Halep tuzağı

Suriye yine kan gölü…

Bölgede uzun yıllar yaşayan emekli bir diplomat, son gelişmeleri ele alan bir analizini benimle paylaştı.

Ben de bölgeye ilişkin kaleme alınan bu yazıyı kayda geçmesi için yayımlamak istedim.

Gelin birlikte okuyalım:

HALEP TUZAĞI

Halep, Ortadoğu’nun en stratejik ve tarihi şehirlerinden biridir. 3 bin yıllık ticari geçmişi olduğu bilinmekle beraber, Türk, İran ve Arap tarihinin birçok eseri de bu şehirde bulunmaktadır.

Halep’e atfedilen önem, Irak’tan buraya, “Şam coğrafyası” diye tabir edilen Ürdün, Filistin ve Lübnan ülkelerinin Anadolu ve dolayısıyla Batı ile bağlantılarını sağlamasından, ayrıca en büyük ticaret merkezlerinden biri olmasından kaynaklanmaktadır ve bu önemini günümüzde de korumaktadır.

2011 yılında başlayan Suriye krizinden sonra, bölgeyi parçalamaya gayret eden ABD ve koalisyon güçlerinin terörize ettiği ilk şehirlerden biri de Halep oldu. Şam yönetiminin 2014 yılında Halep’i kaybetmesi, hem askeri hem de ekonomik olarak ciddi kayıplara neden oldu ve Suriye’de kontrolün yüzde 85 oranında kaybedilmesiyle sonuçlandı.

2016 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’de gerçekleştirdiği terörle mücadele operasyonları, Şam yönetimini de rahatlattı ve merkezi hükümet Halep’te kontrolü yeniden sağladı. Halep’te kontrolün sağlanmasıyla Suriye, sahadaki egemenliğini yüzde 65-70 oranında yeniden kazandı.

Son 4 günde İdlib’te bulunan HTŞ terör örgütünün Halep’e girmesi ve Şam yönetiminin direnç göstermeden çıkması ciddi soru işaretlerine neden oldu.

“Şam yönetimi düşüyor mu?” dahil birçok sorunun sorulduğu bu olayın bir proje kapsamında yapıldığını görüyoruz.

Projenin giriş ve gelişme kısmında HTŞ’nin Halep’e saldıracağı ve Halep’i kontrol edeceği öngörülse de, sonuç kısmıyla ilgili görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

ABD ve müttefiklerine göre HTŞ’nin Halep’e girmesi, PYD/PKK terör örgütünün Fırat’ın batısına taşınması için bir fırsat olarak görülüyor. Zira HTŞ, BM ve Türkiye tarafından da terör örgütü olarak kabul ediliyor. Yani geleceği olmayan bir örgüt…
Bu denklemde ABD, IŞİD-PYD/PKK terör örgütleri arasında kurduğu bağlantı gibi bir bağlantıyı HTŞ-PYD/PKK arasında da kurmayı değerlendiriyor.

Bu kapsamda ABD, projenin sonuç kısmına HTŞ terör örgütü ile PYD/PKK terör örgütü arasında çatışmaların yaşanmasını ve sonucunda uluslararası terör örgütü olarak kabul edilen HTŞ’ye karşı PYD/PKK’nın zafer kazanmasını ekliyor. Böylece Fırat’ın batısında PYD/PKK’ya meşruiyet kazandırmaya ve terör devletçiğinin kurulması için önemli bir aşama kaydetmeye çalışıyor.

Tabii bu konuda çalışan tek ülke ABD değil.

Rusya-İran-Suriye ittifakı, yaşananların sonucuna etki etmeye çalışıyor.

Rusya’ya göre Suriye’nin uluslararası alana tam anlamıyla dönebilmesinin önündeki en büyük engel, İdlib’te bulunan yabancı savaşçılar konusudur.
Bu minvalde, İdlib’i bile tam olarak kontrol edemeyen ve bu yabancı savaşçıları bünyesinde barındıran HTŞ terör örgütünün yayılmasını sağlayarak İdlib’e yapılacak operasyonlara zemin oluşturmak ilk hedef olarak görülüyor. Bu gerekçeyle yabancı teröristler etkisiz hale getirilerek merkezi yönetimin İdlib’e girmesinin önü açılacak. İdlib’de elde edilecek bir başarının, Halep’te bulunan militanların teslimiyetine sebep olacağı ve Halep’in zarar görmeden kontrol altına alınabileceği değerlendiriliyor.

Şam yönetimi yetkilileri ise Rus stratejisini onaylayarak, Halep’te tek bir kurşun atmadan çekilmelerinin sebebini, 2016-2024 yılları arasında Halep’e alt ve üst yapı alanlarında yapılan iki buçuk milyar ABD doları yatırımların çatışmalarla heba olmaması için bu kararı aldıklarını ifade ediyorlar.

İranlılar ise Gazze ve Lübnan savaşlarından kaynaklı olarak Suriye ordusuna yeterince destek verilememesi sebebiyle Halep’ten çıkıldığını belirtiyor.

Bütün bu olaylar konuşulurken, Şam yönetiminin bazı noktaları PYD/PKK terör örgütüne bıraktığı haberleri yayıldı. Bu haber doğruydu; ancak Şam yönetimi, Halep’in yüzde 80’ini HTŞ’ye bırakırken, geri kalanını PYD/PKK’ya bıraktı. Yani bölgelerin teslim edilmesi, bir işbirliğinden ziyade “kumar” diyebileceğimiz bir stratejinin sonucu olarak gerçekleşmiştir.

Türkiye ise bu konuda PYD/PKK terör örgütünü engelleyecek adımları atmaya çalışıyor. Bu anlamda kahraman ordumuzun ilk hedefi Tel Rıfat olacaktır. ABD ve müttefiklerinin PYD/PKK terör örgütünü meşrulaştırma hedefinin engellenmesi, Şam ile diplomatik ilişkilerin sağlanması ve güvenlik projelerinin yapılması halinde, yukarıda bahsettiğim projenin kahramanları Türkiye ve Suriye olacak ve sonuç, bölge çıkarlarına göre şekillendirilebilecektir. Burada önemli olan, simgesel ve duygusal stratejilerden ziyade, akılcı stratejilerle ilerlenmesidir.