İngiltere “Ortadoğu” diyor, biz “Türkiye Bölgesi” diyoruz!

Türkiye, köklü tarihiyle dünyada “iddia sahibi” ülkelerin başında geliyor.

İki kıtanın arasında ve “zalime karşı daima mazlumun yanında” olan devlet geleneğimiz var.

Ancak bazı kavramları tanımlamakta çeşitli sebeplerden dolayı zihinsel altyapı oluşturamadık.

“Türkiye Yüzyılı” vurgusunun öne çıktığı dönemde artık kavramlara kendi tanımlarımızla yaklaşmalıyız.

“ORTADOĞU İSMİNİ KİMLER VERDİ?”

İsrail İstanbul Başkonsolosluğu'nun “Ortadoğu” başlığı altında yaptıkları açıklama şöyle:

​“Asya, Avrupa ve Afrika'nın birbirlerine en çok yaklaştıkları yerleri kapsayan ve birbirine komşu ülkelerin oluşturduğu bölge. Akdeniz'den Pakistan'a kadar uzanır ve Arap Yarımadası'nı kapsar.

Orta doğu kavramı Avrupa merkeziyetçi yaklaşıma dayanır ve Britanyalıların 19. yüzyıla kullanmaya başladıkları bir kavramdır.

Bu tanımlamada İngiltere ve Avrupa ülkeleri merkez kabul edilmiş; doğu, Uzak Doğu, Yakın Doğu, Orta Doğu gibi kavramlar buna göre tayin edilmiştir.

Bu tanıma göre Orta Doğu ülkeleri Suriye, Irak, Katar, Kıbrıs, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Mısır, Afganistan, Pakistan, Tunus, Cezayir, Libya, Sudan, Fas'tır.

Ortadoğu kavramının öncülü Fransızların, Osmanlı Devleti’nin toprakları için kullandığı “Yakın Doğu” tabiridir. 20. yüzyılın başlarına kadar sık sık kullanılmıştır. İngiltere’nin 19. yüzyıldan itibaren Hindistan ve Çin’in zenginliklerine yayılması da “Uzak Doğu” kavramının kullanılmasına neden olmuştur.

Bu iki kavram batılı devletler için yeni bir bölgesel tanımlama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu doğrultuda İngilizler, Yakın Doğu terimine karşılık, Osmanlı Devleti toprakları içerisinde kalan ve Uzak Doğu’ya geçişte önemli bir atlama taşı olan bölge için “Ortadoğu” terimini kullanmaya başlamıştır.

Ortadoğu, Doğu ile Batıyı, Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu, Rusya ile sıcak denizleri birbirine bağlayan, aynı zamanda Doğu ile Batı arasındaki bütün ticarî ve kültürel bağlantıların yapıldığı bir bölgedir.

Yeryüzünün en önemli kara ve suyollarını kumanda etmesinin kendisine kazandırdığı eşsiz jeopolitik değer, Ortadoğu’yu tarihin ilk dönemlerinden bu yana dünya egemenliği peşinde koşan güçlerin birincil hedefi haline getirmiştir.

“Kara altın” olarak tanımlanan petrolün 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren değer kazanmasıyla Ortadoğu’nun, dolayısıyla buradan geçen kara ve deniz yollarının stratejik önemi dünyanın hiçbir yeriyle kıyaslanamayacak derecede artmıştır.”

“TÜRKİYE NEREDE, ORTADOĞU’DA MI?”

Buraya kadar “Ortadoğu” kavramına Batı’nın verdiği tanımlamayı okudunuz.

Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını “kendilerince” tanımlamışlar.

Peki, bizim bir tanımlamamız var mı?

Mesela Tunus ve Cezayir ülkemizden daha Batı’da iken nasıl oluyor da biz bu ülkelere “Ortadoğu” diyoruz. Üstelik Cezayir’in toprakları İtalya’nın bile Batı’sında, Fransa ile de deniz sınırı var.

Fas ve İspanya neredeyse kara sınırlarıyla komşular; ama biz Fas’a da mı Ortadoğu diyeceğiz?

Mısır bizim güneyimizde, hatta Ankara’nın batısında iken neden “Ortadoğu” diyoruz.

Şimdi iyi okuyun.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Türk Kültürü” başlıklı yazısında şu bilgiler verilir:

“Tarihte ‘Türk’ adıyla adlandırılan ilk devlet ‘Gök-Türk Devleti’ olmuştur. Coğrafî ad olarak ‘Türkiye’ kavramı, tarihte ilk kez Bizans kaynaklarında yer almaktadır. VI. yüzyılda “Türkiye”, Orta Asya’yı ifade etmek üzere kullanılmıştır. IX. ve X. yüzyıllarda Volga’dan Orta Avrupa’ya kadar olan alana “Türkiye” adı verilmiş (Doğu Türkiye = Hazar ülkesi; Batı Türkiye= Macar ülkesi); XIII. yüzyılda Mısır ve Suriye de ‘Türkiye’ olarak adlandırılmıştır. Anadolu ise XII. yüzyıldan itibaren ‘Türkiye’ olarak tanınmıştır.”

Bakanlığın bu bilgilerini tarihçiler de teyit eder.

HÜLASA; Ortadoğu tanımlaması Batı’daki ülkelere ve özellikle İngiltere’ye ait kavramdır. Biz kendimizi “İngilizlerin bakış açısına göre” değerlendiriyoruz. Tarihten gelen kendi “Büyük Türkiye Bölgemize” maalesef sanki hiç bizimle alakası olmamış gibi “Ortadoğu” diyoruz. ABD’nin kirli postallarla bastıktan sonra kirlettiği yerlere de “bataklık” diyerek sonunda “Ortadoğu Bataklığı” diye kendi kendimizi kötülüyoruz.

TEKLİF: Kavramları tanımlarken Türkiye’yi esas almalıyız. Avrupa’ya Yakın Batı, İngiltere ve civarına Orta Batı, ABD ve Latin ülkelerine Uzak Batı diyerek ülkemizin lehine gelişecek “hedefler” koymalıyız. Ülkemizin doğusundaki diğer ülkelere Türk Dünyası, güneydeki ülkelere “Türkiye Bölgesi” demeliyiz.

Ortadoğu kelimesini kendi bölgemizi tanımlarken kullanmaktan vazgeçmeliyiz!

“İSRAİL’E BARIŞ GÜCÜ GİRER Mİ?”

Gazze günümüzün Çanakkale'si gibi…

Bu iş Gazze de durdurulmazsa bölgeye kısa veya uzun vadede etki edeceği kesin görülüyor.

Askeri kaynaklar mevzunun farkındalar…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilelebet payidar kalması, hilal ve yıldızın mavi göklerde hep dalgalanması, ezanların 5 vakit semada daima yankılanması ve müspet her mevzuda yurdumuzun dünya 1'incisi olacağı günü görmek istiyorsak “öncü ülke” olarak devasa yatırımlarla büyümek zorundayız. İstihbaratımızın bu günkü halini koruması ve çok sağlam olması da vazgeçilmezimizdir.

SON SÖZ: Ülkemiz için ölmeyi değil yaşamayı göze almak zorundayız. Bayrağımız, ezanımız ve devletimiz için ölmeyeceğiz; bilakis çok daha fazla yaşayacağız! Ölüm bir sebep değil, neticedir. Yaşamak bir sebeptir ve hedeftir.