Ekrem İmamoğlu Uykusuzlar Kulübü'nde
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu tv100 ekranlarında Okan Bayülgen ile Uykusuzlar Kulübü'ne konuk oldu. İmamoğlu gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulundu.
İşte Ekrem İmamoğlu'nun tv100 ekranlarındaki açıklamalarından öne çıkanlar.
(Okan Bayülgen)Birçok yayına katıldınız. Bu yayınların bir çoğuna sert tartışma programları yapan insanlarla katıldınız.
Sosyal medyada Oğuzhan Uğur'un bir programına katıldınız. Çok eğlenceliydi. Size halktan gelen soruları yöneltti. O da eğlenceli geçti ama…. Bu gerçekten bir siyasinin katıldığı bir Talk show programı bir eğlence programı. Sağolsun Ekrem Bey de lütfetti. Kabul etti geldi.
Ama siz de gözlemlediğim genelde çok sert sorular soran insanları da yumuşatıyorsunuz katıldığınız programlara... Siz aslında eğlenceli bir insansınız…
"Sert şutlara alışkınım yumuşatırım sorun yok"
Ben kaleciydim sert şutlara alışığım. Gol yiyince moral bozmaya da biliyorum.
(Okan Bayülgen) -Lakabınız uçan çuvalmış doğru mu?
-Yok
(Okan Bayülgen) - Bir gazeteci arkadaştan gelen bir soru bu…
-Yandaş olabilir…
Kariyerim fena değildi kalecilikte onu ifade edebilirim. Daha fazla şeyler de söyleyebilirim ama iyiydim yani. Sert şutları kurtarmışlığım 90’dan çıkarmışlığım penaltı kurtarmışlığım vardır.
Tahminlerim iyiydi. Yani hangi tarafa top gireceğini iyi kestirirdim. Hatta bazen eğer bana şut çekecek oyuncu, benimle göz göze gelmeyi daha doğrusu ben onun gözlerinin içine bakarak onu yakalamayı başarmışsam işi bitmiş demektir.
Yani topun nereye gidebileceğini ben ayarlayabilirdim o kadar bir etki alanım vardır.
Onun için sert şutlara alışkın olduğum için gayet yumuşatırım sorun yok.
"Tartışma yapanları izlemeyi çok severdik"
(Okan Bayülgen)Madem böyle bir geleneğin olmasını istiyoruz. Siyasilerin eğlence programlarına katılmaları sanatçılarla bir araya gelmeleri ki siz sanatçılarla bir araya geliyorsunuz. Sanatçılara çağrı da yapıyorsunuz. Peki, yine özlediğimiz bir konu var. Amerikalıların debate dediği, yani adayların bir araya gelip yaptıkları bir münazara çağrısı... Kimse teklif etmiyor mu? Hem Binali Bey’e hem size…
(İmamoğlu) Beni Boğaziçi Üniversitesi aramıştı. Yani daha doğrusu arkadaşlarımı. “Böyle bir şey düşünüyoruz... Her iki adaya da teklif götüreceğiz...” kabul ettim. O kadar. Bir daha da bir şey çıkmadı. Öncelikle zevk alırım böyle bir durumdan. Keyif alırım. Çünkü biz böyle yetiştik. Yani çok severdik tartışma yapanları izlemeyi. Bir de bizim, yani 80’leri 90'ları ki, çok şikayet ettiğimiz yıllar. Hani demokrasi açısından ve bugün neredeyse 30 yıl sonrasındayız ama hala tartışmayı başaramayan ya da halkına onu gösteremeyen kişiler olmaktan üzülüyorum.
Yani hani niye biz yapmayalım sohbet etmeyelim. Orası bir siyasi bir ring ama gerçekten bir ring değil. Kimsenin elinde ellerinde boks eldiveni yok. Bir şey olmayacak sonuçta. Tartışacağız konuşacağız. Saygılı seviyeli. Hakaret yok….
"Kopya çekmek zorunda kalıyorlar"
(Okan Bayülgen) Amerikalılar’ın yaptığı debate’lerde adaylar karşılıklı projelerini anlatıyor. Orada tartışma projeler üzerinden yürüyor. Hem Binali bey hem siz projelerinizi ilan ettiniz. Bunlar bilboardlarda görüldü. Bunlar televizyonlarda görüldü. Ama bir adayın diğer adayın projesi ile onayladığı onaylamadığı ya da o projelerin birbirine benzeyip benzemediğini halkın gözü önünde bir kere de tartışılıp anlaşılamıyor.
