Kurt, sürüyü ve çobanı hesaba katmaz
2016 Ağustos ayı, Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük askeri operasyonları yapıldı.
Ordumuzdan ABD'nin uzantıları temizlenmiş, komuta kademesi FETÖ'den arındırılmış, böylece dev operasyonlar başlamıştı.
Kurt, artık savunmaya değil saldırıya geçmişti.
Çünkü ordusu büyük oranda gerçek askerî yöneticilerden oluşuyordu.
Çünkü artık elinde yerli ve milli yazılıma sahip silahlar vardı.
Kurt saldırmaya karar vermiş ise ne sürüyü hesaba katar ne de çobanı!
“Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” sözü böyle bir karar atmosferinde ortaya çıktı.
Cumhur İttifakı da bu atmosferin siyasi yansımasıdır.
Türkiye kendini savunmak ve düşmana saldırmak için hiç kimseden izin almadı. Sürüyü de maşayı da maşa tutan eli de biliyordu; ama bunları kaale almayıp hedefine yürüdü.
Türkiye'de en büyük sorun 1990'lı yıllarda "irtica" yani “hayali ve uydurma bir gericilik” olarak görülüyordu.
Kırmızı kitaplar maalesef halka karşı, milletin evlatlarına karşı kullanıldı.
Türkiye'yi o yıllarda resmen durdurdular.
Bugün Türkiye'nin en büyük sorunu şayet ekonomi ise buna bir yerde olumlu bakarak "iyi ki en büyük sorun terör değil" demek gerekiyor.
Çünkü ekonomi sorunu hallolur.
Çalışırsınız, çabalarsınız, tüm yöntemleri denersiniz.
Siz başarılı olamazsınız bile sizden sonrakiler başarılı olabilir.
Ama terör öyle değil!
İşin içinde ölüm var, zulüm var.
Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’ye gelince; onlar idealleriyle yaşayan liderler.
Başkan Erdoğan ekonomik savaşı kazanmadan bu işi bırakmaz! Birçok işte başarılı oldu, Allah nasip ederse ülkemizi ekonomik düzlüğe de çıkaracaktır.
"KILIK KIYAFET"
28 Şubat dönemi geçmesine rağmen "sendrom" olarak zihinlerde bıraktığı izler hala geçmedi.
Mezuniyet törenine gelen öğrenciler açık giyindikleri için değil 2012'den beri yürürlükte olan yönetmeliğe uygun giyinmedikleri için okula alınmamış.
Müdürün suçu yok.
"Yönetmelik değişsin" diyen varsa onu konuşalım.
Mesela; şortla, atletle de okula gelinebilir maddesi konmasını isteyenler olabilir.
“O kadar da değil canım?” diyecekler.
Madem o kadar değilse cevap verin; ne kadar?
Bunun bir ölçüsü olmayacak mı?
“Allah'ın ayetleri ve emirleri hiçbir yasayla, kanunla, yönetmelikle engellenemez" diyorduk. 28 Şubat’ta talebimiz açık ve net buydu.
Başörtü ve açık giyinme mevzusu birbiriyle karşılaştırılamaz. Bunlar birbirinin muarızı eylemler değil ve hakikatin çarpıtılmasına yol açar.
Eğer okullarda; "Çocuklar şortla derse girebilir" talebiniz varsa açıkça söyleyin.
Mevcut yönetmelikte olan "Kısa kollu gömlek ve tişörtle okula giremez" yerine ne konmalı?
"Özgürlüğe sınır konamaz" diyorsanız insanların çırılçıplak dolaşmalarına da karışmayacaksınız ve sınır koymayacaksınız. Aksi takdirde bunun da bir sınırı olduğunu kabul edeceksiniz.
Demek ki her şeyin bir toplumsal ölçüsü var.
Okula alınmayan çocukların, başörtü zulmü dönemiyle veya şeriatla alakası yok!
2012'den beri yürürlükte olan yönetmeliği değiştirmek istiyorsanız da buyrun konuşalım.
Konuşmakta beis yok.
"Çocuklar şortla da atletle de okula gelsin" diyecek bir toplum isek zaten öyle yönetilir ve ona göre "yönetmelik" yaparız.
Neye layıksınız öyle yönetilirsiniz.
Ama bir ölçü olacaksa da o vakit çıkıp "Sınır koymayın" demeyeceksiniz.
Çağdaşlık “kıyafetle olmaz.
Başı açık biri takva yönünden başı örtülü herhangi birinden üstün de olabilir, tam tersi de olabilir. En iyisini Allah bilir.
İdeal olan ise Allah'ın Kuran-ı Kerim'de buyurduğu emir ve yasaklarına harfiyen uymaktır. Mümin erkekler de kadınlar da bu emirlere uyacak.
Kaldı ki İslam'ın en büyük emri doğruluktur.
Doğru olacağız, insanları aldatmayacağız.
Namaz, zekat, oruç ibadetleri de temel ibadetlerdir.
Müslümansak bunları yapmakla yükümlüyüz. Bunun siyasetle falan hiçbir bağı yok.
Hesap günü çok çetin olacak.
Ben onun bunun kıyafeti, ibadeti ile değil kendi hesabımla meşgul olacağım. Ama hak hakikat bildiğimi ve doğrusunu söylemekten de asla çekinmem.
SON SÖZ: Allah mekânımızı cennet eylesin. "Allah'ım tekrar dünyaya gönder de iyi işler yapalım" dedirtmesin.