İbn Haldun’un adalet ve liyakat ilkeleri: Türkiye için rehber

Türkiye’de siyasetçiler ve yöneticiler için Mukaddime’nin okunması bir zorunluluk olmalı.

Son yıllarda, Türkiye siyasetinde ve toplumsal yapıda nitelik erozyonuna dair giderek artan bir endişe var. Bu durum, siyasetçilerin karar alma süreçlerinden, toplumun genel eğitim düzeyine ve hatta günlük hayatın pek çok alanına kadar kendini gösteriyor. Türkiye’de siyaset ve toplumda nitelik kaybı, geleceğimizi tehdit eden en büyük sorunlardan biridir.

Tarih boyunca devlet yönetimi ve toplumların gelişimi üzerine pek çok düşünür eserler vermiştir. Ancak İbn Haldun’un Mukaddimesi, bu alandaki diğer çalışmalar arasında önemli bir yere sahiptir. Mukaddime, devletlerin ve toplumların nasıl yükseldiğini ve çöktüğünü inceleyen, sosyoloji, ekonomi ve siyaset bilimlerinin temellerini oluşturan bir başyapıttır. Bu bağlamda, İbn Haldun’un 14. yüzyılda kaleme aldığı Mukaddime adlı eseri, günümüze ışık tutan, özellikle devlet yöneticileri ve siyasetçiler için okunması ve anlaşılması gereken eşsiz bir rehberdir.

İbn Haldun, devletlerin ayakta kalması, toplumların adil bir düzende huzurlu ve refah içinde yaşayabilmesi için iki temel ilkeye dikkat çeker: Adalet ve liyakat. Bu iki temel ilkenin zayıfladığı bir toplumda, yalnızca devletin yönetim yapısı değil, aileden başlayarak toplumun tüm katmanları etkilenir ve çözülme başlar.

İbn Haldun’un adalet ve liyakat vurgusu, bir devletin güçlü kalabilmesi için hayati öneme sahiptir. Liyakatli devlet yöneticileri toplumun teminatı ve güvencesidir. İbn Haldun’a göre, bir devletin başarısı, görevlerin ehil kişilere verilmesine bağlıdır. Yetkin olmayan kişilere verilen görevler, siyasal atamalarda ehliyetten çok siyasi sadakatin belirleyici olması, verimliliğin düşmesine ve halkın devlete olan güveninin sarsılmasına yol açar. Liyakat yerine sadakat veya kişisel çıkarların ön planda olduğu bir yönetim, adalet duygusunu zedeler.

İbn Haldun’a göre, birey, aile ve toplum birbiriyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Aile, bireylerin hayata tutunduğu ilk yerdir. Çocuklar, ahlaki değerlerini ve toplumsal sorumluluklarını önce aileden öğrenirler. İşte bu nedenle İbn Haldun, aileyi toplumsal düzenin başlangıç noktası olarak görür. Sağlam bir aile yapısı, güçlü bir toplumun ön koşuludur.

İbn Haldun, toplumun en küçük birimi olan aileyi bir devletin yükselip gelişmesinde en temel yapı taşı olarak görür. Aile, bireylerin sosyal, ahlaki ve ekonomik değerlerle donatıldığı bir okuldur ve devletin istikrarı için bir temel oluşturur. İbn Haldun, aile yapısının sağlam olduğu bir toplumda, devletin ve medeniyetin de güçlü kalabileceğini belirtir.

Nitekim adaletin ve liyakatin bozulması, bütün toplumsal dengeler gibi aile yapısını da olumsuz yönde etkiler. Adaletsiz ve liyakatsiz yönetim, ağır vergiler, adil olmayan kaynak dağılımı ve eşitsizlikler, aile yapısını doğrudan etkileyen ekonomik ve sosyal sorunlara yol açar. Bu nedenle, siyasette ve kamu yönetiminde bu iki temel ilkenin korunması zaruri bir mecburiyettir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ettiklerini duyurdu. Bu kapsamda, aile kurumunun korunması ve güçlendirilmesi amacıyla çeşitli projelerin hayata geçirileceğini belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesi, toplumun temel taşı olan aile kurumunun korunması ve güçlendirilmesi açısından önemli bir girişimdir. Ancak, bu hedeflerin başarılı bir şekilde hayata geçirilebilmesi için adalet ve liyakat ilkesine dayalı politikaların öncelikli olması şarttır. İbn Haldun’un aile, toplum ve devlet arasındaki ilişkilere dair teorileri, bu tür politikaların oluşturulmasında önemli bir rehberdir.