(Ekrem İmamoğlu) Kesinlikle öyle. Öyle olmayınca da kopya çekmek zorunda kalıyorlar. Yani şu anda görüyoruz.
Öğrencilerle ilgili indirim. İkincisi su meselesi. Dönüp dönüp görüntüleri bir kaç defa izledim. Allah Allah acaba hiç söylemedim mi ya. Bir yerde bir eksiklik var hep. Sonra bir baktım söylediğim zaman eleştirilmişim bir de. Kaynağını nereden bulacaksın. Hesap yapmayı bilmiyormuşum falan filan derken bugün gençlerle çokça karşılaştım. 40 lira oldu memnun musunuz diye sorduğumda “Çok memnunuz” dediler. Üniversite öğrencileri çoğunluklarda. Aman kopya çekmeyin dedim.
Gerçekten dediğiniz gibi bu tartışmayı yapsaydık. Bence daha farkında olur diye kopya çekmek zorunda kalmazdı. Bu da benim buraya gelişimde de yani sizin davetinizi kabul edişimde de aslında normalleşme talebim. Yorulduk gülmeyi bile özledik.
“'Makamın yükseldikçe boynun eğilsin' derdi"
(Okan Bayülgen)Şimdi size sormak istiyorum. Sayın İmamoğlu İstanbul'da İstanbulluların memuru olmayı kabul ediyor mu?
(Ekrem İmamoğlu) Kesinlikle. Yani memuru diyebilirsiniz, hizmetkarı diyebilirsiniz. Ben öyle seviyorum. Bir de şöyle bir gelenek oluştu. Yani çok özür diliyorum. Vatandaşa parmağını gösteren. Halbuki önünü iliklemeli.
Ben her zaman çok makam koltuğunda oturmam ama koltuğun arkasında çok sevdiğim bir fotoğrafın tablosunu yapmıştımki Büyükşehir'e geçince de oraya götürdüm.
Sonra biz oradan ayrılırken arkadaşı alın alın alın diye tutturmuşlar. Ama aslında orada Mustafa Kemal Atatürk'ün göz göze vatandaşı dinlediği bir fotoğrafın resmedilişi vardı.
Benim büyük dedem okuma yazması yoktu. İstiklal Savaşı Gazisi 6-7 yıl savaşmış bir kişiydi. Yani ben eğitimini anlatmaya çalışıyorum ama o kadar güzel bir lafı vardı ki büyük dedemin; “Makamın yükseldikçe boynun eğilsin” derdi, “Boynun bükülsün” derdi.
Ben öyle biliyorum zira bu iş vatandaşa bir hizmet işi. Bir malın mülkün sahibi değilsin. Orada vatandaşın malına mülküne göz kulak olmak için oradasın. Tek bir kuruşunu bile sıkıntı getirmeden.
Bir başka şey insanların size emanet verdiği bir makam günü geldiğinde yine gideceksiniz. Kime devretmeniz gerekiyorsa devredeceksiniz.
"Hala başkanım"
Ben hala başkanım bu arada. Ben seçilmiş başkanım ve İstanbul'un her yerini seçilmiş başkan olarak geziyorum. Niye biliyor musunuz? Demokrasiyi sıkıntıya uğratmamak için öyle yapıyorum. Aksi takdirde insanların umutları düşer. Ben şu an 16 milyon insanın umutlarını yukarıya doğru tırmandırdım.
Zaten yani 18 günde verdiğim talimatları da oradaki bütün meclis üyeleri yerine getirdi.
"5 yıldır kendi ilçemde canlı yayın yapıyorum"
Ben 5 yıl boyunca kendi ilçemde bunu 5 yıldır yapıyorum. Ve gerçekten çok faydasını gördüm. Müdavimleri vardı. Bazen o meclisten “başkanım bugün çok kızgındınız. Bugün çok üzgündün” diye beni takip eden insanlar oluşmuştur. Ama Büyükşehir'de olağanüstü bir şey bu. Herkes kendi kendine bakıp çeki düzen vermeye başladı. Mesela söz almak isteyen insanlar hissettim. Tamam yapsınlar. Harika bir şey ama en önemlisi farkında 16 milyon insan onları izliyor. Doğaçlama yok Prompter yok.
