Kitabın ortasından; bırakın bu FETÖ ayaklarını
Aynı yerden start aldılar.
Önce Meclis kürsüsünden Gazi Meclis lafına verdi veriştirdi. Kürsüyü yumruklayarak, “Ne Gazi Meclisi, bırakın bu ayakları” deyiverdi. Çünkü o televizyon başında FETÖ’cülerin darbe kalkışmasını yüreği pır pır ederek “Bu sefer bir şekilde (Canan’cığım!) gidecekler galiba” diye izlerken yardımcısı Özgür Özel dâhil kimi CHP’lilerin de içinde bulunduğu Meclis, FETÖ’cüler tarafından bombalanıyor, bir kısmı harabeye dönüyordu. O FETÖ’cüler bağımsız Türk mahkemelerinde itirafçı olup bu alçakça bombardımanı nasıl yaptıklarını anlatıyorlar ama Kemal Kılıçdaroğlu ikna olmak istemiyordu. Ünlü sorusuyla sayıklar gibi “Böyle bir şey olabilir mi?” demesinin sebebi açıktı aslında. Madem argo başladık Kemal Bey sayesinde, öyle devam edelim:
Çünkü alçakça tezgâhlanan bu FETÖ darbesi ellerinde patlamıştı. O ellerin arasında Kemal Bey’inkiler de var mı bilmiyorum ama yırtındığına bakılırsa yara derin yerden.
Bu yüzden de bombalanan Meclis’e GAZİ unvanı verilmiş olması onu çıldırtıyordu.
FETÖ’cü darbecilere direnen, bu uğurda 252 şehit veren halkımıza ve binlerce gazimize öyle öfkeli ki önceki günkü konuşmasında olduğu gibi “Köprüde askerlerimizin boğazını kestiler” yalanını; bu alçak, namussuz FETÖ yalanını dillendirmekten çekinmedi.
Darbe başarısızlığa uğradı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylediğinde hepsini çıldırtan şu sözüyle zıvanadan çıktılar:
“50 yıllık birikimleri bir gecede berhava oldu.”
FETÖ’cüler ve onların borazanlığını yapan siyasetçiler bir yandan “Askeri öğrencilerin masumiyeti” yalanı, diğer yandan “Kontrollü darbe” soytarılığıyla şehitlerimizin ailelerinde “Çocuklarınız, eşleriniz boşuna öldü” algısını yaratmaya çalışıyorlar.
Aynı yerden talimatlandırılıyorlar. ABD, Ortadoğu, Kafkaslar ve Akdeniz’deki yayılmacılığı için engel gördüğü Tayyip Erdoğan’ı devirmek için öne sürüyor hepsini.
FETÖ’nün bombaladığı Meclis’e GAZİ unvanını çok gören ve bundan büyük rahatsızlık duyan CHP Genel Başkanı 14 Aralık tarihinde ABD’den sonra en sevdiği ülkelerin başında gelen Almanya’da olacak. Çok ilginç bir zamanda gidiyor. Çünkü Almanya, iki gün önce düzenlenen operasyonla bir darbe girişimini önleyip 54 kişiyi gözaltına aldı. 1871 Alman İmparatorluğu’nu örnek alarak örgütlenen aşırı sağcı olduğu belirtilen yapılanmanın başında hanedan üyesi bir Prens var. Binlerce mensubu bulunan örgütün mensupları, kendilerini Alman İmparatorluğu vatandaşı (Reichsbürger) olarak görüyor ve mevcut Almanya'yı meşru bir devlet olarak tanımıyor. Hatta Almanya’nın hâlâ askeri işgal altında olduğuna inanıyor. Yalan da sayılmaz, 40 bine yakın Amerikan askeri var Almanya’da. Örgüt silah kullanmaya hazırmış ve 2 bin 100 militanı ile Alman Federal Meclisi Bundestag’ı basacakmış. Bu yüzden grubun üyeleri terör örgütüne üye olmaktan yargılanacakmış. Ne ilginç değil mi? Almanlar darbe yapmamış, eline silah almamış adamlara terörist diyor, yüzlerce insanımızı katletmiş, Meclis bombalamış FETÖ’cü katillere siyasi sığınmacı statüsü veriyor. Onlar Bundestag’ı bassaydı ve en ufak bir zarar verseydi önce Kılıçdaroğlu bir “Geçmiş olsun mesajı” yayınlar ve ne kadar üzüntülü olduğunu bildirirdi Alman dostlarına.
Twitter’dan çağrı yaptım. Buradan da yineliyorum. Darbe operasyonu yapılan örgütün 21 binden fazla mensubu varmış. Ola ki aralarından bazıları tutuklanacağı korkusuyla Türkiye’ye gelirse bence sığınma hakkı ve oturum izni verilsin. Almanya’nın yaptığı gibi “siyasi sığınmacı” olarak kabul edilsin. Zaten bir terör eylemi de yapmış değil adamlar. Alman polisi “yapacaklardı” diyor.
GAZİ MECLİS Kılıçdaroğlu’nun hedefindeydi. Ama sistematik olarak yapılan bir algı operasyonu daha var; beslenmeyle ilgili.
Tam bir CIA-FETÖ co-production’u ve aplikasyonu.
Bu uygulamayı eline alan Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz haftalarda aslında verdi işareti bir konuşmayla.
Okullarda beslenme yetersizliği ve açlıktan bayılan çocuklar olduğunu söyledi.
Kimdi o çocuklar, neredeydi? Belirsiz. Figüran çıkarsalar olmayacak çünkü ekranlara çıkardıkları tüm “fakir ve yoksullar”ın hepsinin katı, yatı, yurt dışı gezisi, kebapçılığı ortaya çıktığı için artık korkuyorlar bir tane artist bulup konuşturmaya.
Amerika’nın Sesi (VOA) adlı yayının son zamanlarda yayınladığı haberler bire bir CHP mecralarında dile getiriliyor. Üstelik aynı kalıplarla. Arka arkaya dört Caps’e yer vereceğim aşağıda. Yorumu siz yapın:
Amerika’nın Sesi yeni bir chapter daha açtı dün. Bu kez hedefinde üniversite öğrencileri vardı.
Onun kuyruğuna takılacaklar kim olacak bekleyin. CHP olmazsa İYİ Parti, o olmazsa Ali, o da olmazsa Ahmet… Beğen beğen al.
Bir bilgiyle tamamlayalım. Türkiye'de millî gelirden en fazla pay alan yüzde 20’lik grubun geliriyle en düşük pay alan yüzde 20’lik grubun geliri arasında kaç kat fark olduğu konuşulup durulur ve Türkiye’de zengin ile yoksul arasındaki “uçurum”u anlatmak için. Buna Gini katsayısı deniyor. 1994 yılında 11,9 kat, 2006'da 9,6 kat.
Bu katsayı 2021 yılında 7,6'ya gerilemiş durumda.
Bu katsayı hesabına sosyal yardımlar ve hane halkının çeşitli gider kalemlerindeki destekleri ilave ettiğinizde emin olun tablo çok daha farklı olacaktır. Şu kadarını söyleyeyim; Türkiye’de sağlıkla ilgili harcamalar OECD ülkelerinin tam 8’de biri.
Buradan pay biçin.