DEÜ'lü 18 bilim insanı, su hacmi bakımından Türkiye'nin en büyük doğal tatlı su gölü olan Eğirdir'de 2 yıl süreyle incelemelerde bulundu. Gölün sürdürülebilir kullanımı ve geleceğe güvenle aktarılmasının Türkiye'nin milli bir meselesi olarak gördüklerini belirten uzmanlar, çeşitli tespitlerde bulundu. En dikkat çeken gelişmeler, suyun 9 yıl içindeki seviyesinin neredeyse yarı yarıya düşmesi oldu.
ACİL ÖNLEM ALINMALI
Gölün kuzey bölümünün Hoyran, güney kısmının ise Eğirdir olarak adlandırıldığını hatırlatan bilim insanları, Eğirdir Gölü'nün 2 kesimini birbirine bağlayan 'Kemer Boğazı'nın en derin noktasında taban kotunun 912,4 metre olduğu, su seviyesi düşüşünün devam etmesi halinde gölün fiziksel olarak ikiye ayrılmasının çok yakın olmasına tespitlerinde yer verdi. Bunun gerçekleşmesi halinde, gölün güney kısmının diğer bölüme oranla daha hızlı kurumasının söz konusu olduğunu vurgulayan bilim insanları, acil önlem alınmasını istedi.
İKLİMSEL DEĞİŞİKLİĞİN ETKİLERİ
Gölde çalışan bilim insanlarından DEÜ Hidrojeoloji Uzmanı Prof. Dr. Celalettin Şimşek, "Eğirdir Gölü'nün iklimsel değişikliğine karşı vereceği tepkiyi ölçmek için 2 yıldır bir çalışma sürdürüyoruz. 18 bilim insanıyla bölgenin jeolojik yapısından tutun hidrolojisine kadar birçok konuyu inceledik. Bölgede iklimsel değişikliğin etkisini görüyoruz. Yağışların uzun zaman içerisinde azaldığını, sıcaklığının arttığını görüyoruz. Sıcaklığın artması göl yüzeyindeki çok miktarda suyun buharlaşacağı anlamına geliyor."
YAĞIŞIN 1,5 KATI KADAR BUHARLAŞMA
"Yaptığımız çalışmalarda; göl üzerine yağışın düştüğü miktarının yaklaşık 1,5 katı kadar buharlaşma meydana geliyor. Bu, çok büyük miktarda bir buharlaşma demek. Ayrıca bölgede çok sayıda kuyu var. Dolayısıyla gölü besleyen yer altı suyunun da seviyesi düşmüş durumda. Bölgede yapılmış olan çok sayıda depolama sistemi var. Bunlar da göle gelen suyu kısıtlıyor. Burada, gölün ilerideki nesillere bırakılması için neler yapabileceğimiz konusunda birtakım çalışmalar yapmış olduk" diye konuştu.
SULAMA İHTİYACI ÇOK FAZLA
Gölde içme ve sulama suyu kullanımının da fazla olduğuna ifade eden Prof. Dr. Şimşek, "Bölgedeki sulama suyu ihtiyacı çok fazla. Bölgede elma yetiştiricisi çok fazla. İçme suyu ihtiyacı gittikçe artıyor. Göl, bölge için tek kaynak diyebiliriz. Bölgenin içme ve sulama suyu buradan karşılanıyor. Dolayısıyla yağışların ve kar kalınlığının azalması nedeniyle göle gelen su miktarı çok azaldı. Ancak çekim çok fazla. Dolayısıyla seviye gittikçe azalıyor. Göle giren 400 milyon metreküplük yağış miktarı varken, 480 milyon metreküplük buharlaşma var. Ayrıca gölden su çekimi de eklenince yıllık 150-200 milyon metreküplük sürekli bir açık çıkıyor. Bu da sürekli seviyeyi düşürüyor. Son tespitlerimize göre 2015 yılından bugüne göldeki su seviyesinde yarı yarıya bir azalma var. Bu 1,8 milyar metreküpe tekabül ediyor" dedi.