İmamoğlu'nun Turizm Projesi
(Okan Bayülgen) Sayın Ekrem bey geldiğinde bize turist getirecek misiniz? Çünkü sayılar çok ilginç İstanbul'un tabii geçtiğimiz yıllar ama ortalama turist sayısı 12 milyon kişi.
Paris en büyük badireleri olayları atlattıktan sonra bile rekorlar kırmaya devam ediyor. 40 milyon ile 50 milyon kişi arasında değişiyor.
Halbuki İstanbulumuz dünyada üç büyük imparatorluğun başkenti olabilmiş tek yer en büyük Roma İmparatorluğu daha sonra Doğu Roma İmparatorluğu ve arkasından yüzyıllarca sürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti ve bugün bu turist sayısı maalesef çok az.
Biz de diyoruz ki Acaba Sayın Başkan bunun için ne düşünüyor? Projeleri arasında böyle bir şey var mı?
"Ben yurtta barış dünyada barış ilkesini anlatmak istiyorum"
Bence İstanbul'daki herkes turist istemeli. İstanbul en büyük fırsatı Turizm olmalı ama tabii İstanbul'a bağırarak çağırarak turisti getiremezsiniz. Güler yüzünüz göstereceksiniz. Bütün dünyaya İstanbul'un aslında ne kadar şefkatli ne kadar hoşgörülü karma kültürleri dünyaya o kadar güzel şeyler servis edebilecek potansiyele sahip olduğunu hissettirmeli ve göstermelisiniz.
Bu bakımdan gerçekten İstanbul'un bulunduğu yeri üzüntüyle karşılıyoruz dünyanın hangi yerine gidersek gideyim ben gerçekten İstanbul'a döndüm de bir hüzünle karşılaşıyorum. Niye İstanbul olağanüstü bir şehir muazzam bir kentten bahsediyoruz. Tarihi yani Yerin Altı yerin üstünde kat ve kat zengin olan 10000 yıllık İnsanlık tarihi olan bir şehirden bahsediyoruz.
Ben İstanbul'a sanat vadediyorum. Kültür vadediyorum. Müzik vadediyorum. Yani yaratıcı insanlara fırsatlar vaat ediyorum. Bütün bunları ve İstanbul'a turistin gelmesi asla bütün bunlarla tek başına olmaz. Gelip tarihi eserleri de gezmekle turizmi büyütemezsiniz.
Aynı zamanda İstanbul'un ritüellerini katacaksınız. İstanbul'un bir Turizm Rotası olacak gezi rotaları olacak. Buraya gelen insanlar bir hafta kalacak. İçinde müzik, sanat, kültür gezisi doğa gezisi olacak.
Her yönüyle İstanbul buna layık Allah'ın vergisi olağanüstü bir doğası var. Her ne kadar biz ihanet etsek de yani korunmuş kısmı bizi idare eder. Bundan sonraki kısmı ile daha büyük kısmı ile korunacak kısmı ile sahip çıkacağımız boyutuyla bu kent inanılmaz bir Turizm devrimi yapacak. Ben şahsen dünyanın her yerini sizlerle yani sanatçılarla yetenekli insanlarla her alanda onlarla beraber dünyanın her kentinin Turizm elçisi olarak gezmek istiyorum.
Bu Güzelkent anlatmak servis etmek istiyorum. Yani bu karşılıklı münasebetler çok değerli en önemlisi işte bağırmak çağırmak dedim ya dünyaya Ben yurtta barış dünyada barış ilkesini anlatmak istiyorum.
"Ben bir projeyim"
“Ben bir projeyim. Ben şöyle bir projeyim ama ben Trabzon’nun 40 haneli bir köyünde 60 metrekarelik bir evde doğmuş bir çocuğum ve köy hayatıyla yetişmiş birisiyim. Aynı dönemde ilkokulu, liseyi şehirde okumuş birisiyim.
Esnaflığı öğrenmiş birisiyim. İnşaat yapardı babam. Babam beni inşaatın patronu olarak yetiştirmedi, amelelik de yaptım. Tümüyle bir proje aslında, bu proje Atatürk Cumhuriyeti’nin projesi. Beni 40 hanelik bir köyden alıp İBB Başkanı yapan bir proje”