Evet, Suriye ile ilişkiler düzeltilmeli ama Türkiye çırak çıkarılmamalıdır
Suriye ile ilişkilerin karşılıklı çıkarlar çerçevesinde iyileştirilmesi her iki devletin de faydasına olacaktır. Ama önce kısaca ilişkilerin yakın dönem tarihi sürecini hatırlayalım.
Suriye Arap Cumhuriyeti, Türkiye’nin dış politikası ve güvenliği bakımından her zaman önemli bir rol oynamış, ancak Türkiye-Suriye ilişkileri zaman zaman gergin, zaman zaman ise oldukça iyi olmuştur.
Bilindiği üzere Mavi Vatan kavramı sadece denizleri değil ülkemizin sahip olduğu tüm akarsular, nehirler, göller ve barajlar gibi birden fazla su zenginliğimizi kapsamaktadır.
Özellikle 1990’lı yıllardan günümüze kadar olan süreçte Türkiye ve Suriye ilişkilerinin merkezinde bulunan konulardan birinin Mavi Vatan yani su meselesi olduğunu görürüz.
Suriye ile aramızda geçmişi 70’li yıllara kadar dayanan, güvenlik temelli gerilimlerin iç yüzünde de ekseriyetle, Fırat ve Dicle nehirleri ile başta GAP olmak üzere Türkiye’nin baraj varlığını artırmayı taahhüt eden projeleri yer almıştır.
ASALA VE PKK’YA EV SAHİPLİĞİ...
Fırat ve Dicle nehirleri üzerindeki Türk egemenliğinden rahatsız olan Suriye, 70’li yıllarda önce ASALA terör örgütü için 80’li yıllarda ise PKK terör örgütü ve onun lider kadrosu için güvenli bir liman haline gelmiş ve bu yapılara adeta kucak açmıştır.
Terörü su kaynaklarından daha fazla imtiyaz ve pay elde etmek için bir koz olarak kullanan Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkiler, 80’li yıllardan 90’lı yılların sonuna kadar neredeyse savaş noktasına kadar uzanan gerginlikler doğurmuştur.
Her ne kadar Fırat sularının yüzde 78’inin Türkiye’deki kaynaklardan, yalnızca yüzde 20’sinin Suriye’deki kaynaklardan beslenerek meydana geldiği bilimsel bir olgu olsa da Suriye özellikle Hatay üzerindeki taleplerini de bu su iddiasıyla birleştirerek 70’li yıllarda ASALA, 80’li yıllarda PKK ve 12 Eylül’ün ardından Türkiye’de yasaklanan terör örgütlerine ve onların militan kadrolarına ülkesini açarak ilişkileri oldukça gergin ve düşmanca bir noktaya getirmiştir.
BARAJLARA SABOTAJLAR…
1980 ve 85 yıllarından itibaren Suriye’deki PKK varlığı Türkiye’yi hedef almaya ve Amanos Dağları üzerinden de ülkemizde terör eylemleri gerçekleştirmeye başlamıştır. Karakaya Barajı’nın dolum döneminde ve ilerleyen yıllarda Atatürk Barajı’nın yapımı sürecinde de Suriye’de eğitim gören PKK militanları buralarda sabotaj eylemleri gerçekleştirmişlerdir.
1987 yılında Suriye ve Türkiye arasında suyun paylaşımını ve ortak güvenliğini öngören bir mutabakat imzalanmış fakat bu mutabakat dahi Suriye’nin PKK terörüne olan desteği kesmemesi sebebiyle başarısız olmuştur.
Türkiye’nin daha sonra benimsediği etkin savunma diplomasisi 1979’dan beri teröre adeta üs olan Suriye üzerinde etki yapmış ve 22 Ekim 1998 Adana Mutabakatı ile Suriye Devleti’nin PKK’ya verdiği destek büyük ölçüde kesilmiş, Şam’da kendisine villa tahsis edilen terörist başı Öcalan ise Suriye’den çıkarılmıştır.
PKK AKREBİ SURİYE’Yİ DE SOKMUŞTUR
İkinci Körfez Savaşı’nın ardından tüm Ortadoğu’da olduğu gibi Suriye’de de dengeler oldukça değişmiştir. PKK terör örgütü, her terör örgütünün yaptığı gibi, kendisini yetiştiren, besleyip büyüten eli de bir akrep gibi sokmuştur.
