İran-Taliban çatışması: Mezhep fitnesi nereye gider; kim ve nasıl kullanır?

0:00/ 0:00

Geçen hafta içinde Afganistan (Taliban güçleri) ile İran sınır muhafızları arasında birkaç güne yayılan bir dizi çatışma yaşandı. Çatışmalarda ağır silahlar kullanıldı, çatışma bölgesine diğer alanlardan takviye güçler gitti, çatışmalarda taraflar karşılıklı kayıplar verdi.

“Kanıksanmış bir durum… Bunda ne var?” diyebilirsiniz.

"Taliban’ın 2021 yılında Afganistan’ın kontrolünü ele geçirmesinden sonra dönem dönem yaşanan kanıksanmış bir sorun" nitelemesinde bulunabilirsiniz. Değişik gerekçelerle Afganistan ile Pakistan, Tacikistan ile Özbekistan ve Türkmenistan, İran ile Pakistan gibi komşu ülkeler arasında dönem dönem benzer çatışmaların yaşanmakta olduğunu örnek olarak gösterebilirsiniz.

O zaman ben de size bazı sorular sorayım:

- Peki bu düşmanlık tohumların ve gerginliklerin adım adım ekildiği bu çatışmalar nereye gider?

- Bu kırılmalar jeopolitik oyunun birer parçasına dönüşür mü?

- Ya da jeopolitik oyunun bir parçası olarak kullanılır mı? 

***

Öncelikle Taliban ile İran arasındaki çatışmanın neden kaynaklandığına bir bakalım:

Çatışmaların nasıl başladığına dair taraflar "Sen başlattın" dercesine birbirlerini suçlasalar da çatışmaları; "su sorununun/kıtlığının’ tetiklediği görülüyor.

Ancak İran ile Taliban arasındaki bu çatışmaların geçen hafta İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin İran’a su akışıyla ilgili Taliban’ı alenen uyarmasının ardından başlaması dikkat çekiyor. İran tarafı Afganistan’dan İran’a akan nehirlerden (Hilmend ve Kemal Han nehirleri) İran’a su ulaşmadığı ve Taliban’ın bu süreci istismar ettiğini ifade ve iddia ediyor. 

İran’ın bu uyarı ve ihtarlarına karşılık Taliban da; "yaşanan kuraklık nedeniyle" Hilmend Nehri üzerindeki Keceki Barajında ve Kemal Han nehirlerinde suyun azaldığını ve bu yüzden İran’a su ulaşmadığını savunuyor. Bu kez de İran; “İran’dan teknik bir heyetin barajları ziyaret ederek bu durumun teyit etmesi” gerektiğini söylüyor.

Bu da (bu denetleme işi de) 2021’de Afganistan’ı ele geçirmiş ve hükümranlık hassasiyetleri üreten Taliban açısından hükümranlığının test edilmesiyle ilgili bir reflekse karşılık geliveriyor.

Öte yandan bazı tahriklerin ve dürtmelerin süreç içinde gerçekleştiğini ifade etmek gerekiyor:

Taliban gerçekleştirdiği bir askerî geçit töreninde mobiletler/motosikletler üstündeki Talibanların jelikanlar (bidonlar) içinde ‘İran’a ve İran’ın su bağımlılığına nazire edercesine’ döke saça su taşıdıkları medyaya yansıyor.

Yani onlar da İran’ı kızdırmaktan geri kalmıyorlar. 

***

Peki mesele sadece su paylaşımı mı?

Belki de su geriliminin altında yatan en önemli soru bu. Çünkü coğrafyada yaşanan su sorunları temelde kaynak yetersizliğine, kuraklığa ve yanlış kullanıma dayalı teknik bir sorun. Benzer problemlere (Türkiye ve Irak gibi) dünyanın pek çok yerinde rastlanıyor. Yani sorun çözülebilir veya gerçeklik kabul edilmek zorunda kalınabilir, ancak gerginliğin çatışmaya dönüşmesi neden? 

Burada çatışmalarının kökeninde bazı genetik/kimyasal sorunların yattığını ifade etmek gerekiyor.

