İstanbul depreme mi, yoksa erken seçime mi daha hazır?

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle birçok doğal afetle karşı karşıya kalan bir ülkedir. Bu afetler içinde en büyük riski oluşturan hiç şüphesiz depremlerdir. Ülkemizin neredeyse tamamı aktif fay hatları üzerinde yer almakta ve büyük depremler belirli periyotlarla meydana gelmektedir. Peki, afet yönetimi konusunda ne kadar hazırlıklıyız? Geçmişten bugüne neler öğrendik ve neler yapmalıyız?

Son yıllarda yaşadığımız Van, Elazığ, İzmir ve Kahramanmaraş depremleri, bize bazı eksikliklerimizi acı bir şekilde hatırlattı. Deprem sonrası müdahalede gecikmeler, koordinasyon eksiklikleri ve yetersiz altyapı, afet yönetimi konusunda daha fazla çaba harcamamız gerektiğini gösterdi. Özellikle, binaların depreme dayanıklılığı konusundaki ihmaller ve kentsel dönüşüm süreçlerindeki aksaklıklar, bu tür felaketlerin can ve mal kaybını artırmasına neden oluyor.

6 Şubat, aslında hepimiz için bir milattır. Bir gecede nelerin değişebileceğini hep birlikte yaşayarak öğrendik. O günden sonra hayatını kaybeden binlerce insan, yıkılan şehirler ve geride kalanlar için artık hiçbir eskisi gibi olmayacaktı. Olmadı. 6 Şubat, tarifsiz bir acının, büyük bir felaketin yıldönümü. Evet, unutmadık, unutamayız. Ancak unutmadığımızı söylemekle gerçekten unutmamak arasında önemli bir fark vardır.

Türkiye’nin deprem gerçeği, sadece felaket anlarında, yıldönümlerinde gündeme gelmemesi gereken, sürekli bir bilinç ve hazırlık gerektiren bir konudur. Deprem gibi yıkıcı etkileri olan doğal afetlerde sadece üzülmek, dertlenmek, ağlamak, eleştirmek ya da kınamak yeterli olmuyor. İhmaller yaşandığında yerel ve genel yöneticilerin samimiyeti sorgulanıyor ve güven kaybı kaçınılmaz hâle geliyor.

6 Şubat’tan ders aldık mı? Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya… Yıkılan şehirlerden geriye kalanlar bize ne anlatıyor? Ve şimdi aynı riskin daha yoğun bir nüfusu ve daha savunmasız bir yapı stoğunu beklediğini biliyoruz: İstanbul.

Deprem uzmanları, akademisyenler, bilim insanları yıllardır olası İstanbul depremine yönelik uyarılar yapıyor, alınması gereken önlemleri sıralıyor. Sonuç: İstanbul depreme hazır değil. Yerel yönetim, merkezi idare, belediyeler, bakanlıklar birbirlerini suçlarken zaman gelip geçiyor, acil başlatılması gereken çalışmalar öteleniyor…

İstanbul’un deprem hazırlıkları siyaset üstü bir mesele olarak ele alınmalı ve tüm kurumların işbirliği içinde hareket etmesi sağlanmalıdır. Siyasi çekişmelerin ötesinde, olası İstanbul depremi milyonlarca insanın hayatını etkileyecek olan ve Türkiye’nin milli güvenliğini ilgilendiren bir konudur.

Son dönemde siyasi ve ekonomik tartışmalar, gündem değişiklikleri derken bir erken seçim söylentisi ortada dolaşıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu erken seçim sloganı ile öne çıkan isimlerden. Peki, İstanbul depreme hazır değilken, İstanbul’un birçok sorununa çözüm bulunamamışken İmamoğlu’nun gündeminin bu kadar seçim odaklı olması doğru mu?

Burada önemli olan şu soruyu sormak: İstanbul depreme mi, yoksa erken seçime mi daha hazır? İBB’nin İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi kapsamında yapılan analizlere göre, 7,5 büyüklüğündeki bir deprem senaryosunda yaklaşık 91.000 binanın ağır veya çok ağır hasar, 167.000 binanın ise orta hasar alması öngörülmektedir.

Bu senaryoya göre, yaklaşık 140 milyon ton enkaz oluşacağı ve 40 milyar dolarlık ekonomik kayıp yaşanacağı tahmin edilmektedir. Milyonlarca insanın hayatının tehlikeye gireceği bir afet, siyasi hesapların, kimin hangi makama oturacağının, hangi ittifakın hangi adayı çıkartacağının ne kadar önüne geçebiliyor?

İmamoğlu’nun erken seçim çağrısı ve genel siyasette daha aktif rol almaya çalışması, İstanbul halkı nezdinde tepkilere yol açıyor. İstanbul büyük bir deprem tehdidiyle karşı karşıyayken, trafik, altyapı, kentsel dönüşüm sorunları en üst seviyedeyken belediye başkanının genel siyaset hedeflerine yoğunlaşması farklı endişelere sebebiyet veriyor. İstanbul’un depreme hazırlık çalışmaları hızlandırılmazsa, olası bir felakette yaşanacak kayıpların sorumluluğunu kim üstlenecek?

Eğer İBB yönetimi deprem tehdidine karşı üzerine düşen sorumlukları yerine getirmezse, sadece İstanbul değil, Ekrem İmamoğlu’nun siyasi geleceği de risk altına girer. İmamoğlu öncelikle yerel yönetimlerde kendini kanıtlamalı. İstanbul halkı, belediye başkanından bu noktada çözüm odaklı acil, somut adımlar bekliyor.

Artık siyaset değil, hayatlar öncelikli olmalı. İstanbul’un kaybedecek vakti yok. Türkiye’nin deprem gerçeği değişmeyecek, ancak biz değişebiliriz. Daha bilinçli, hazırlıklı ve organize bir afet yönetimiyle can ve mal kayıplarını en aza indirmek bizim elimizde. Unutmayalım ki deprem değil, tedbirsizlik öldürür.