HDP Altılı Masa'ya rest çekti; İYİ Parti'de ülkücü damara dönüş nasıl başladı?

0:00/ 0:00

HDP’nin her gün el yükselterek, sonunda Millet İttifakı’ndan, Öcalan ve cezaevindeki PKK’lıların genel afla serbest bırakılmalarını istemesi, Kılıçdaroğlu’na daha oyunun başında “rest” çekilmesinden başka ne anlama gelir?

Peki Sırrı Sakık’ın, Kılıçdaroğlu’na, “Kapalı kapılar arkasında verilen sözleri açıkla” demesi karşısındaki suskunluk kabul edilebilir mi? Nedir verilen sözler? Bu sorulara cevap arayacağız ama önce İYİ Parti lideri Akşener’in, ülkücü damarlarını sonuna kadar zorladığı grup toplantısına değinmek istiyorum.

İYİ Parti’deki eski tüfek ülkücüler de Genel Başkan Akşener de CHP-HDP trafiğindeki gidişatın farkındaydı.

Aday kim olursa olsun, HDP, her şekilde Altılı Masa’nın denklemine girecekti. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun adaylığındaki süreçle, özellikle ülkücü gelenekten gelen Mansur Yavaş’ın adaylığındaki süreç farklı gelişecekti. Yavaş’ın adaylığı durumunda; HDP, belki yine Altılı Masa’yı desteklemek zorunda kalacaktı, ama kimse Mansur Yavaş’a Masa altında HDP ile iş pişirdiği yakıştırmasını yapmayacaktı. HDP ile ilişkiler yine CHP’ye bırakılacaktı. Bu şartlarda HDP’nin Mansur Yavaş’ı desteklemek zorunda kalması da çok umursanmayabilecekti. Bu yüzden İYİ Parti’nin ülkücü kanadı, İmamoğlu’ndan daha çok Yavaş’ın adaylığı üzerinde çalıştı. Ama olmadı.

Akşener, Masa’yı dağıttığında sosyal medyada linç operasyonu başlatanlar da üyelikten istifa edenler de aslında İYİ Parti’de emanet gibi duran, seküler, sosyal demokrat tabandandı. İYİ Parti, gidişattan panikleyip Masa’ya döndüğünde, ayrılan üyeler geri geldi mi bilmiyorum ama bu kez de “Asla Kılıçdaroğlu’na oy vermem” diyen, ülkücü-muhafazakâr tabandan kopuşlar başladı. İYİ Parti’nin anketlerde yüzde 14-15 görünen oyları son anketlerde yüzde 10’un altında görülür hale geldi.

Ve Meral Akşener, uzunca süredir ihmal ettiği, örselediği ülkücü tabanı hatırladı ve düğmeye basmak zorunda kaldı. Son grup toplantısındaki konuşmasına bakarsanız bu geri dönüşü çok belirgin olarak anlarsınız.

Bu konuşmada Akşener, ülkücü İYİ Partililer için yeni bir destan yazmaya başladı. Kürşat’tan, Alparslan’dan, Fatih’ten yola çıkıp, sık sık Türklük vurgusu yaptı. Türklerin Ergenekon’dan çıkışına kadar gitti. “Bir heybetli Bozkurt’un ayak izinden feyz, mavi gözünün ışığından ilham aldık” dedi, “Tanrı Dağı’ndan iniyoruz” diye devam etti.  Sonra, “Bilge Kağan’ın, Kürşat’ın, Fatih’in torunları” dediği milletvekillerinin önüne bir avuç kurşun saçarak, Ömer Halisdemir, Eren Bülbül ve Yasin Börü’yü andı.

Oysa İYİ Parti’deki ülkücülerden Yavuz Ağıralioğlu istifa edeli birkaç gün olmuştu. Partideki ülkücülerin ağabeyi Koray Aydın, Teşkilat Başkanlığından alınmıştı. Akşener’in yola birlikte çıktığı ülkücülerle yolları birer birer ayrılmıştı. 2018’de üç kurucu üye, Yusuf Halaçoğlu, Özcan Yeniçeri ve Nevzat Bor, “Ülkücüler tasfiye ediliyor” diyerek gemiyi terk etmişti. Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un istifa gerekçelerinden biri, CHP’nin HDP ile iş birliği ve İYİ Parti’nin CHP ile ittifakı. Diğeri ise Akşener’in kendisine, “Ülkücüler hiçbir şey üretmiyor” demesiydi. Antalya Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Tuba Vural Çokal ise istifa ederken; “Parti içinde Türk milliyetçileri dışlanıyor” diyordu. Ümit Özdağ, “Amaç Türk milliyetçilerini iktidara taşımaktı ama İYİ Parti melez bir partiye dönüştü” diyerek ayrılmıştı. Akşener için, “birlikte yola çıktıklarını, yolda bulduklarıyla değiştiriyor” eleştirileri kaçınılmaz hale geliyordu.

