Erzurum’un Aziziye ilçesine bağlı Söğütlü Mahallesinde yer alan Balıklı Göl’ün gizemi herkesi ayağa kaldırdı. Sıcak yaz günlerinde göle gidenler gördükleri manzaraya inanamadı.
SICAK GÜNLERE RAĞMEN SU SEVİYESİ ASLA DÜŞMEDİ
Soğuğun başkenti olan Erzurum’da kış mevsiminde eksi 40’larda dahi donmayarak meşhur olan balıklı göl, yaz aylarına ve sıcağa rağmen su seviyesini en küçük miktarda kaybetmedi. Balık tutmanın yasak olduğu gölde çeşitli hastalıklardan ölen balıklar ise gölün hemen yanına yapılan özel mezarlıklara defnediliyor.
MANZARAYI GÖREN ŞAŞIRDI
Söğütlü Mahallesi sakinlerinden Şerif Atilla Soylu, balıklı gölün kendine göre bir geçmişi olduğunu belirterek, “Yıllardan beri çocukluğumuzdan beri balıklı gölde hem yıkandık hem yüzdük. Buranında kendine göre bir geçmişi var. Erzurum’da Söğütlü köyünde bulunan balıklı gölün kadim tarihi belli değil. Kim tarafından yapıldı, kim buldu belli değil. Türk tarihi geniş bir coğrafyaya sahip. Bu coğrafyada da efsaneler oldukça fazla. Balık gölümüzde bunlardan birisi. Buranın kadim tarihi çok belli değil. Ne zaman ve kim tarafından yapıldığı belli değil.
Ama birçok efsaneye konu olmuş. Özellikle Bilge Seyidoğlu Hoca bura ile alakalı detaylı bilgileri kitaplaştırmış ve efsaneleri geleceğe taşımış. Atatürk Üniversitesi hocalarından Zeki Başer’de aynı şekilde burası ile alakalı ciddi araştırmalar ve yayınlar yapmış. Balıklı gölün çevresi son yıllarda belediyemiz tarafından düzenlendi ve huzur dolu bir alan haline getirildi. Burada birde dilek taşımız bulunuyor. Dilek taşımıza gelirsiniz, taşı taşa tutturma yerleri var. ” dedi.
HALK GÖLÜN ARAŞTIRILMASINI TALEP ETTİ
Köyde yaşayan halk bu gölün araştırmacılar tarafından incelenmesini talep etti. Söğütlü Köyü Balıklı Göl ile alakalı bir çok efsane anlatılmaktadır. Bunlardan birisi şöyle; “Yaz mevsiminde piknik yeri olan burada, Urfa'daki İbrahim Peygamberin ateşe atılması sonucunda oluşan göle yakın bir özellik taşıyan 250 metreye yakın küçücük bir göl vardır. Köyün-batı ucunda bulunan göl, ilkin bir evmiş. Bir çobanın yaşadığı kulübeye yakın bir ev.
BİRÇOK EFSANE VAR
Çoban koyunları güder, hanımı da ibaretini yapar ev işleri ile uğraşırmış. Daha çocukları bile olmayan bu genç çift, çok dindar kişilermiş. Çobanın hanımı o yaşa değin hiçbir erkeğe görünmemiş. Günün birinde bir fakir gelip Allah rızası için ondan ekmek istemiş. Kadın "Allah rızası" sözünü duyunca dayanamamış fakire ekmek ve bazı yiyecekler vermiş. Kocası da ermiş kimse olacak ki kadının namahreme göründüğü ona ayan olmuş.
Akşam eve gelince kendisine söylemiş. Kadın olanları anlatarak fakirin sadece elini gördüğünü belirtmiş. Çoban: "Sen madem Allah'ın emirlerine bu kadar uyuyor, onun gösterdiği yoldan ayrılmıyorsun, Allah Rızası için kendini bu tandıra at." demiş. Kadın hemen kendisini yanmakta olan tandıra atmış. O anda alevler yükselmekte olan tandır kuyusu bir göl haline dönüşmüş. Buna dayanamayan kocası da atmış kendini peşi sıra. İkisi birden bu gölün içinde balık oluvermişler. Bugün gölde bulunan iki renkli balıklar o zamandan beri çoğalıp gelmişler.”