17 Ekim 2003 tarihinde PKK, Suriye’deki varlığını kuvvetlendirmek ve etki alanını genişletmek amacıyla Partiya Yekitiya Demokrat/Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) kurmuştur. 2003 yılı sonrası gelinen süreçte ise PKK artık Türkiye için ne derece tehlikeli ve bölücü bir terör yapılanmasıysa, Suriye için de aynı derecede bir tehlike ve tehdide dönüşmüştür.
Bu süreçte Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkiler muazzam ilerleme kaydetmiş ve mükemmel denilecek seviyeye erişmişti.
MÜKEMMELEŞEN İLİŞKİLER, BİRLİKTE BAKANLAR KURULU TOPLANTILARI…
13 Ekim 2009’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Vizenin Karşılıklı Olarak Kaldırılmasına Dair Anlaşma” ile vizeler kaldırılmış ve hatta Türk vatandaşları Suriye’ye kimlikle seyahat etmeye başlamıştı.
14 Ekim 2009’da Halep’te Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi 1. Bakanlar Kurulu toplantısı yani adeta “ortak bakanlar kurulu toplantısı” yapılmıştı.
Toplantı sonrasında iki ülkenin bakanları hep birlikte Halep'ten Öncüpınar'a, Öncüpınar'dan Gaziantep'e gelmiş ve yaklaşık 2 saat süren yolculuk boyunca her bakan kendi mevkidaşı ile bir otomobilde birlikte seyahat etmişlerdi.
Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Vekili Hasan Türkmani de o gün yaptığı açıklamasında:
- Tarihi bir gün yaşadıklarını, iş birliği konseyinin kurulmasına karar verilmesinden hemen sonra yürürlüğe girmesinden son derece mutlu olduğunu,
- Görüşmelerin ekonomi, güvenlik, savunma, sağlık ve çevre gibi alanlarda iş birliğinin gelişmesine katkıda bulunacağını kaydetmişti.
Zamanın İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise, terör örgütüne karşı iş birliği ile ilgili bir soru üzerine:
- 1998 yılında Suriye ile Adana mutabakatı, 2001 yılında da bir anlaşma imzalandığını, iki ülke arasındaki bu sürecin yürümekte olduğunu,
- Suriye tarafının bu konuda çok hassas davrandığını hem bilgi alışverişi hem de terör unsurlarına dönük iş birliğinde Türkiye'ye yardımcı olduğunu,
- Suriye'nin 2003 yılından bu yana Türkiye'ye iade ettiği terör örgütü mensubu sayısının 122 olduğunu, bunların 77'sinin PKK terör örgütü mensubu olduğunu söylemişti.
Suriye İçişleri Bakanı da, “Terörle mücadelede Türkiye ile sürekli iş birliği kanalları bulunduğunu, düzenli şekilde bilgi alışverişinde bulunduklarını” ifade etmişti.
Zamanın Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül de askeri alandaki iş birliğine ilişkin soru üzerine:
- İki ülke arasında imzalanan anlaşmaların her türlü temas ve çalışma için hukuki zemin sağladığını,
- Ekim ayı sonuna doğru temas gruplarının devreye gireceğini ve üç ayrı çalışma yapılacağını belirterek, bu grupların kendi alanlarında çalışma yapacaklarını,
- Savunma sanayi alanında bugüne kadar gelinen noktanın daha ilerisine gidilmesini umduklarını da belirtmişti.
22 Aralık 2009’da iki ülke Ulaştırma Bakanları Gaziantep-Halep demiryolu hattının açılışını yapmışlardı.
23 Aralık 2009’da iki ülke Cumhurbaşkanları Şam’da bir araya gelmişler ve karşılıklı dostça, övgü dolu konuşmalarda bulunmuşlardı. Kısa dönem içerisinde elektrik, petrol ve doğal gaz alanı da dahil olmak üzere 51 anlaşma imzalanmıştı.
