Diren ana
Tatlının en fıstıklı yeri çataldan düşerken anlık bir refleksle anne kişisinin ağzında buluyor kendini.
Annelik ruh hastalığıdır demiş miydim?
Heh işte şimdi diyeceğim.
Zaten tabağı sünnetlemek suretiyle çocuğa yedirmişsin. Güzel yerinden bir çatal senin de hakkın değil mi çilekeş anam?
"Sen sus bencil kadın" dedi diğeri, "Analığı sen ne bilirsin?"
Öbürü durur mu yapıştırdı cevabı:
-Ya sence de bu yemeyip yedirme meselesinin artık suyu çıkmadı mı? Anne de mutlu olacak ki çocuk mut...
-Olmayacak! Analık mutlu olma makamı değildir! Adam gibi bakamayacaksan doğurmayacaksın. Cennet boşuna mı anaların ayakları altında?
-Alacam şimdi ayağımın altına çakma Müge Anlı seni. Çocuğu hayatınızın merkezine koyuyorsunuz. Sonra 15’ine gelip yüzünüze hönkürünce antidepresan avuçluyorsunuz.
- İstiyorsun ki çocuk ölene kadar dizinin dibinde sana minnetle yaşasın değil mi? Ee n’oldu o zaman karşılıksız, koşulsuz sevgi güzellemeniz? Analık bu mu!
-Analık çalışmak için küçücük çocuğu kreşlere gönderip el alemin eline bırakmak mı?
-Analık kreşe göndermemek için evde çocukla puantiyeli pijamayla gelin kaynana programı izlemek mi?
- Maaş temizlikçiyle bakıcıya giderken çalışmak bahane, dışarı kaçmak şahane! Yemişim senin analığını.
-Analığı senden öğrenecek değilim! Sen kimsin be?
-Asıl sen kimsin!
Kavganızı balla kesiyorum da asıl siz kimsiniz yahu? Doğurduğum günden beri kafamın içi manyak kadın kaynıyor. Kız çıtçıtlı badiyi bile bıraktı, gelin olup gidecek siz bir bitmediniz.
İşbu beyin fırtınası, bir ananın beynindeki dakikalık işlem hacmini belirtir.
Şimdi sorarım size, analık bir tür ruh hastalığı değilse nedir?