Depremzede vatandaş kendi evini nasıl yapacak?
6 Şubat’ta 11 şehri vuran deprem felaketinin üzerinden 7 ay geçti. Bölgede kalan vatandaşların hala büyük bölümü konteynırlarda hayatını sürdürmeye çalışıyor. Okulların açılmasıyla yurtlara yerleştirilenler de taşınmak zorunda kaldı.
Kış yaklaşırken depremzedelerin sıcak yuvalara kavuşabilmesi için yeniden inşa sürecinin bir an önce tamamlanması lazım.
Bunun için ilk etapta zemini sağlam ve şehir merkezine görece mesafeli konumlardaki rezerv alanlarda toplu konutlar yapılıyor.
Buraların projeleri de ödeme planları da belli.
Evi yıkılan vatandaşların acil konut ihtiyacını karşılaması bakımından önemi de tartışmasız…
Ama sadece rezerv alanlar yeterli değil.
Dile kolay 680 bin konut ve 170 bin ticari alandan oluşan tam 850 bin bağımsız bölüm yıkıldı.
Şu ana kadar 179 bini şehir merkezlerinden uzak rezerv alanlarda olmak üzere 200 bin konut inşası başlasa da depremzedelerin önemli bir bölümü şehir merkezlerinde yaşamak istiyor.
Hatıraların yaşatılması şehirlerin yeniden hayat bulması için yerinde dönüşüm elbette çok önemli.
Ama bir o kadar da karmaşık çünkü pek çok soru işaretini birlikte getiriyor.
Yıkılan alanların yeniden inşaata açılması gelecek depremler için ne kadar doğru?
Zemin problemli ise aynı arsaya tekrar inşaat yapılabilir mi?
Dahası mimari açıdan belirli kriterler getirilmezse yerle bir olan şehirlerin ruhu nasıl yaşatılacak?
İşin bir de bütçe boyutu var.
Sonuçta bireylerin kendi imkanlarıyla yapacağı inşaat maliyeti devletin toplu konutlardaki maliyet hesabından daha fazla çıkacak.
Hele bir de enflasyon ortamında sürekli artan fiyatları hesaba katarsanız depremzede vatandaşın işi hiç kolay değil.
Evi yıkılmış, sevdikleri felakette can vermiş, işleri bozulmuş, üstüne bir de yeniden inşa masrafları…
Peki devlet bu noktada nasıl bir katkı sağlayacak? Kendi evlerini yerinde yapmak isteyenlere nasıl imkanlar sağlanacak?
Dün bu konuyu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri ile konuştum.
Vatandaşın birinci şikayeti finansman desteği ile ilgili. TOKİ’de birim başı maliyet 2,5 milyon lira civarında iken vatandaşa birim başı 500 bin hibe 500 bin kredi olmak üzere 1 milyon destek sağlanıyor. “Bu yetersiz değil mi?” diye sordum.
Sebebin alt yapı maliyetleri olduğunu söylüyorlar. “Rezerv alanlar şehir merkezinden uzak noktalarda kuruluyor. Sıfırdan yollar, su elektrik ve kanalizasyon sistemleri yapılıyor. Bu da birim başı maliyeti yükseltiyor. Şehir merkezlerinde yerinde dönüşümde ise böyle bir maliyet yok. Vatandaşlarımız 100 metrekarelik bir daireyi 1 milyon lira civarına mal edebilirler” diye anlatıyorlar.
Evlerin metrekaresine göre kredi desteği 500 bin TL’den 800 bin TL’ye, iş yerlerinin metrekaresine göre ise 250 bin TL’den 500 bin TL’ye kadar değişiyor.
Ne var ki her yıkılan evin yerine yenisi yapılamayacak. Bakanlığın 4 kırmızı çizgisi var.