SURİYE’NİN KKTC’Yİ FİİLEN TANIMASI; RUMLARI ÇILDIRTAN FERİBOT SEFERLERİ
Hatırlanırsa, Suriye ile ilişkilerimiz iyiyken, Lazkiye ile Gazimağusa arasında feribot seferleri başlamıştı. Yani KKTC’den bir yabancı devlete seferler yapılıyordu.
KKTC'nin Gazimağusa ile Suriye'nin Lazkiye limanları arasında 1978-1979 yılları arasında yapılan ve bir yıl süren feribot seferleri, 28 yıl aradan sonra 22 Eylül 2007 yılında yeniden başlamıştı. Gazimağusa'dan Lazkiye'ye başlayan seferler Suriye ve KKTC arasında ticari, turizm, kültürel ve eğitim alanlarındaki ilişkilerin artırılması, ekonomik ilişkilerin gelişmesi ve iki halkın kaynaşması açısından çok önemliydi. En önemlisi KKTC’nin fiilen Suriye tarafından tanınması anlamına geliyordu. Suriye KKTC pasaportlarını kabul etmişti ve karşılıklı vize uygulanmıyordu.
Gazimağusa Limanı ile Suriye’nin Lazkiye Limanı arasındaki seferlerin başlaması ise Rumları şaşkına çevirmiş, ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
Gazimağusa-Lazkiye arasında başlatılan feribot seferlerinin sadece KKTC-Suriye arasında değil, bölgedeki ülkelerle de ticari ilişkilerin gelişmesine büyük katkısı olmuştu.
Dahası Suriyeli milli yüzücü Firas Mualla'nın, 20 Eylül 2007’de Karpaz Zafer Burnu'ndan Lazkiye'ye başlattığı yüzme maratonu da 22 Eylül 2007’de rekorla sonuçlanmıştı.
RUM BASINI; “SURİYE’NİN GÖZÜ PEK”
Kıbrıslı Rumlar; Gazimağusa Limanı ile Suriye’nin Lazkiye Limanı arasındaki seferlerin 28 yıl sonra yeniden başlaması, Rumları şaşkına çevirmiş, çılgına dönmüşlerdi. Rum basını, "Gemiyi kaçırıyoruz. Mağusa-Lazkiye rutin seferleri- Suriye Gözü Pek" başlığıyla duyurmuştu.
Dahası 2009 yılında Gazimağusa Limanı'ndan kalkan ve Suriye'nin Lazkiye Limanı aktarmalı olarak Lübnan'ın Trablus kentine gelen KKTC feribotu, Lübnan halk oyunları ekibinin gösterisiyle karşılanmıştı.
Bu seferler resmen KKTC’nin tanınması demekti.
2011 YILINDAN İTİBAREN BOZULAN İLİŞKİLER…
İşte bu iyi ilişkiler maalesef 2011 yılında oldukça kötü bir şekilde bozuldu. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı resmi sitesinde yer alan ifadeye göre bu bozulmanın nedeni kısaca şöyle: “Suriye’de 2011 yılı Mart ayında başlayan halk hareketi büyük bir ihtilafa dönüşmüş; söz konusu gelişmeler Suriye başta olmak üzere bölgesel güvenlik ve istikrarı yakından etkilemiştir.” Devamı sitede mevcuttur.
Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkilerin bozulmasının nedenleri ve sonuçları hemen herkesin malumudur. Bunu okuyucularımın takdirine bırakıyorum.
Ancak Suriye ile ilişkilerimizin bozulmasının sonuçları Türkiye açısından hiç de iyi olmamış ve başta milyonlarca sığınmacı akını, terör odaklarının güçlenmesi olmak üzere ülkemiz açısından ağır sonuçları olmuştur.
Türk toprağı olan Süleyman Şah Türbesi terk edilmiş, kabir Türkiye’ye getirilmek zorunda kalınmıştır.
Suriye ile ilişkilerimizin “karşılıklı çıkar dengesi” çerçevesinde iyileştirilmesi, çok boyutlu iş birliği zemininin oluşturulması ve geliştirilmesi Türkiye açısından faydalı ve önemlidir.
