KİM YAZDI BUNU? Üzerinden silindir gibi devlet geçen bu nesli tedavülden kalkmadan tanıyın

0:00/ 0:00

Adları hep isimsiz asker abidelerinin altında yazılacak olanlardı. Hayatı tırmalamaktan tırnaklarının içi toz toprak doluydu. Kimi dar gelirli memur, kimi işçi-köylü çocuklarıydı. Her ailede onlardan en az üç dört adet vardı ve dizlerindeki yaralar boyunlarına takılmış madalyaları gibiydi.

Cumhuriyet burjuvazisinin, İstanbul ve Ankara sosyetesinin ağzında gümüş kaşıkla doğan, iyi eğitim aldırılan, hayata 5-0 önde başlayan şanslılarından hiç değillerdi. Şarkıdaki gibi biraz terkedilmiş, biraz küskün ve incitilmiş, yetersiz sevilmiş çocuklardı.

Ama zorluklarla imtihan edilmekten her yıkıldığında ayağa kalkan parlak yıldızlardı o zaman. Yalnızlıklarını öfke ile beslediler. Kavgalarını taç yaptılar başlarına. Birbirlerini vurdular edindikleri ideolojilerle.

Uzatmayayım çünkü böyle bir konu açıldığında söz bitmez.…

Bana bunları yazdırtan, önceki gün geçmiş yılların Türkiye’sinin görüntüleri eşliğinde izlediğim bir neslin hüzünlü hikâyesi.

Aşağıdaki metni okuduğumda “Bu benim” dedim.

1945-1970 NESLİNİ EN İYİ ANLATAN SATIRLAR

Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil...

Peki kim bunlar?

1945 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında, hâlâ 18’lik deli taylar gibi ideallerinin peşinden koşan hesapsız bir nesil…

Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış, şeker çuvalından pantolon, Canik lastikten ayakkabı giymiş, okulda Amerikan süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil…

Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış, hatta hiç bebeklik ve çocukluk resmi olmamış. Hiçbiri kreş, dershane, özel okul görmemiş ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil…

Harp görmüş, darp görmüş. Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş, karakolda sorguda Filistin askısı, cezaevinde isyanla tanışmış. En azı beş ihtilal, altı muhtıra, yedi post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış… En azı ekonomik krizden nasibini almış… Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil... Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla, kendi meşrebine uygun, ahlâkına yakışanı yapmış. 68’liler de 78’liler de bu neslin deli tayları, ipe sapa gelmeyen savaşçıları da bu neslin temsilcileri tarihe adlarını kanları ile yazmıştır…

Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama istisnasız tamamı karşılıksız hesapsız bu vatanı sevmiş… 1945 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim.

Yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış… Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş… Pek çoğu simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarcılık, hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır. Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur. Muhannete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamış. Dik durmuş dikleşmemiş, kendi şahsına münhasır özel bir nesildir… Görevini, sorumluluğunu bilen, onuru için bir pireye yorgan yakan, öfkeli, hırçın, bir acayip nesil bu 1945 ile 1970 yılları arasında doğan dinozorlar.

İyi bakın, kadifeye sarılmış çelik yumruk misali, yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu özel neslin öfkesinden sakının. İyi bakın onlara, çünkü nesilleri tükenmek üzere ve üretimi sonlandı… Kullanım sureleri doldu, tedavülden kalkıyor… Bu nesil neden özel biliyor musunuz? Bu neslin üzerinden silindir gibi devlet geçti, dozer gibi dünya milletleri geçti…

Hayat bu nesli sınadı, ama tüketemedi.

Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi. Dostu için can vermeyi de elindeki son lokmayı paylaşmayı da sadakati de vefayı da bildi…

Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir. Bir o kadar da merttir, hoş görülü ve merhametlidir.  Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetleridir. Onun için 1945 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hâlâ inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge, dede, anneanne, babaanne her neyiniz varsa değerini bilin! Çünkü onlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir… Oturun konuşun, dinleyin, geçmişi öğrenin. Her biri yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır.

Sonra arar da bulamazsınız…