Birincisi fay hatları ve kırıkları üzerinde yapılaşmaya izin verilmeyecek. İkincisi sıvılaşma olan alanlarda yapılaşma olmayacak. Üçüncüsü dere yatakları ve zeminin uygun olmadığı yerlerde yapı yasağı getirilecek. Dördüncüsü mühendislik ve yapım işlerinde sıfır tolerans gösterilecek.
Bu arada vatandaşı müteahhitlere karşı korumak için de çeşitli tedbirler almışlar. Tip projeler ve tip sözleşmeler hazırlamışlar.
Evini yeniden yaptırmak isteyen depremzedeler Yerinde Dönüşüm Ofisleri’ne başvuruyor. Sonraki her aşamada devlet sürece destek veriyor. Ödemeleri de vatandaşa değil doğrudan müteahhite yapıyor.
Tabii öncelikle yıkılan bir apartmandaki mülk sahiplerinin yüzde 50 artı 1’inden fazlasının başvuru yapması gerekiyor. 3 dairesi varsa 3 başvuru yapabiliyor.
Aslında vatandaşlar yerinde dönüşümleri de TOKİ yapsın istiyormuş fakat buna kapasite yetmiyor. TOKİ’nin yıllık konut yapma potansiyeli 60 bin ile sınırlı. Hepsi TOKİ’ye bırakılırsa yıllar sürer.
Zaten şu an rezerv alanları büyük inşaat şirketleri yapıyor. Fakat o noktada da bizim farkına varmadığımız bir problem ortaya çıkıyor.
Büyük şirketler kendi ekiplerini ve hammaddelerini uzaktan getirdikleri için yerel ekonomiye katkıları sınırlı kalıyor.
Bu nedenle yerinde dönüşümler bağımsız müteahhitler eliyle yerelde yapılsın isteniyor.
2 ayda 203 bin yerinde dönüşüm başvurusu yapılmış, 400 bin aile evini yapmaya başlamış.
“Vatandaş kendisi yapacaksa uyması gereken mimari kriterler var mı yoksa canı istediği gibi yapabiliyor mu? Şehirlerin eski özgün dokusunu nasıl koruyacaksınız?” diye de sordum.
Şehir merkezlerini, meydanları ve ana caddeleri eski mimari dokusuna uygun olarak tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapıyormuş. Şehir merkezinde cadde üzerindeki evler de buna dahilmiş. Kültürel varlıklar ise Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde restore ediliyormuş.
Yerinde dönüşümün asıl uygulandığı yerler ise bunlar dışında kalan yerler.
Burada hak sahiplerini zorlayan mesele emsal oranlarının düşmesi. Yeni projelerde zemin artı 4 kata kadar izin verilecek. Peki bir apartmanda eskiden 10 kat ve 20 daire varsa yeni projede daire sayısı azalınca ne olacak?
Mecburen mülk sahipleri arasında kura çekilecek. Yerinde dönüşümden daire alamayanlar rezerv alanda hak sahibi olacak.
Fakat o noktada bir mali değer problemi ortaya çıkıyor.
Yıkılan kentlerde lüks konutlar da vardı. Rezerv alandaki evlerin değeri eski evden düşükse ne olacak?
Bu noktada da Bakanlığın bulduğu çözüm geri ödemelerde kolaylık sağlamak ve belli indirimler sağlamak olmuş.
Hak sahipleri ile anlaşmazlıklar illa ki çıkacaktır ama şu an mühim olan tüm depremzedelerin güvenli ve sıcak bir yuvaya kavuşmaları…
Şehir merkezlerinin ayağa kaldırılması, ekonomik hayatın canlanması ve geri dönüşlerin sağlanması için yerinde dönüşüm çok önemli.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin dediği gibi “Şehir merkezleri, bir kentin kalbidir. Kartpostallara konu olur, yüzyıllarca yaşar.”
Dilerim depremle yıkılan 11 şehrimiz bu sefer geçmiş hatalardan ders çıkarılarak, güvenli, insan ve çevre dostu, kartpostallara konu alacak şekilde yeniden inşa edilebilir…