Adalet, toplumun tüm kesimlerinin bu politikaları benimsemesini ve desteklemesini sağlar. Liyakat, alınan kararların etkili bir şekilde uygulanmasını garanti eder. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Aile Yılı” kapsamında atacağı adımlar bu ilkeler doğrultusunda yürütülürse, aile yapısını güçlendirecek ve toplumsal dayanışmayı artıracak politikalar amacına ulaşır. Böylece, sağlıklı aile yapısı, hem bireylerin mutluluğunu hem de toplumun huzurunu ve istikrarını garanti altına alabilir.

Bugün aile bağları teknolojinin ve bireyselleşme çağının etkisiyle giderek zayıflıyor. Aile üyeleri, bir zamanlar olduğu gibi aynı çatı altında uzun süreler geçirmiyor, dayanışma duygusu eskisi kadar güçlü değil. Bu durum, sadece bireysel ilişkileri değil, toplumun genel yapısını da tehdit ediyor. Bir toplumun yükselmesi, bireyler arasındaki dayanışma ruhuyla mümkündür. Bireysel çıkarların ve kutuplaşmanın arttığı bir toplum, çöküşe açık hale gelir. Lüks ve rehavet, toplumun dinamizmini zayıflatır.

Mukaddime, eğitim ve ahlaki değerlere ayrıca önem addeder. İbn Haldun, bir toplumun kültürel ve entelektüel seviyesinin, devletin gücünü ve sürdürülebilirliğini belirlediğini söyler. Türkiye’de eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, nitelikli bireyler yetiştirme kapasitesini düşürmektedir. Bu bağlamda Mukaddime şu dersleri sunar: Bir toplumun gelişimi, eleştirel düşüncenin ve bilimin teşvik edilmesiyle mümkündür. Eğitim sadece teknik bilgi değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı ve ahlaki sorumluluğu da içermelidir.

Türkiye’nin sosyal ve siyasal dinamikleri, İbn Haldun’un teorileriyle büyük ölçüde örtüşmektedir. Kutuplaşmanın, liyakat tartışmalarının ve ekonomik zorlukların yoğun olduğu bir dönemde, toplumsal dayanışmayı artırmak ve bireyler arasındaki güveni yeniden tesis etmek. Adalet, liyakat ve eğitimi merkeze alan bir yönetim anlayışı geliştirmek ve tarihin döngüsünden dersler alarak benzer hatalardan kaçınmak; Türkiye gibi köklü, tarihsel ve kültürel mirasa sahip bir ülkede, Mukaddime’nin öne sürdüğü prensipler, güncel sorunların çözümünde yol gösterici nitelik taşır.

Mukaddime, sadece geçmiş toplumlara değil, modern dünyaya da hitap eden evrensel yönetim ilkeleri sunar. Toplumların, devletlerin ve medeniyetlerin nasıl inşa edildiğini, büyüdüğünü ve nihayetinde nasıl çöktüğünü anlatan bir başyapıttır. Bu eser, tarih boyunca devlet adamlarına, yöneticilere ve düşünürlere rehberlik etmiş, devlet yönetimi ve toplumsal yapı hakkında evrensel prensipler sunmuş, devlet ve toplum ilişkilerini derinlemesine anlamalarını sağlamıştır. Türkiye’de siyasetçiler ve yöneticiler için Mukaddime’nin okunması ve anlaşılması, halkın refahını artıracak daha etkin politikalar geliştirilmesi açısından zorunlu hale getirilmelidir.