En büyük yatırım, eğitime ve insana yapılan yatırımdır
Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 14 Ağustos 2001’de kurulan AK Parti iktidarı 22 yılını geride bıraktı. Altyapıdan imara, sağlıktan savunma sanayiine birçok alanda büyük hizmetlere imza atan AK Parti, eğitim konusunda beklenen gelişmeyi kaydedemedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Eğitim ve kültür konusunda niye nispeten geri kaldığımız hususunda hep hayıflanıyorum. Demek ki bir şeyleri eksik bırakmışız…” şeklinde ifadeler kullanarak eğitim konusundaki öz eleştirilerini zaman zaman dile getiriyor.
Ülkelerin gerçek anlamda gelişmesi ve kalkınmasını sağlamak, refah düzeyini artırmak, eğitime ve insana yapılan yatırım ile mümkündür. Eğitim ve kalkınma arasında güçlü bir bağ vardır. Türkiye’de eğitim hali hazırda bir sisteme oturtulmuş değil. Sistemin sürekli değişmesi, eğitime ve eğitimciye ve öğrenciye yeterli değerin verilmemesi, plansızlık gibi sorunlar eğitim sistemini olumsuz etkileyen nedenlerin başında geliyor.
Her şeyde olduğu gibi eğitimde de planlama büyük önem arz ediyor. Yönetim kademelerinin yeterliliğe dayalı belirlenmesi, eğitim kadrolarının verimliliği esas alınarak eğitim kadrolarının nitelikli konuma getirilmesi, ailelerin bilinçlenmesi, değerlerimiz doğrultusunda bir eğitim sisteminin oluşturulması ve sürekliliğinin sağlanması eğitim kalitesini yükselten çözüm önerileri arasında yer alıyor. Sorun teşkil eden bir başka husus ise ticarethaneye dönüşen özel eğitim kurumları.
Geçtiğimiz günlerde MHP Samsun Milletvekili Prof. Dr. İlyas Topsakal, “Hiçbir okul, devlet okuluyla kıyaslanmaz; birisi fırsat eşitliği ve çabayı, diğeri ise finansı önceler. Eğitim ticari olursa millet vicdanı ve şuuru tam gelişmez. Vakıflar bu gerçeğin dışındadır; çünkü vakıf malı Allah için adanan maldır ve zenginin malını bila bedel eğitim için ayırmasıdır. Bu şarta uymayan vakıflar aslında vakıf değil, ticari müesseselerdir. Çocuklarımızın geleceğini görmek istiyorsak, acilen ticari kurumlara dönüşen okulları yeniden inşa etmeliyiz” açıklamasıyla bu meseleye dikkat çekti.
Özellikle büyükşehirlerde hayat koşulları orta ve düşük gelirli kesimi maddi ve manevi anlamda zora sokuyor. Tek kişinin çalışması yeterli gelmediği için annelere de çalışma zarureti doğuyor. Dolayısıyla bu aileler çalışma saatleri sebebiyle özel okulları tercih etmek durumunda kalıyor. Ancak dernek ve vakıf adı altında kurulan bu özel okullarda eğitimden önce para konuşuluyor.
Birçoğu eğitim kurumu gibi değil ticarethane gibi davranıyorlar. Eğitimin ticarileşmesi hem aileleri hem öğrenciyi hem de eğitimcileri olumsuz yönde etkiliyor. Aileler kazancının önemli bir kısmını eğitim masrafları için ayırıyor. Eğitim kalitesini artırmak yerine az maliyetlerle personel çalıştırmanın ve daha çok para kazanmanın derdine düşülen bu okullarda öğretmen yetersizliği yaşanıyor. Öğretmenlerin çalışma saatleri ve ücretleri kamuda çalışan öğretmenlerden az olması da eğitimin kalitesine yansıyor. Ayrıca eğitim kadroları eğitim-öğretim faaliyetleri dışında ek olarak çalıştığı kurumu pazarlamak ve tanıtmak için büyük çaba sarf ediyor. Doğal olarak özel eğitim kurumlarında çalışan eğitimciler kendilerini geliştirmeye vakit bulamıyor…
Yine eğitimde fırsat eşitsizliği sorunu Türkiye’nin kanayan yarası olarak önümüzde duruyor. 2023- 2024 eğitim öğretim yılının başlamasına az bir süre kaldı. Okul öncesi, ilk ve orta öğretim, lise, üniversite derken öğrencileri ve velileri yeniden bir telaş sardı. İyi bir okul tercihi, okulların eğitim kalitesi, eğitim masrafları milyonlarca öğrencinin ve ailenin en hayati, en öncelikli gündemi. Siyasetin de ne zaman ki en önemli ve öncelikli gündemi eğitim olur işte o zaman Türkiye tam manasıyla gelişmeye ve kalkınmaya başlar…