Hukuka saygı, sorumluluk ve sağduyu

Hukuka saygı, sorumluluk ve sağduyu kavramları, toplumsal düzenin ve adaletin sağlanmasında temel unsurlardır. Hukuka saygı, bireylerin ve kurumların yasalara uyma yükümlülüğünü ifade eder ve hukukun üstünlüğünün temel taşıdır. Sorumluluk, her bireyin ve kurumun kendi eylemlerinin sonuçlarına karşı hesap verebilir olması anlamına gelir. Sağduyu ise, bireylerin ve toplumun genelinin yararına olan kararlar alınırken mantıklı ve dengeli bir yaklaşım sergilemesidir.

Bu üç değer, özellikle siyasi ve yargısal süreçlerde ön plana çıkar. Adalet sistemi, hukuka saygı ve sorumluluk ilkeleri çerçevesinde işlemeli, kararlar sağduyu ile alınmalıdır. Kamuoyu ve medya, yargı süreçlerinin şeffaf ve adil olmasını sağlamak için eleştirel bir gözlemci rolü üstlenir. Bu, yargı kararlarının toplumun etik ve ahlaki değerlerine de uygun olmasını garantiler.

Böylece, hukuka saygı, sorumluluk ve sağduyu, toplumun huzur ve istikrarını koruyan, adaletin herkese eşit ve adil bir şekilde uygulanmasını sağlayan temel direkler olarak işlev görür.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptali ve sonrasında yaşanan gözaltı süreci, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Ardından bazı üniversitelerde ve meydanlarda gösteri ve eylemler başladı. İstanbul Valiliği, kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak amacıyla bazı önlemler aldığını ve durumu yakından takip ettiğini belirten bir açıklama yaptı. İnternete erişim kısıtlamalar getirildi.

Bu durum basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile soruşturma gizliliği,  özel hayatın korunması, masumiyet ilkesinin muhafazası ve gerçeklerin doğru bir şekilde ortaya çıkması arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gündeme getirmiştir.

Bu tür yüksek profilli davalarda adaletin sağlanması, yalnızca yargı makamlarının sorumluluğunda değildir, aynı zamanda siyasetin, medyanın ve kamunun eleştirel gözlemi altındadır. Medyanın ve kamuoyunun eleştirel gözlemi, yargı süreçlerinin şeffaflığını ve hesap verebilirliğini artırma potansiyeline sahiptir. Her ne kadar medya suçlamaları ve süreçleri kamuoyu ile paylaşsa da, bu bilgilerin doğruluğunu teyit etmek ve hukuka uygunluğunu değerlendirmek büyük önem taşımaktadır.

Bu çerçevede, tüm tarafların, yargı, medya ve siyaset kurumunun sorumlulukla hareket etmesi, toplumda hukuka olan saygı ve güvenin sarsılmaması için elzemdir. Adaletin gerçekten tecelli ettiğinden emin olmak ve bu süreçlerde herkesin hakkının korunduğunu göstermek, demokratik toplumların temel yükümlülüklerindendir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, demokratik toplumlarda temel bir insan hakkı olarak kabul edilir. Ancak, adli süreçler sırasında yapılan sokak çağrıları, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşürmekten başka bir işe yaramaz. Yargı süreçlerinde iddialara cevap verilmesi gereken yer mahkemelerdir.

Yargı mensupları, herhangi bir baskı altında kalmadan, yalnızca dosyadaki delil ve belgelere göre karar verebilmelidir. Soruşturma tamamlandığında, elde edilen tüm bilgiler ve deliller, şeffaf ve doğru bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalı ve adaletin yerini bulması için gerekli tüm adımlar atılmalıdır. 

Ayrıca, hukuk sistemimiz, herkesin hak arama yollarını sonuna kadar kullanabilmesine olanak tanır. Bu, yargı kararlarına itiraz etme hakkını da içerir. Bu süreçte ön yargılı olmadan ve sükûnetle sonuçları beklemek en doğrusudur.

Toplumsal gerilimlerin yükseldiği dönemlerde, sokak protestoları ve kitlesel gösteriler konusunda özellikle siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları, toplumsal hareketlilik çağrıları yaparken, sürecin kontrolden çıkmasını önlemek adına dikkatli bir tutum sergilemelidir.

Sokaklarda provokasyona kapılmak, toplumsal huzuru bozmak ve vatandaşları güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirmek, hiç kimsenin yararına değildir. Kimse de buradan siyasi çıkar elde ederim düşüncesine kapılmamalıdır. Geçmişte yaşanan olaylardan ve hafızalara kazınmış acı tecrübelerden ders almak yaşanan gelişmelerin olası beklenmedik sonuçlar doğurabileceğini öngörmek siyasete düşen başlıca ödevdir...

Geçmiş deneyimler, kontrolsüz kitlesel hareketlerin şiddete evrilebildiğini ve toplumsal huzuru ciddi şekilde tehdit edebildiğini göstermiştir. Bu nedenle kutuplaşmanın derinleşmemesi, güvenlik sorunlarının ortaya çıkmaması ve siyasi mekanizmaların sağlıklı işlemesi için tarafların sorumluluk anlayışıyla hareket edilmelidir.

Ancak, burada ifade özgürlüğü ve gösteri hakkının korunması esas alınmalıdır. Bu hakların sağlıklı bir zeminde gerçekleşebilmesi için tarafların provokasyonlara karşı duyarlı ve temkinli davranması kritik bir gerekliliktir.

Siyasi liderler ve toplumsal hareketlere karşı tabanlarına açık ve şeffaf olmalıdır, onları yasa dışı eylemlerden ve şiddetten uzak durmaya teşvik etmelidir. Toplumsal bilinç ve anlayışın teşvik edilmesi, Türkiye’nin içinden geçtiği bu hassas dönemde Türkiye’nin istikrarı ve geleceği adına hayati bir konudur.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı çoğu kez radikal sol grupların, dış bağlantılı etki ajanlarının olaya dâhil olmasıyla amacının dışına çıkarak toplumsal ayrışmayı teşvik eder ve milli birlik ve beraberliğimize zarar verir. Bu nedenle, toplumun tüm kesimleri, soruşturmaların adil ve şeffaf bir şekilde sonuçlanmasını beklemeli, huzur bozmaya çalışanlara asla fırsat vermemelidir.