Dünya neden beşten büyüktür?
Normalde bu köşe de ağırlıklı olarak futbol üzerine yazılar yazıyorum. Malum futbol sezonu bitince yeni sezon başlayana kadar mesleki bilgilerim ile ilgili bazı konuları yazmaya karar verdim. Uluslararası hukuk üzerine master yapmış bir kardeşiniz olarak, millî bir meseleye değinmek istiyorum.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardır dillere pelesenk olmuş bir sözü var: “Dünya beşten büyüktür!” Bunu yıllardır Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde de defalarca dile getirdi.
Seçimleri yeniden Sayın Erdoğan’ın kazanmasıyla birlikte dış politikada izlenen yol çok daha önem kazandı. Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olması da bu öneme dair verilen bir mesaj niteliğindeydi. Benim kaleme alacağım husus da iç siyasi çekişmelerin çok daha dışında. Millî birlik ve beraberliğimiz kapsamında, bütün ülkemizin hemfikir olması gereken bir husus.
Uluslararası toplum 20. yüzyılda birçok insan hakları ihlaliyle karşı karşıya kalmıştır. Yine 20. yüzyılda iki dünya savaşı yaşanmış, bunların sonucunda birçok insan ölmüş ve birçoğu da çok büyük acılar çekmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonuyla beraber Alman ve Japon yetkilileri yargılamak amacıyla Nürnberg ve Tokyo Uluslararası Askeri Ceza Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemeler ile birlikte tarihte ilk defa savaş sonrası kaybeden tarafın yetkilileri yargılandı.
Mahkemeler ad hoc nitelikte özel kurulmuş mahkemelerdi. Verdikleri kararları, denetleyen bir başka yargı organı yoktu. Bu mahkemelerin kurulması ile birlikte yapılan yargılamalarla güçlünün güçsüze iradesini dayattığı, “kanunsuz suç ve ceza olmaz” evrensel ilkesinin ihlal edilerek, geçmişe dönük kanunlaştırma yapılarak yargılamalar yapıldı. Ayrıca Mahkeme’nin adli ve idari heyetinin bütünüyle savaşı kazanan devletlerin vatandaşlarından oluşması mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürdü. Ancak Nürnberg ve Tokyo Uluslararası Askeri Ceza Mahkemeleri daha sonra kurulmuş olan bütün uluslararası ceza mahkemelerinin statülerine örnek teşkil etti.
Mevcut Uluslararası Ceza Mahkemesi ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından görevlendirilen Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun yürüttüğü çalışmalar sonucunda, Roma Diplomatik Konferansı’na katılan 120 devletin onayı ile 17 Temmuz 1998 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü’nün kabul edilmesiyle kurulmuştur. Statüde yer alan hüküm gereğince Statü 60 devletin yasama organları tarafından onaylanmasını izleyen 60. gün sonunda, 1 Temmuz 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılamasında ise evrensel ceza hukuku kuralları uygulanmaktadır. Ancak örneğin mülkilik ve şahsilik ilkesi Güvenlik Konseyi’nin mahkemeye sunduğu dosyalar için bu en temel ceza hukuku ilkeleri çiğnenmektedir. Yani suçun Roma Statüsü'ne taraf olan veya olmayan devlet ülkesinde veya taraf olan veya olmayan devletin vatandaşları tarafından işlenmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Üstelik Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Birleşmiş Milletler arasında organik veya tali bir bağ bulunmamaktadır. Güvenlik Konseyi politik bir kuruluş iken elinde bulunan bu yetki ile Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin bağımsızlığına gölge düşürmektedir.
Bunun yanı sıra Güvenlik Konseyi'nin takdir ettiği bir durumu Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taşıma yetkisi de politik çekişmelere kurban edilmeye çok müsaittir. Yani Güvenlik Konseyi aslında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin alanına girmeyen bir olayın sorumlularını dahi bu mahkemede yargılatabilmektedir. Söz konusu durum, Güvenlik Konseyi'nin Batı Sudan’ın Darfur bölgesinde yaşanan soruna ilişkin almış olduğu 31 Mart 2005 tarihli 1594 sayılı kararı ile somutlaşmıştır.
Güvenlik Konseyi’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi üzerinde olan en dramatik yetkisi ise mahkemeden, soruşturma veya kovuşturmanın 12 ay boyunca ertelenmesini, başlanmışsa durdurulmasını isteyebilmesidir. 12 ay sonra aynı şartlar devam ediyorsa Konsey alacağı yeni bir kararla 12 aylık bir süre için daha erteleme talep edebilecektir. Güvenlik Konseyi'nin bazı durumlarda ele aldığı bir sorunu hukuki açıdan inceleyip bir yargısal sonuca bağlayabildiği düşünüldüğünde, Konsey'in erteleme yetkisi ciddi problemlere neden olabilecektir. Konsey, mahkemenin alanına giren konularda siyasi nedenlerle yargılamaları erteleyebilir. Bu da yine uluslararası hukuka aykırılık taşımaktadır. Nitekim, bunun bir örneği Uluslararası Ceza Mahkemesi daha kurulur kurulmaz 2002’de yaşanmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu sınırsız yetkileri kötüye kullanılamaya çok müsaittir. Bu durum devletler arasında eşitlik, uluslararası adalet kavramlarını zedelemektedir. İki tane dünya savaşı yaşandıktan sonra alınmış olan tedbirler belki de üçüncü bir dünya savaşının zeminini oluşturmaktadır. Nitekim 2. Dünya Savaşı’nın tohumlarının Almanya ile yapılmış olan Versay Antlaşması ile atıldığını hatırlamak gerekir.
Tüm bu haksızlıklara inat, bir kez daha ve hep birlikte söylemek gerek. Dünya beşten büyüktür!