Zaten tarafların açıklamalarından da bunlar anlaşılıyor.

Neden Taliban liderlerinden Abdulhamid Horasani, “Amerika'ya karşı savaştığımızdan daha büyük bir şevk ile İran’la mücadele edeceğiz” diyor?

Neden ve kimler tarafından böylesine bir süreçte Taliban’ın kurucusu ve ilk dini lideri Molla Muhammed Ömer’in oğlu ve şu an Taliban’ın Savunma Bakan vekili Molla Muhammed Yakup’un, “İran’a karşı ayağa kalkmaya çağıran” görselleri devreye sokuluyor?

Dediğim gibi, neden döke saça tahrikleri oluyor?

İran Kara Kuvvetleri Komutanı Haydari’de duruma İran tarafından müdahil oluyor ve Afganistan’ı, Taliban’ı sert bir şekilde uyarıyor: 

“Afganistan ile olan sınırlarımız Kara Kuvvetlerimizin kontrolü altındadır. Afganistan’ı uyarıyoruz, eğer sınırlarımıza saygı duymazsanız bunun bedelini ödersiniz. Her türlü gücümüzle karşılık veririz.” 

Bütün bunlar birer tepki mi, kuru gürültü mü, eylem potansiyeli üretmeyecek tehdit ve gözdağları mı, yoksa gerçeğe, gelecek kurgusuna ve geleceğe dair birer ayak sesi mi?

Gördüğüm şudur: İslam dünyası içindeki teolojik kırılmalar, mezhebi ve meşrebi düşmanlıklar, aynı geçmişte Ortadoğu’da olduğu gibi, gelecekte de Orta Asya’daki jeopolitik gelişmelere damga vuracak gibi gözüküyor. En azından içten ve dıştan birileri tarafından bu kavramsal bozukluklar, kırılmalar ve düşmanlıklar kullanılmak istenecek. Sonuçta jeopolitik arenadaki güçler Ortadoğu’ya "önemli" ama Orta Asya’ya "stratejik" olarak tanımlıyor. Yani Asya’da çok daha büyük bir oyun oynanacak. Bilinmez, ama Asya’da, Asya ve dünya hakimiyeti için çok büyük kavgalar çıkacak, çıkartılacak.

Son evrede yaşanan gelişmelere bir bakın isterseniz. Gerek Atlantik gerek Çin ve gerekse Rusya; “Kafkaslar ve Orta Asya, Türk dünyası başta olmak üzere Asya üzerindeki” inisiyatiflerini geliştirmek adına hamle üstüne hamle yapıyorlar. 

Asya’da büyük bir rekabet ve mücadele yaşanıyor, geleceğin taşları döşeniyor.

Tam bu noktada Türkiye’nin ne yapacağı, neler yapabileceği büyük önem taşıyor. Çünkü Asya, Türkiye ve Türk dünyası için yaşam, varlık ve güç alanı başta gelecek demek. 

Aklı başında olanlar da bu işin hamasetle, ayağımıza gelen fırsatlarla, kendi kendine olmayacağını çok iyi biliyor. Coğrafya; güçlü bir akla, kavramsal bütünlüğü sağlayacak büyük bir birikime ve etkiye ihtiyaç duyuyor.

Peki o zaman soru:

Türkiye bunu yapabilir mi?

Ya da buna hazır mı?

Hazırlanıyor mu? 

NOT: İran’da iklim ve su konusunda çalışan kurumlar, ülkenin yüzde 97’sinin kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını söylerken, BM Gıda ve Tarım Örgütü durumu teyit ediyor: “İran'da yaklaşık 30 yıldır bir kuraklık sorunu var ve bu durum son on yılda daha da kötüleşmiş durumda!” 

Yani konu İran için de son derece hassas.

Ve mesele sadece Afganistan ile İran arasındaki bir sorun değil, "İran’la ilgili olarak" İran’dan Irak’a, IKBY’ne akan sular konusunda da büyük şikayetler, kavgalar var.