İzmir için korkutan uyarı: Hasarsız binalar bile depreme dayanıksız
İzmir'de yıl önce meydana gelen deprem faciasının ardından bölge için deprem master planının güncellenmesi gerektiği belirtildi. Öte yandan yetkililer depremde ağır hasar gören binalarla ilgili, "Bazı kolonları, ikinci kattan başlayan binaya bile rastladık" dedi.
Yaşar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Cüneyt Tüzün, 117 kişinin hayatını kaybettiği, binden fazla kişinin yaralandığı merkez üssü Seferihasar ilçesi açıkları olan 6.6 büyüklüğündeki büyük depremin yıl dönümünde önemli açıklamalarda bulundu.
Tüzün, "Bu çalışma için Büyükşehir Belediyesi, İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, İzmir'de ve ülkemizde benzer konularda uzman diğer üniversiteler ve ilgili diğer kurumlardan temsilcilerden oluşan bir teknik heyet oluşturulmalı" dedi.
"Büyük bir deprem beklemekte"
İzmir'i büyük bir deprem beklediğini belirten Dr. Tüzün "Ülkemizin büyük şehirlerini ve özellikle İzmir şehir merkezini büyük bir deprem beklemekte ve bu kaçınılmaz bir gerçek. Artık depremin ne zaman, nerede ve hangi büyüklükte olacağı sorularını bir tarafa bırakıp söz konusu doğal afetin meydana geleceği gerçeğiyle yapılacak çalışmalara odaklanmak; en gerçekçi davranış olacaktır" dedi.
"Deprem, İzmir'de meydana gelmedi sadece İzmir'i etkiledi"
Deprem sonrası gerek sahada yapılan incelemeler gerekse toplumun farklı kesimlerinden kişilerle görüşmeler sonucunda bazı konuların öne çıktığını ifade eden Dr. Tüzün, şunları söyledi:
"Deprem, İzmir'de meydana gelmedi sadece İzmir'i etkiledi. İzmir Körfezi etrafında özellikle Bornova, Bayraklı ve Karşıyaka bölgelerinde kötü zemin koşullarından dolayı depremin etkisi büyüdü. Hasarın nedeninin tamamen kötü zemin koşulları olduğu görüşü oluşmuş durumda. Ancak meydana gelen hasarın bölgedeki zemin koşullarına bağlanması hatalı ve eksik bir değerlendirme. Depreme dayanıklı yapı tasarımı bileşenleri içinde zemin özellikleri önemli olsa da yapının taşıyıcı sistem özellikleri de önemlidir."
"Hasarsız binalar da depreme dayanıksız"
Hasar görmeyen ya da az hasar gören yapılara ilişkin de uyaran Dr. Tüzün, "Üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta; hasar görmeyen veya az hasar gören binaların depreme dayanıklı olduğu sonucuna varılmaması gerektiği. Zira İzmir'de binaları etkileyen deprem kuvvetleri, binaların tasarımında dikkate alınan değerlerden daha düşük düzeyde. Yerinde yapılan incelemelerden, yapıların deprem davranışını doğrudan etkileyen yetersiz dayanım ve detaylandırma, mimari düzensizlikler, kötü işçilik ve malzeme kalitesi gibi durumların bir arada bulunduğu binalarda ağır hasar görüldüğü ya da toptan göçtüğü görüldü. Binalarda tespit edilen çatlakların önemli bir bölümünün de yetersiz bakımdan dolayı oluşan korozyon kaynaklı olduğu gözlendi" diye konuştu.
"Ani ve yüksek bir talep oluştu"
30 Ekim depremi sonrasında halkta binalarının hasar durumunun ve deprem güvenliğinin belirlenmesi için ani ve yüksek bir talep oluştuğunu ifade eden Dr. Tüzün, "Ancak bu talep kısa bir süre sonra azalarak son buldu. Bunun temel nedeni, binaların aktif olarak kullanılmasından dolayı deprem güvenliği belirleme çalışmalarının zor olmasından kaynaklanmakta. Diğer bir nokta ise binaların, deprem güvenliği belirlenmesi sonucunda ortaya çıkması kuvvetle muhtemel, yetersizlikleri nedeniyle bina sakinlerinin gerekli önlemi almak için yeterli kararlılık ve organizasyon içinde olmaması" dedi.
Özellikle deprem sonrası yapılması gerekenlere dikkati çeken Dr. Tüzün, "Geçmiş depremler göstermiştir ki; hayatta kalanlar oldukça büyük bir ekonomik yük ve sorunlu bir çevre ile karşı karşıya kalmıştır. Oluşacak problemin boyutu bugünden alınacak önlemlere doğrudan bağlı. Ancak unutulmamalıdır ki; bu gibi önlemler, uzun vadeli ve belirli bir strateji içinde geliştirilmesi gereken aksiyonlardır" dedi.
