İlk kurşunu sıkan Hasan Tahsin gazeteciydi!

Gazeteci eleştirir. Bazen acımasızca eleştirir.

Bu haberciliğin, mesleğin doğasının tam da merkezindeki bir olgu.

Ama gazeteci takdir etmesini, yeri geldiğinde yüreklendirmesini de bilmelidir.

Kişilerle kurumları, devletle siyasetçiyi ayırt eden entelektüel, aydın kişidir gazeteci. Kişileri, siyasetçiyi eleştirmekle, kurumları ve devleti yıpratmak aynı şey değildir.

Türkiye Yüzyılı” buluşmasına, davet edilen ve muhalif kimliğiyle tanınan gazetecilerden gelenler de oldu gelmeyenler de. Tek tek isimlerini sayacak değilim.

Gelenler, doğru olanı yaptı. Eminim bundan sonraki buluşmalara da davet edileceklerdir. Onlar da bu ülkenin insanı, bu ülkenin gazetecisi. Erdoğan’ın bu ülkede herkesin cumhurbaşkanı olduğu gibi, iktidarın, ülkenin iktidarı olduğu gibi.

Toplantıya katılanlar, kendi mahallelerindeki bir grup tarafından eleştirildiler, eleştirilecekler.

Katılanların da katılmayanları eleştirme hakkı var.

MEDYA İLE İLETİŞİM

Gazetecinin mesleğini yaparken, haber kaynaklarına ya da doğrudan haberin kendisine kin besleme lüksü var mıdır? Cumhurbaşkanı’nın, bütün bakanların, devletin ve bürokrasinin zirvesinin katıldığı bir toplantıyı protesto etmek mi, orada bulunup gözlemlemek, eleştiri konusu bir şey varsa eleştirmek, övülecek şey varsa övmek mi doğrudur?

Medya ile iletişim konusunda,  AK Parti’nin de, CHP’nin de sorunları var. Gazetecileri, “kendilerinden olanlar”, “kendilerinden olmayanlar” şeklinde kategorize ettiler. Bunda gazeteciler olarak bizim hiç mi kabahatimiz yok?

Başından bu yana AK Parti’yi ötekileştirerek, kendilerince bir cephe oluşturan, solda duran arkadaşlar başlattı bu akımı. Onların AK Parti hasımlığı, AK Parti yandaşı medyayı üretti. AK Parti’yi yaşam tarzı olarak kendine uzak bulan laik, seküler gazeteciler, ne yazık ki geçmişte AK Parti’nin kapatılması için çaba harcadılar, manşetler attılar.

Müdahale için, TSK’yı tahrik ettiler. “Genç subaylar rahatsız” manşeti hâlâ hafızamızda tazeliğini koruyor.

“Kaosa kalkan 367 el” manşetini unutmadık. 2006’daki Danıştay saldırısını AK Parti’ye havale etme çabaları,  kapatma davasına malzeme biriktirme gayretlerini nereye koyacağız?

Çuvaldızı batırırken, iğneyi bir kenara koyduğumu düşünmeyin!

Bizim de CHP’yi acımasızca eleştirdiğimiz zamanlar oldu. Karşı mahalleden bakıldığında aynı şeyleri bize söyleyenler de olacaktır.

İLK KURŞUNU HASAN TAHSİN SIKTI

Ben diyorum ki, devlet, millet söz konusu olduğunda, kılı kırk yarmalıyız. MİT tırları konusunda, zarar verilmek istenen devletin kendisiydi. Tıpkı, kimyasal yalanında Türk Ordusu’nun itibarını hedefe koyanlar gibi, MİT tırları haberleriyle de Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışanların ekmeğine yağ sürülüyordu. Terör örgütü FETÖ’nün bu alçaklığı tezgahladığı anlaşılınca kimileri geri adım attı. Ama işin içinden bir CHP milletvekili çıktı.

Hep söylerim. Benim penceremden bakıldığında gazetecilik insanlara zembille sunulmuş dokunulmaz, eleştirilmez, sonsuz ve sınırsız haklara sahip bir meslek değildir. Ülkenin bekası, milletin geleceği tehlike altındaysa, gazeteciliği vatanın gerçeklerinden ayrı bir yere koyamazsınız.

Kimse bana, 15 Mayıs 1919’da, Yunan Efzon Alayı askerine, Kordonboyu’nda ilk kurşunu sıkarak, direnişi başlatan ve orada şehit edilen Hasan Tahsin’in gazeteci olmadığını söyleyemez.

Ben diyorum ki; vatanım ve milletim söz konusu ise gazetecilik refleksi adı altında ülkem ve milletimi zora sokacak bir anlayışta olmam, olamam.