3'TE 2'Sİ KADAR SU KAYBETTİ
DEÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Hidrolik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Doğan ise göldeki çalışmalarda çeşitli bulgulara ulaştıklarına dikkat çekip, "Bunların en başında gelen de göldeki dramatik su seviye kaybı ve bunun getirdiği hacim kaybıydı. Eğirdir Gölü'ndeki en etkileyici bilgi, son 9 yılda yaşanan kayıpla ilgili. Eğirdir Gölü, son 9 yılda komşusu Beyşehir Gölü'nün 3'te 2'si kadar su kaybetti. Bu gerçekten çok önemli parametre. Eğirdir Gölü, yüzey alanı olarak Beyşehir'den küçük görünüyor; ama hacim olarak çok büyük bir göl. Türkiye'nin en büyük doğal tatlı su kaynağı. Bununla ilgili alınması gereken önlemler var. Gölün fiziki yapısı kuzeyden güneye doğru uzanıyor. Kuzey tarafı Hoyran, güney tarafı Eğirdir olarak adlandırılıyor."
"DERİNLİK, SU SEVİYESİ İLE BİRLİKTE DÜŞÜYOR"
"Ortada dar bir boğazda birleşiyor. Bu boğazın adı, Kemer Boğazı. Bu boğazdaki su derinliği, su seviyesinin azalmasıyla beraber düşüyor. Çekilme devam ederse 1,5-2 sene içinde göl, fiziki olarak ikiye ayrılacak. Bu da çok tehlikeli. Gölü besleyen kaynakların büyük kısmı yer altı veya yüzeyde olsun hep Hoyran tarafında, kuzeyde. Eğer göl fiziksel olarak ikiye ayrılırsa, güneydeki Eğirdir kısmının su seviyesi kaybı çok daha hızlanır. Sonrasında geri dönülemez bir noktaya gelir. Acilen Kemer Boğazı'nda derinleştirme faaliyeti yapmamız lazım. Bunun çözümü dip taramasıyla tabandaki sedimanların kaldırılması. Kemer Boğazı'nda gerekli derinlik sağlanacak" diye konuştu.
ÇALIŞMALAR VAR
Göl için bütüncül bir hidrolik modele ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Doğan, "Bugüne kadar gölle ilgili yapılan çok güzel çalışmalar var. Çoğu su kalitesi tespitine yönelik olduğu için tam bir hidrodinamik modellemenin yapıldığı çalışma yok. Öncelikle bunun yapılıp, gölle ilgili uygulanacak her şeyin bunun üzerinde denenmesi ve sonra yapılması gerekiyor. Yani kör bir bakış açısıyla değil, bilimin bize gösterdiği etkiyle hareketlerimizi yapmamız lazım. Bir diğeri ise göl yüzeyinden buharlaşmanın çok miktarda olması. Yaz aylarında günde 1 santimetre hatta bu rakamı geçen bir buharlaşma var."
ÇOK BÜYÜK BİR HACİM
"Temmuz, ağustos, haziran, eylül aylarında böyle. Çok büyük bir hacim. Bunu engellemek için önerilerimiz göl üzerinde yüzen güneş enerji sistemleri (GES) yapılması. Hem buharlaşmanın azaltılmasına yardımcı oluyor hem de temiz ve yenilenebilir enerji kaynağı sağlıyor. Bunların aktif hale getirilmesi hatta göl üstü rüzgar sistemleri entegre bir şekilde çalışılması lazım. Bir de gölde yapılmış izleme çalışmaları var. Ama bunlar lokal ve yer yer yapılmış. Yapmamız gereken gölle ilgili sürekli bir izleme ve ölçüm sisteminin hayata geçirilmesi" dedi.
"GÖLDEN AYRI TUTULMASI LAZIM"
Gölü yakından takip edeceklerini kaydeden Prof. Dr. Doğan, "Göle 6 ayda bir değil de ayda bir doktor kontrolüne giden hasta gibi düşünüp, kontrol etmemiz lazım. Çünkü acil müdahaleyi böyle yaparız. Gölü besleyen su havzasında 30'a yakın baraj ve gölet gibi depolama tesisi var. Bunlar zamanında çeşitli amaçlarla yapıldı. Ama şu anda bunların işletilmesinin, gölden ayrı tutulmaması lazım. Bütüncül bir yaklaşımla ele alınıp sürdürülebilir göl, havza, plan, bütçe kurularak gerçekleşmesi doğru olacak" diye konuştu.