"Bu çalışmanın artık geçerliliği yok"
Geçmişte İzmir'de deprem ile ilgili yapılan çalışmaları da hatırlatan Dr. Tüzün, "Ülkemizin deprem tehlikesi en yüksek illerinden biri olan İzmir, Türkiye'de bir ilke imza atarak 'Kentsel Deprem Master Planı' çalışmasını gerçekleştirmiştir. Ancak 1998'de yapılan çalışmanın artık bir geçerliliği yok. Geçen süre içinde İzmir'in gerek yapı stoku gerek nüfus gerekse alt yapı olarak çok değiştiği bilinen bir gerçek. Artık depremin ne zaman, nerede ve hangi büyüklükte olacağı sorularını bir tarafa bırakıp söz konusu doğal afetin meydana geleceği gerçeğine karşı yapılacak çalışmalara odaklanmak en rasyonel davranış olacaktır" sözlerini kullanarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırlarını kapsayan bölge için deprem master planının güncellenmesi gerekli. Bu çalışma için Büyükşehir Belediyesi, İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, İzmir'de ve ülkemizde benzer konularda uzman diğer üniversiteler ve ilgili diğer kurumlardan temsilcilerden oluşan bir teknik heyet oluşturulmalı. İzmir genelinde yeni yapılacak binalarda deprem güvenliğine karşı alınacak özel ve teknolojik uygulamaların (deprem yalıtımı, sönümleyici, vb.) özendirilmesi için gerekli teknik ve mevzuat alt yapısının hazırlanması gerekli. İzmir'de bulunan özel, resmi hastane ile eğitim kurumlarının deprem güvenliğinin belirlenmesi ve riskin azaltılması için gerekli önlemler tespit edilmeli. İzmir'deki organize sanayi bölgelerindeki tesislerin deprem güvenliğinin belirlenmesi ve olası can, ekonomik ve iş gücü kaybının azaltılması için gerekli önlemler alınmalı."
"Bazı kolonları, ikinci kattan başlayan binaya bile rastladık"
Öte yandan İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celalettin Kozanoğlu, geçen yıl 30 Ekim'de Seferihisar açıklarında meydana gelen depremde ağır hasar gören binalarla ilgili, "Bazı kolonları, ikinci kattan başlayan binaya bile rastladık" dedi.
Kozanoğlu, geçen yıl 30 Ekim'de meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki depremin yıl dönümünde konuşarak vatandaşları uyardı, yapılması gerekenleri anlattı.
İzmir'deki yapı stoğunun eski olduğunu ancak her eski yapının da güvensiz olmadığını belirten Prof. Dr. Kozanoğlu, "Bundan 30-40 yıl önce, zemin etütleri günümüzdeki kadar hassas yapılmıyordu. Binanın yapısı, zeminle ilişkisi şimdiki gibi detaylı incelenmiyordu. Artık teknik sistemler arttı. Depremin ve binanın özelliklerini biliyor, hatta kaydediyoruz. Deprem sırasında binadaki esnemenin, yer değiştirmenin ne kadar olması gerektiğini analiz ediyoruz. Zemin ve yapı etkileşimi, depremin kuvvetini artıran ya da eksilten özellikler oluşturuyor. Ancak unutulmamalı ki, her depremin kendine has bir titreşim periyodu vardır. Örneğin, 2 katlı binaya da çok katlı binaya da zarar verebilecek deprem periyotları olabilir. Bazı kişilerde 'Zemin kötü bile olsa, az katlı binaya kolay kolay bir şey olmaz' algısı var. Ancak bu tutum, bilimsel ve doğru değil. Az katlı binaların depremde daha zor yıkılacağı, her zaman daha dayanıklı olduğu gibi bir genelleme gerçekçi olmaz" dedi.
Kozanoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu incelemeler sırasında özellikle depremden sonra ağır ya da orta hasar gören binalardaki eksikleri de görmüş olduk. Depremde hasar alan binaların büyük çoğunluğunda demir eksikliği ya da malzeme kalitesizliği var. Binaların yapımında projeye sadık kalınmadığını da görebiliyoruz. Bina; projede, kağıt üzerinde doğru kurgulansa bile uygulama hataları olabiliyor. Hasar gören binalardaki en büyük sıkıntılardan biri de zemin yapısının adeta hiçe sayılması. Demir kullanımındaki eksiklik de çok ciddi sonuçlar doğuruyor. Maliyeti azaltmak için yapılan bu işlem, yıkıma davetiye çıkarıyor. Bazı binaların kolonlarında, olması gerekenden yüzde 20-30 daha az demir kullanıldığını gördük. Binada, enine donatı dediğimiz; 'etriye' olarak adlandırdığımız demir donatılar vardır. Bu etriyeler, kolonlardaki boyuna demirleri sararak uygun aralıklarla yerleştirilir. Bu kurala uyulmayan bazı binaların kolonlarında, boyuna demirlerin burkulduğuna rastladık. Birçok binada kolonun içindeki boyuna demirlerin burkularak eğildiğine ve kolon içinde büyük boşluklar meydana geldiğine de şahit olduk. Hatta bazı kolonları ikinci kattan başlayan binaya bile rastladık."