SURİYE İLE İLİŞKİLERİN İYİLEŞMESİ MAVİ VATAN AÇISINDAN DA FAYDALIDIR
Bu ilişki MAVİ VATAN açısından da önemlidir. Mavi Vatan’daki en öncelikli savunduğumuz hususlardan bir tanesi de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı ve onun güçlendirilmesidir. Suriye ve KKTC ilişkilerinin tekrar başlaması durumunda bu hedefe doğru çok önemli adım atmış oluruz. Bu adım çok çok önemlidir.
Mavi Vatan bağlamında, Suriye ile ilişkilerin düzeltilmesi:
- Doğu Akdeniz’deki haklarımızın pekiştirilmesine,
- Karşılıklı deniz yetki alanları antlaşması akdetmemize
- KKTC’nin güçlendirilmesine katkı sağlayacak, zemin oluşturacaktır.
SURİYE İLE İLİŞKİLERİN İYİLEŞMESİ VE İŞ BİRLİĞİ, TERÖRLE MÜCADELE İÇİN DE GEREKLİDİR
Suriye’nin kuzeyinin terörden arındırılması açısından Suriye rejimi ile iş birliği yapılması ve desteklenmesi gereklidir.
Zira 2011 yılına kadar olan süreç içerisinde PKK’nın Suriye kolu PYD kendi militan kadrolarını eğitmiş, Kandil’den alınan talimatlarla KCK tüzüğüne uygun bir sistematiğe geçmiş ve 2011 yılında Suriye iç savaşını ciddi bir fırsat olarak değerlendiren örgüt bu sayede küreselleşme imkânı da bularak sadece bölge ülkeleri için değil küresel anlamda da ciddi bir tehdide dönüşmüştür.
Bu çerçevede Adana Mutabakatı’nın da gündeme getirilip, tekrar hayata geçirilmesi son derece önemlidir.
SURİYE İLE İLİŞKİLERİN İYİLEŞMESİ SIĞINMACI SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE KATKI SAĞLAYACAKTIR
Suriye ile ilişkilerin düzelmesi Türkiye’nin güvenliği açısından önemlidir. Üstelik Türkiye’de ciddi bir sığınmacı sorununun olduğunu herkes kabul etmek zorundadır. Bu sorunun çözülebilmesi, sığınmacıların kendi topraklarına dönebilmeleri için Suriye rejimi ile ilişkilerin düzeltilmesinin önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
SURİYELİ TÜRKMENLERİN HAKLARI GARANTİYE ALINMALI VE SURİYE’NİN GELECEĞİNDE SÖZ SAHİBİ OLMALARI SAĞLANMALIDIR
Ancak ilişkiler düzeltilirken amiyane tabiri ile “Suriye’den çırak çıkmamak”* gereklidir. Devletimizin güvenliğine dair gerekli kazanımlar mutlaka elde edilmelidir. Suriyeli Türkmenlerin Türkiye için özel konumu olduğu daima ön planda tutulmalı ve ifade edilmelidir. Suriye’nin asli kurucularından olan Türkmenlerin can ve mal güvenliğinin yanı sıra, Suriye’nin geleceğinde hak ettikleri yeri alabilmeleri garanti altına alınmalıdır.
Evet, zararın neresinden dönsek kardır ve Suriye ile ilişkilerin “karşılıklı saygı ve çıkarlara uygun şekilde” düzeltilmesi Türkiye’nin ve Suriye’nin faydasınadır fakat şehit ve gazilerimizin kanları da unutulmamalıdır.
Bu bakımdan en azından:
- Suriye’den Türkiye’ye tehdit oluşturan hiçbir oluşuma (terör ya da başka) izin vermeme garantisinin alınması,
- Türkmenlerin haklarının ve yönetimde yer almasının garanti altına alınması ve Türkiye’nin bu konuda garantör kabul edilmesi
- Sığınmacıların geri dönüşlerinin, can ve mal güvenliğinin sağlanması,
-Türkiye sınırı boyunca belirlenecek bir derinliğe kadar alanın birlikte yönetimi konusunda mutabakat sağlanması gerekir düşünüyorum.
Velhasıl aksi takdirde Suriye’den çırak çıkmanın da vebali ağır olur.
*Çırak çıkarmak: Bir kimseyi beklediğinden daha az bir kazançla ortaklıktan uzaklaştırmak