La Isla de las Munecas, Mexico City’nin güneyinde, büyük bir gölün ortasında bulunan ve üzerinde kimsenin yaşamadığı bir adaydı. Julian Santana Barrera isimli bir adam 1950’li yıllarda bu sahipsiz adaya yerleşti ve burada tek başına yaşamaya başladı.
Barrera, oldukça dindar bir adamdı. Sık sık adanın yakınındaki yerleşimleri ziyaret ediyor ve vaazlar veriyordu. Ancak Barrera bu ziyaretlerinin çoğunda, hoş karşılanmıyordu. Hatta bazen tartaklanıyordu… Bunun üzerinde Barrera, adada dış dünyadan izole münzevi bir yaşam sürmeye başladı…
Adanın kıyısında küçük bir kız çocuğuna ait bir ceset bulduğu zaman, Barrera’nın adadaki sakin ve sıradan yaşamı tamamen altüst oldu. Cesedin yanında oyuncak bir bebek de vardı.
Barrera, dindar olduğu kadar, batıl inançlı bir adamdı. Cesedi adaya gömdükten sonra, kızın “ruhunu sakinleştirmek için” oyuncak bebeği bir ağaca astı. Bu sayede kızın ruhu oyuncak bebeği ile oynayabilecekti. Ne var ki, işler Barrera’nın umduğu gibi gitmedi…
Barrera, münzevi hayatına devam ederken adada bazı tuhaflıklar meydan gelmeye başladı. Örneğin, Barrera zaman zaman fısıltıya benzer sesler duyuyordu. Öte yandan, oyuncak bebeğin artık farklı bir ağaçta asılı olduğunu fark etti. Böylece Barrera, kızın kötücül ruhunun adaya musallat olduğuna inanmaya başladı…
Ona göre kötü ruhun, “sakinleşmesi” gerekiyordu. Bu sebeple Barrera, tekrar çevre yerleşimleri ziyaret etmeye başladı. Ancak bu seferki niyeti, vaazlar vermek değildi. Adaya musallat olan ruhu sakinleştirebilmek için, oyuncak bebekler toplamaya başladı.
Barrera, bulabildiği bütün oyuncak bebekleri ayırt etmeden adaya getirdi ve ağaçlara astı. Ölü kızın ruhu, yeni oyuncaklarına kavuşunca tekrar “sakinleşti…”
Barrera, kötü ruhun sakinleşmesiyle adadaki sıradan yaşamına geri döndü. Ancak talihsiz adamın huzurlu günleri fazla uzun sürmedi… Barrera bir sabah uyandığında, adayı çevreleyen nehir üzerinde yüzlerce oyuncak bebekle karşılaştı! Bu olaydan sonra kötü ruh kendisini “belirgin” şekilde hissettirmeye başladı. Barrera, geceleri çok yakınlardan ayak sesleri duyuyordu. Ancak kulübesinden çıkıp baktığı zaman, karanlıktan başka bir şey göremiyordu… Barrera’nın ilk zamanlarda duyduğu “fısıltıya benzer sesler” de “anlaşılır” hale gelmişti. Sık sık “Bebeğimi istiyorum” şeklinde bir sesle ürperiyordu…
Korkuları ve sanrıları had safhaya ulaşan Barrera, küçük kızın ruhunu bir kez daha sakinleştirmek zorundaydı. Bu nedenle nehirde yüzen bebekleri de topladı ve ağaçlara astı.
Barrera, adadaki hayatı boyunca oyuncak bebekler toplamayı sürdürdü. Barrera’nın küçük kızın ruhunu sakinleştirebilmek için ağaçlara astığı binlerce bebek, La Isla de las Munecas’ı “Oyuncak Bebekler Adasına” dönüştürdü…
Barrera’nın ağaçlara astığı bebekler yıllar içerisinde bozulup, deforme olamaya başladılar. Kimi oyuncak bebeklerin uzuvları parçalandı, kiminin üzerindeki kıyafetler çürüdü… Kiminin göz yuvalarına böcekler yerleşti… Böylece “Oyuncak Bebekler Adası” dünyanın en korkunç mekânlarından biri haline geldi…
Trajik bir tesadüf eseri 2001 yılında Barrera’nın cesedi, yıllar önce küçük kızın cesedini bulduğu yerde ortaya çıktı. O da tıpkı küçük kız gibi boğularak ölmüştü. Barrera’nın ölümü televizyonlarda yayınlandı. Böylece adanın hikâyesi de bilinir oldu. Ardından Oyuncak Bebekler Adası, zamanla bütün dünyadan ziyaretçilerin akın ettiği, turistik bir yer haline geldi…
Barrera’nın yaşadıkları ne kadar gerçekti, bilmek mümkün değil. Fakat tek başına bir adamın ortaya çıkardığı ada ve oyuncak bebeklerin korkunç halleri, pek çok turisti adaya çekiyor. Ancak, özellikle yerel halktan bazı insanlar küçük kızın ruhunun hala adada dolaştığına ve oranın lanetli bir yer olduğuna inanıyorlar.
Kaynak: Listelist