Depreme farklı disiplinler üzerinden bakmak…

Kendimi ısrarla bu konu üzerinde yazmak zorunda hissediyorum.

Sekiz gündür deprem alanlarında enkaz altındaki canlarımızı kurtarmaya çalışıyoruz. Sadece bu bile çok büyük ve çok zor bir mücadeleye karşılık geliyor. Ancak sorunumuz sadece depremin etkilediği alanlarla ve o alanlarda ortaya çıkan yıkım ve acılarıyla ilgili değil.

Daha şimdiden sayısız soyut ve somut sorun kendini göstermiş durumda. Daha da ötesi, hatta bütüncül etkisi üzerinden belki de en önemlisi; bu denli büyük bir depremin, stratejik ve jeopolitik seviyede tanımladığımız (toplumun tamamını, devleti, coğrafyayı ve geleceği konu edinen) bütün MİLLÎ GÜÇ UNSURLARI üzerinde ortaya koyacağı etki.

Bu önemli, karmaşık ve ayrıntılı konuyu, bu kadar kısa bir köşe yazısında bütün yönleriyle tek tek ele almamız ise mümkün değil. Sadece bütüncül bir yaklaşımla değil, depremin her bir millî güç unsuru ve türevleri üzerinde son derece kapsamlı ve bilimsel çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ve özellikle bunları vurgulamak için bu satırları yazıyorum.

Bu devasa depremin, bütün millî güç unsurları ve türevleri üzerinde yaratığı etkiyi mikrodan makroya ilmik ilmik inceleme gereklidir. Hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde dikkat çekilmesi gereken şey sadece ağır hasar almış coğrafya ve insanımız değil, hasar alan millî güç unsurlarımızın onarım ve inşası ile de uğraşmak zorunda kalacağımızdır. Ve ortam hiç de güllük gülistanlık değil. Bütün bunları da bir mücadele, hatta iç çekişme ortamında yapmak zorunda kalacağız.

Geleceği inşa etmek adına, stratejik seviyede tanımlanan;

- Coğrafi,

- Ekonomik,

- Demografik,

- Siyasi,

- Askeri,

- Kültürel,

- Bilimsel ve teknolojik,

- Moral (kültür-din-sosyolojik-psikolojik ve antropolojik) güçler olarak tanımlanan bütüncül millî gücümüz adına…

Gelişen hassasiyetlerin tespiti, hassasiyetlerin istismarına engel olunması ve yeniden (eskisinden çok daha güçlü şekilde) inşası adına büyük bir birliğe, gayrete, çabaya, bilimselliğe, planlamaya, şeffaflığa, güvene, inanca, liderliğe, morale, motivasyona ihtiyacımız olacak.

Bir başka bakış açısıyla depremin ortaya koyduğu jeofizik etki o kadar büyük ki, geçmişten bugüne karşı karşıya kaldığımız pek çok jeopolitik ve stratejik oluşumu, durumu, riski ve tehdidi etkileme gücüne sahip. Yani deprem bütün bunları, yaklaşımlarına (ve yaklaşımlarımıza) bağlı olmak üzere öteleme, söndürme, tahrik etme, hatta alevlendirme özelliğine sahip. Yani deprem terörle mücadele dâhil içeride ve dışarıda karşı karşıya kaldığımız bütün mücadele, müzakere ve rekabetleri etkileme, bunların yanına yenilerini katma potansiyeline sahip.

Başka bir ifadeyle, son derece acımasız olan jeopolitiğin dünyasından başlayıp sahadaki bir vekile, bir terör örgütüne kadar depremi bir fırsat olarak görenlerle karşı karşıya kalabiliriz.

Deprem sonrası dış dünyayı ve terör örgütlerini takip eden herkes, Türkiye’ye husumet üreten her güç odağının bu büyük olayı nasıl menfaatleri için kullanma eğilimi içerisinde olduğunu ve etki arayışının içine girdiklerini görebilirler.

Bunun için sureti haktan gözüküp, kırılganlaşan ve travmatize olan toplumu, hassaslaşan kamu düzenini, devlet otoritesi ve istikrarı manipüle etmeye soyunmuş YPG/PKK, FETÖ terör örgütleri başta istikrarsızlık unsurlarının neler yaptığına, bilinçsiz kitlelerin bunların ekmeğine nasıl yağ sürdüklerine bakılabilir.

"Hiç mi eleştirmeyeceğiz", "Hiç mi yapılan hata ve yanlışları dile getirmeyeceğiz" diyenler olabilir. Elbette eleştireceğiz, elbette yanlışları dile getireceğiz. Ancak böylesine hassas bir mücadele ortamında, karar vericiler dâhil sahada görev yapan yüz binlerce görevliyi de sarmaya soyunmuş travma ve bir gergin psikolojinin varlığında; her türlü eleştiriyi YAPICI ve yapılan çalışmalara KATKI SAĞLAYACAK şekilde yapmalıyız.

***

Günümüzün gelişen, değişen, güçlenen, çeşitlenen ve büyük etkiler üreten iletişim-etkileşim ortamında sadece bireyler kendilerini ifade etme inisiyatifi değil, mikrodan makroya sayısız güç odağı büyük fırsatlar yakaladı. Devletler, devlet altı birimler, istihbarat servisleri, devlet dışı aktörler, devletlerin desteklediği aktörler, terör örgütleri ve çıkar grupları, hedef aldıkları devletleri, toplumları, coğrafyaları, inançları, orduları, diğer kamu güçlerini ve düzeni istikrarsızlaştırmak, yaşadığı hassasiyetleri derinleştirmek adına bu etkileşim ve iletişim alanlarını kendi hedef, çıkar ve emelleri doğrultusunda kullanmaya başladı.

Ve yaşadığımız deprem onlara bir de bu fırsatı sundu. Hassasiyetlerimizi derinleştirme, birbirimizi birbirimize karşı kullanma, acı, öfke, gelişen travmalarımızı ve siyasi kutuplaşmayı istikrarsızlaştırma aracı yapmayı amaçlamış bir sürecin içindeyiz. Deprem güncemizde fitne, fesat, bozgunculuk, yalan, iftira hiç olmadığı kadar yaygın.

Ne yazık ki, içimizdeki bilinçsiz yığınlar, sadece bilinçsizliğin değil, hassaslaşan milli güç unsurlarını ve istikrarı hedef alan terör örgütleri ve makro/mikro güçlerin oltalarına takılmaya başladı.

Aklıma toplum ve kitle psikolojisi üzerine yaptığı çalışmalarla, "Kitleler Psikolojisi" başta olmak üzere yazdığı pek çok kitapla tanınan Fransız sosyolog/antropolog Gustave Le Bon şu sözü aklıma geliyor: “Kullanılması bilinirse, psikolojinin tersanelerinde dünyanın en kudretli toplarından daha etkili silahlar vardır.”

40 yıldır terörle mücadele ettiğimiz halde, terörün ve istikrarsızlık arayan güçlerin etki ve iletişim alanlarında çevirdikleri dolaplara dair bilinç üretememek, onların ekmeğine yağ sürmek ne üzücü.

Şu an o silahlarının bize çevrildiğini görmek, tedbir ve bilinç geliştirmek zorundayız.

Bu yazıyı kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’den bir ayetle bitirmek istiyorum:

"Ey iman edenler!

Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın."

Hucurat 49:6

Yarın devam edeceğiz.