Sonuçta Sayın Akşener, yeniden ve dört elle, ülkücü milliyetçi tabana sarılmış görünüyor. Bunun arkasından gelecek hamle, yönetimde yeniden ülkücü ağırlıklı bir yapılanmaya gitmek ve milletvekili listelerinde daha fazla ülkücü isme yer vermek olacaktır. Ancak son virajda yapılacak değişiklikler, 14 Mayıs’ta İYİ Parti için sandığa ne kadar yansır bilemem. Bildiğim bir şey var ki; İYİ Parti’den önemli bir kitle Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermeyecek. Yine bilerek yazıyorum; Yavuz Ağıralioğlu gibi istifa etmeseler de Kılıçdaroğlu’na oy vermeyecek İYİ Partili milletvekilleri de var.

HDP DESTEĞİNDE ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK ŞARTI MI VAR?

HDP’nin 14 Mayıs seçimlerinde “kilit parti” olacağı hep konuşuldu.

Ancak HDP daha çok Millet İttifakı için kilit konumunda. HDP oyları olmadan, Millet İttifakı’nın seçim kazanması da Kılıçdaroğlu’nu seçtirmesi de imkânsız. Şimdi HDP, Millet İttifakı’nın bu çaresizliğini kullanarak cesaretin sınırlarını zorluyor. Kılıçdaroğlu’nun, “Yerel yönetimde özerklik şartını getireceğim, Selahattin Demirtaş’ı özgürlüğüne kavuşturacağım” sözleri HDP’lileri tatmin etmiyor. Onlar şimdi Öcalan’ın da bırakılmasını, hatta cezaevindeki bütün PKK’lı teröristlerin bir genel afla serbest kalmasını istiyor. O istiyor da Altılı Masa’dan biri de çıkıp, “Sen ne diyorsun” demiyor, diyemiyor.

Sırrı Sakık, dozu artırıyor ve Kılıçdaroğlu’nu iyice köşeye sıkıştırıyor, “Kılıçdaroğlu kapalı kapılar ardında verdiği sözleri açıklasın” diyerek, Kılıçdaroğlu’nun kucağına pimi çekilmiş bir bomba bırakıyor. Kemal Bey şu ana kadar sessiz kaldı. Sadece o değil, İYİ Parti, Saadet, DEVA, Gelecek Partileri de suskun. Kimse HDP’yi ve HDP tabanını ürkütmeye cesaret edemiyor.

Sükût ikrardan gelirse; Öcalan serbest mi bırakılacak? PKK’lı teröristler için af mı çıkarılacak? Bu aftan FETÖ’cüler de yararlanacak mı? Altılı Masa’nın bileşenleri bu talepler karşısında üç maymunu oynayamaz, oynamamalı. Aksi halde, birileri çıkıp, “Türkiye’yi yönetmeye talip bir ittifakın, terör örgütünün siyasi uzantısı tarafından rehin alındığını” söylerse verecek karşılıkları olmayabilir.

“Seçime kadar idare edelim” demek durumu kurtarmaz. Siz seçime kadar idare edebilirsiniz ama bu ülkenin insanları etmez. Bileti keser geçer.

Seçmenin hafızası siyasetçilerinkinden daha sağlamdır.

Daha geriden başlanabilir ama uzatmaya gerek yok. 2018 ve 2019 seçimlerinde, Millet İttifakı’nın, seçim kampanyalarında FETÖ ve PKK’ya ilişkin olumlu ya da olumsuz çok bir şey söylemedikleri ortada. Aynı durum 14 Mayıs öncesinde de var. Adeta FETÖ ve PKK yok sayılıyor.

Bu ülkede 15 Temmuz hiç yaşanmamış gibi, PKK terörüne binlerce şehit verilmemiş gibi, on binlerce masum insanımız katledilmemiş gibi yapılamaz. Kılıçdaroğlu, kapalı kapılar ardında HDP ile neler konuştuğunu açıklamadan yoluna nasıl devam edebilir? Meral Hanım’ın son grup toplantısında yeni bir “Ergenekon’dan Çıkış Destanı” yazdığı konuşmasında, Ömer Halisdemir, Eren Bülbül, Aybüke öğretmeni hatırlatmasına rağmen, FETÖ-PKK vurgusu yapmaması, HDP’yi küstürme/kızdırma endişesinden başka neyle izah edilebilir?

Bu millete tüm bunların izahatı verilmez ise millet yüksek ferasetiyle kendi yorumunu yapacaktır.