümüş bir şeyler var YÖK krallığında - Resim : 3

5- Prof. Dr. Halil Akkanat döneminde kaç öğretim üyesi haksız yere görevinden uzaklaştırılmıştır, kaç öğretim üyesine uydurma soruşturmalarla mobbing yapılmıştır? Bu öğretim üyelerinin kaçı idari yargıda haklarını kazanarak geri dönmüştür?

6- Ailelerinin dişinden tırnağından artırarak kendi imkânları ile okuttuğu pek çok genç akademisyen kasıtla, husumetle görevlerinden uzaklaştırılırken; Prof. Dr. Halil Akkanat’ın kızı ve damadının görev yaptığı aynı fakültede Prof. Dr. Abuzer Kendigelen Dekanlığı döneminde asistan alınmaları tesadüf müdür? 

7- Her yıl darbe girişimini anlamak ve analiz etmek için Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu’nun düzenleyicileri ve konuşmacıları arasında yer alan Marmara Üniversitesi eski Rektörü ve yeni YÖK Başkanı Prof. Erol Özvar, kendi kurumunu ilgilendiren bu iddialar hakkında bir şeyler diyecek midir?

Çürümüş bir şeyler var YÖK krallığında - Resim : 4

HSK’YE ÇAĞRI

Rektörlük gibi üst düzey kamu görevi ifa etmiş olan Prof. Dr. Halil Akkanat hakkında FETÖ/PYD iddiaları ile 2016 yılından bu yana (ayrıca 2022 yılına ait) İstanbul Cumhuriyet Savcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’nda açık olan soruşturma dosyaları niçin yıllardır sonuçlandırılamamaktadır?

SONUÇ

Bilindiği üzere İst. Ünv. Hukuk Fakültesi, ülkemizin ilk hukuk fakültesi olma özelliğini taşıdığı gibi, hukuk alanında önemli ve güçlü bir geleneğin de temsilcisidir. İst. Ünv. Hukuk Fakültesi’ni Mustafa Kemal Atatürk ilk kez 15 Aralık 1930 yılında ziyaret ederek, aşağıdaki resimde görüldüğü gibi bütün ısrarlara rağmen saygısından dolayı ayakta ders dinlemiş ve ayrılışında da Muammer Raşit Bey’in sunduğu, Darülfünun Hatıra Defteri’nin ilk sayfasına şunları yazmıştır:

"İstanbul Darülfünunu’nda yüksek profesörler ve kıymetli gençlerle yakından tanıştığıma çok memnun oldum. İlim timsali olan bu yüksek müessesemizin büyük hizmetleri ile iftihar edeceğimize şüphe yoktur."

Çürümüş bir şeyler var YÖK krallığında - Resim : 5

İstanbul Üniversitesi SBF mezunu (1989) ve bu üniversitenin eski hukukçuları olan merhum Prof. Dr. Ali Ülkü Azrak, Prof. Dr. Belgin Erdoğmuş, Prof. Dr. İsmet Giritli ve Prof. Dr. Yıldızhan Yayla gibi müstesna hocalarından hukuk dersleri almış biri olarak, aklıma bazen ʺacaba Atatürk bugün mezarından kalkıp aynı yere gelse nasıl davranırdı? Yukarıdaki resimdeki tazim ve saygıyı gösterir miydiʺ sorusu gelmektedir.

Acaba Prof. Dr. Halil Akkanat, Prof. Dr. Abuzer Kendigelen, Prof. Dr. Zekeriya Kürşat, Prof. Dr. Murat Atalı, Prof. Dr. Zafer Zeytin, Doç. Dr. Nejat Aday hukukçu kimlikleriyle belli bir amaç ya da amaçlar için işbirliği halinde mi hareket etmişlerdir. 

PROF. DR. ŞENER AKYOL: HUKUKSUZLUĞUN BİR PARÇASI OLACAĞINIZA TAŞ OLUN

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin eski kuşak değerli hocalarından Prof. Dr. Şener Akyol’un yanında yetişen Prof. Dr. Halil Akkanat’ın, başta şahsım olmak üzere hukuksuz bir biçimde birçok değerli akademisyenin kariyeri ile oynaması büyük bir ironi olsa gerek.

Prof. Dr. Şener Akyol için 2011 yılında hazırlanan Armağan kitabının takdim yazısını kaleme alan Prof. Akkanat, hocasından bahsederken ʺ…ʻhukuksuzluğun bir parçası olacağınıza taş olunʼ veya ʻyirmi tırnağım yakanızdadırʼʺ şeklindeki sözlerini hatırlatırken, devamında da ʺ…kindar olmamayı, vefakarlığı, başka türlü düşünen ve yaşayanların yaşantı ve hayat algılarına saygılı olmayı... hep Şener Hocamızla paylaştığımız hayatı yaşayarak öğrendik...ʺ demektedir. Yukardaki sözlerin sahibinin gerçekten hukuksuzluğun bir parçası olmamayı, kindar olmamayı Prof. Akyol’dan öğrendiği konusunu, akademik camiada her iki hocayı da tanıyanların takdirlerine bırakıyorum. 

Bu yazının amacı, öncelikle şahsımdan örnek vererek üniversitelerde sahip oldukları kamusal yetkileri özellikle genç akademisyenlere karşı iş birliği halinde sistematik ve sürekli bir biçimde husumetle kullanan Rektör ve Dekanlara ve bunlara yıllarca sessiz kalan YÖK’e karşı kamuoyunda farkındalık yaratmaktır. Diğer önemli amacı ise, hakkında 15 Temmuz’dan hemen sonra FETÖ iddiası ile soruşturma açılan ve güvenlik soruşturmalarının olumsuz olduğu iddia edilen bir kişinin nasıl yeniden Rektör seçilebildiğinin açıklığa kavuşturulması olacaktır. Böyle bir araştırma, yakın dönem Türk akademisi ve YÖK ile ilgili varsa karanlık noktaların ya da karanlık ilişki ağlarının ortaya çıkarılmasına vesile olacaktır. 

Son olarak, yaklaşık sekiz yıldır vermiş olduğum hukuk mücadelesinde büyük bir özveri ve inançla davalarımı üstlenen ve hala sürdüren değerli hukuk insanı avukatım Fazlı Dağdeviren’e bilvesile teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Yazının içeriği ile ilgili tüm yasal sorumluluk tamamen şahsıma ait olup, içeriğinden rahatsız olanlar ellerindeki tüm somut bilgi ve belgelerle adli makamlar nezdinde rahatlıkla girişimde bulunabilirler.

 

(*) https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/fuat-ugur/turk-alman-universitesi-feto-yok-ve-ayakta-uyuyanlar-618270

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/fuat-ugur/mit-tirlari-kumpasi-ve-turk-alman-universitesindeki-ilginc-isim-618300

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/fuat-ugur/yok-gozleri-tamamen-kapali-618493