Devlet Bahçeli’nin çağrısı Kürt’ü, Türk’ü ile doğrudan millete
Türkiye, 1 Ekim’de TBMM’nin açılışı ile başlayan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin şahsında somutlaşan yeni bir siyasi iklime girdi. Alışılagelen siyasi paradigmaların dışında, ezber bozan, müesses siyasal önyargıları bitiren bu iklimin oluşturduğu şok etkisi iki ayı aşkın süredir devam ediyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin adım adım ilerlettiği süreç, Türkiye Cumhuriyeti devlet aklının himayesinde, geriye dönük yapılan muhasebenin, sebepler ve sonuçlar üzerinden hareketle belirlenen terörsüz Türkiye idealini gerçekleştirmeye matuf bir vizyondur.
Bu vizyonun ilk adımı “iç cepheyi tahkim” etmektir. Terör eylemleri ve bölücülük faaliyetleri emperyalist güçler ve içerideki uzantıları tarafından desteklendi. Kürt ve Kürtçe denince akla PKK terör örgütü, bölücülük gelsin istediler. Bunu da büyük bir oranda başardılar. Lazca şarkıları hep bir ağızdan söylenirken, Kürtçe şarkılar terörü ve bölücülüğü çağrıştırdı. Toplumsal baskılar ve algılar yerleştikçe mesafeler açıldı. Etkiye tepki ayrışmalar, düşmanlıklar beslendi. Bir yüzyılımızı heba ettik.
Devlet Bahçeli’nin çağrısı ile Türkiye’yi mandalaştırmak, müstemleke bir ülke haline getirmek için etnik, dini ve mezhepsel ayrımcılığa tabi tutan, darbeler, söylem ve uygulamalarla bin yıllık kardeşliğin arasına nifak tohumları ekenler ters yüz oldu. Terörün istismar alanı daraltıldı. Bahçeli'nin yaptığı çağrının önemi gün geçtikçe daha net anlaşılıyor.
Terör örgütü PKK/PYD, tıpkı Türkiye gibi Suriye’nin de toprak bütünlüğünü tehdit ediyor. Halep kalesine asılan Türk bayrağı, DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’i rahatsız etti. Kararan ruhunu ses tonuna ve yüz ifadesine yansıtarak, “Halep Kalesi’ne Türk Bayrağı dikildi diye sevinenler var. Halep kimin toprağı? Türkiye Halep’i işgal mi etmek istiyor soruyoruz? Suriye’yi işgal mi etmek istiyor soruyoruz?” diye bas bas bağırıyor.
Suriye’yi işgal eden ABD ve İsrail’in aparatı terör örgütleridir. DEM Parti, Türkiye’yi zayıflatmak, teröre güç devşirmek adına görev üstlendiğini her fırsatta beyan ediyor. DEM Parti’nin Türkiye partisi olmak gibi bir niyeti yok. Kürtleri Filistin gibi Siyonizm tuzağına çekme gayretleri anlaşıldı. Kürtleri istedikleri gibi manipüle edemiyorlar. Kendi kendilerine dövünüyorlar…
Devlet Bahçeli bu haftaki grup toplantısında, “DEM, ya Türkiye partisi olacak ya da tükenmekten ve derdest edilmekten başka seçeneği kalmayacaktır. Terör ya bitecek ve ya da bölücü katiller son silahlı teröriste kadar tek tek canlı hedef olmaktan kurtulamayacaklardır” uyarısına yer verdi. Bugün, DEM Parti’ye tepki vermeyenler yarın hukuki ve siyasi yaptırımlar gündeme geldiğinde demokrasi, özgürlük bahanelerine sığınsalar da bir anlam ifade etmez.
Suriye'nin toprak bütünlüğünü önemsemek ve toprak bütünlüğüne saygı duymak Halep'in bir Türk şehri olduğu gerçeğini değiştirmez. Halep hakikatin dilidir, Halep gönül coğrafyamızdır. Halep Kalesi’ne çekilen Türk bayrağı Halep’in hafızasıdır. Sadece Halep mi? Tebriz, Kırım, Musul, Kerkük aynı şekilde Batı Trakya ve daha niceleri.
Buralardan Türk nüfusunu koparıp atmak için nasıl çalışmalar yürütüldüğünün dünya âlem farkında. Türk’e düşmanlık Kürt’e düşmanlıktır. Türk’ü sevmeyen Kürt’ü sevmez.
Devlet Bahçeli’nin belirttiği gibi: “Kürt’ü Türk’ten ayırmak dünyayı güneş sisteminden ayırmak kadar imkânsız ve deli saçmasıdır. Anımız bir, acımız bir, ahlakımız bir, âminimiz bir, geleceğimiz de birdir. Bu ülkede yaşayan hiçbir Kürt kardeşim sorun olarak gösterilemez. Türkiye’nin sorunu Kürtler değil, bölücü terör örgütüdür. Kürt kardeşlerimizle terör örgütü arasında hiçbir ortak taraf yoktur. O halde el ele verip, gönüllerimizi birbiriyle yoğurarak terörü ve bölücülüğü gündemimizden tamamıyla çıkarmalıyız. Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine değil, ortak aklı çalıştırmaya, dürüst ve samimi adımlara, dış dayatmalara kapalı durmaya, bin yıllık kardeşliği daha da kuvvetlendirmeye ihtiyacı vardır ve olmalıdır. Silah ve şiddet karşısında toplumun boyun eğdiğini göstermek ne kadar yanlış ise, terörü yaratan ortamın iyileştirilmesi amacıyla demokratik adımları atmaktan imtina edilmesi o ölçüde hatalıdır. Bir yanda terörle amansız mücadele ederken, diğer yanda demokratik reformların, sosyal ve ekonomik düzenlemelerin yapılması akla en yatkın seçenektir.”
Devlet Bahçeli’nin çağrısı ne terör elebaşına ne de terörün siyasi uzantılarına. Devlet Bahçeli’nin çağrısı Kürt’ü, Türk’ü ile doğrudan millete. Bunu anlamak zor olmamalı. Devlet Bahçeli, sağa sola savrulmuş kriminal karşıtları boşa düşürdü, ayrılıkçı putlarını kırdı ve baltayı en büyük putun omzuna koyup asıl putu deşifre etti.
Bilgi birikimine, fikir ve düşüncelerine değer verdiğim, danıştığım, yetkin biriyle Devlet Bahçeli’nin çağrısı üzerine sohbetimiz oldu. Kürt olarak memnuniyetinden bahsetti. Devlet Bahçeli'nin bölücü faaliyetlerin, fitne ve beyin yıkama çalışmalarının önüne set vurduğunu, üretilen bahaneleri ortadan kaldırdığını söyledi. “Devlet Bey sözünde durup, bölücüleri yerin dibine batırdıkça Kürtler’in sevgisini ve güvenini kazanacaktır bak gör. Türkiye’nin buna ihtiyacı vardı, Devlet Bahçeli’nin sonuna kadar yanındayız” dedi. İdrisi Bitlisi’nin Yavuz Sultan Selim’e biat mektubunu ve Şah İsmail’i Kürtlerle yapılan birlikle nasıl alt ettiğini sonrasında Arap yarımadasına ve Mısır’a gidip Hilafeti aldığını, en son birinci cihan harbi, Kut’ul Emare zaferi ve İstiklal harbindeki omuz omuza verdiği mücadeleyi anlattı. Şöyle devam etti: “Türkün kanı bana can olmuş, benim kanım Türk’e can olmasın mı?” Bende bir Türk olarak bu söze, “kanım Türkler, canım Kürtler” diye mukabele etmiş olayım.