HÜDAPAR ve Yeniden Refah'ın Cumhur İttifakı'na etkisi ne olur?

HÜDA PAR 2013 yılında kurulmuş bir parti dolayısıyla da birçok seçime girdi. En son 2018 seçimlerinde Türkiye genelinde binde 3 oy almış bir parti. Sofra’nın içerisinde yer alan DP’nin binde 1 bile oyunun olmadığı düşünülecek olursa oldukça önemli bir oran. Bir de Diyarbakır, Batman, Bingöl gibi yüzde 5 oyunun olduğu illerde etkisi daha büyük olacaktır.

Yeniden Refah Partisi’ne gelince, partinin lideri Fatih Erbakan ilk baştan beri Milli Görüş çizgisinden taviz vermeden devam eden bir isim.

Özellikle küresel Covid-19 salgını sürecinde aşıya ilişkin çekinceleri olanların büyük takdirini topladı.

İstanbul Sözleşmesi ve LGBT+’a karşı takındıkları tavır da belli bir kesim tarafından oldukça büyük bir takdir aldı.

Nafaka Mağdurları’nın sesi olarak onlar için de umut oldular. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan ömür boyu nafakaya karşı çıkışları diğer partiler tarafından hiç dillendirilmedi.

Yeniden Refah Partisi gerek diğer partilerin ayrıntı gibi gördüğü hususlarda gerekse de siyasal çizgisinden taviz vermeyen tavrıyla yeni kurulan partilerin en çok taban tutan partisi iktidarın yaptıklarını takdir etti. Yapamadıklarını da eleştirdi, ‘’Biz daha iyisini yaparız’’ dedi.

Yeniden Refah üye sayısı ile de dikkat çekiyor. Milli Görüşçüler Kılıçdaroğlu’nu aday ilan eden SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nu davasına ihanet etmekte suçlayıp partiden istifa ederken Yeniden Refah’ın üye sayısı 270 bine dayanmış durumda.

Ayrıca, Yeniden Refah yaptığımız tüm araştırmalarda yüzde 1’in üzerinde oyunun olduğu zaman zaman da yüzde ikiyi bulduğu oluyor.

Yeniden Refah’ın genç ve diri teşkilat yapısı da Cumhur İttifakı’na destek sağlayacaktır.

Geçtiğimiz günlerde bir SP üyesi, ‘’Erdoğan dış politikada da çok iyi gidiyor. Tahıl Koridoru, Libya, Mavi Vatan bunların başında, ama benim için sadece Ayasofya’yı açmış olması yeterli’’ diyordu.

Sonuç olarak; ittifakların genişlediği bu süreçlerde HÜDAPAR eleştirilse de Doğu Güneydoğu üzerinde bir etki sağlayacaktır. Ayrıca, HÜDAPAR’ın şiddetle ilişkisinin olmadığının daha net ve çokça anlatılmaya ihtiyacı var. HDP’nin Türkiye ve Türk Milleti’ne düşmanlığı ortada iken altını çize çize HÜDAPAR yöneticilerinin ‘’memleket, bayrak’’ gibi değerlerin altını çizmesi önemli.

Seçimde belirleyici olan birçok faktör var ama nihayetinde değerler millî ve gayri millî olmak ya da görünmek ama her şeyden öte bu kavramları samimi bir şekilde seçmene aktarabilmek etkili olacaktır.

GÜNDEMİMİZ YİNE DEPREM VE AFETLER

Asrın Felaketi, Asrın Depremi olarak adlandırdığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerini yaşadık. ‘’Bu hal içinde kalalım hiç unutmayalım deprem gerçeğini’’ şeklinde düşünenlerin sayısı hiç de az değil.

Bu depremleri yaşarken Adıyaman ve Şanlıurfa’da oldukça yoğun yağmur yağması sonucu sel felaketi yaşandı. Hayatını kaybeden vatandaşlarımız oldu. Geçmiş olsun. Allah beterinden saklasın. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabırlar diliyorum.

Biz bu felaketleri yaşarken deprem felaketine ‘Asrın Felaketi’ tanımlamasını yapılmasını eleştiren ve bunu önemsizleştirmeye çalışanlar sel felaketi için de ‘’Asrın Seli’’ şeklinde algı oluşturmaya çalıştılar. Bence hiç hoş olmayan bir yaklaşım.

Ben bu yazıyı yazmak için bilgisayar başına geçtiğim esnada Bolu’da 4,8 büyüklüğünde bir deprem olduğu haberi geldi. Bolu Valisi Erkan Kılıç da deprem ile ilgili açıklamalarda bulunuyordu.

Bolu’da deprem olması ciddi anlamda İstanbul ve Körfez bölgesinde yaşayanları endişelendirmeye başladı.

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda bu kadar büyüklükte sel felaketleri yaşadığımızı hatırlamıyorum. Kemal Tahir’in Köy Enstitüleri’nin hikâyesini anlattığı Bozkırdaki Çekirdek romanında bir sel de yaşanır. ‘’Demek ki romana konu olarak alınıyorsa o dönem de yaşanıyormuş” diye düşünüyorum. Son birkaç yıldır sıkça sel, orman yangını gibi afetler yaşamaya başladık. Bundan sonra da artarak devam edecek gibi duruyor. Son yıllarda Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum bu konulara dikkat çekiyordu. Nitekim dünyadaki bakanlık adına da ‘İklim Değişikliği’ ekleyen ender ülkelerden birisiyiz. Sanırım bu yaşanan süreçler bakanlığı ve Bakan Murat Kurum’un bu yöndeki çalışmalarını artırarak devam etmesini gerektirecek.

Gelecekte benzer sorunlara karşı mukavemetimizi artırmak için en başta doğa ile mücadele etmeden doğa ile uyum içinde yaşamak zorundayız. En önemli kural bu.

Dere yataklarına, zemini sağlam olmayan yerlere bina yapmayacak ve mevzuatımızı deprem riskini dikkate alacak şekilde güncelleyecek uymayanlara ilişkin daha kesin düzenlemeler yapacağız.

Afet gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu unutmadan ama travmaya sevk edecek davranışlardan da kaçınarak hareket etmek zorundayız.

Bilimi ve kadim bilgeliği kullanacağız. Atalarımız dere yataklarında değil yükseklerde yaşıyorlardı. Aynı zamanda tarım arazilerinde yaşamıyorlardı.

Şu an Ankara başta olmak üzere deprem riski az olan illere ciddi bir göç var. Diğer taraftan İstanbul’dan da kaçan kaçana.

Görülüyor ki on milyonlarca para ödenerek alınan evler tek başına korumuyor. İstanbul’da da adına ‘Vadi’ dedikleri birçok yer bu durumda.

Bir an önce bu sevdadan vazgeçmek gerekiyor. Buralara yapılan yatırım da millî servet adına büyük bir kayıptır. O da ayrı bir mesele...