Kurye Muharrem’in piyanosu…!

O viral görüntü sosyal medyada yayıldığında hepimiz mest olduk. 

Paket getiren kurye çocuk, piyanoyu görünce, “Çalabilir miyim” diyor… 

Ve geçiyor piyanonun başına… 

Mozart’ın Türk Marşı’nı kusursuz çalmaya başlıyor. 

O kadar coşkulu, o kadar tutku dolu çalıyordu ki görüntüler yayınlandıktan birkaç saat sonra ülke gündemine oturdu. 

Sonradan ismini de öğrendik. 

Muharrem Can İncir…! 

Üniversite öğrencisiymiş. 

Yan gelir olsun diye son bir aydır “Getir” firmasında kuryelik yapıyormuş. 

Böyle birdenbire gündem olunca “Getir” firması da harekete geçti. 

Muharrem’e destek olacağını açıkladı. 

*** 

Peki biz bir piyano dâhisi mi kazandık? 

Bir viral video sayesinde büyük bir yetenek mi keşfettik? 

Genç Muharrem piyano eğitimi almadığını, internetten defalarca çalarak Türk Marşı’nı çalmayı öğrendiğini açıkladı. 

Kaç kez çalmak için denedi Türk Marşı’nı? 

10 kez, 50 kez, 100 kez…?

Bilmiyoruz. 

Ama çalışmasının sonucunda başarılı oldu. 

Şu soruyu sormak da bize kaldı… 

Yetenek mi, çalışma mı? 

***

Pandemideki sivri tahminleriyle linç yiyen Doç. Dr. Oytun Erbaş hep şunu söylerdi:

“Yetenek yoktur, çalışma vardır.” 

Kulağa hoş gelmiyor değil mi? 

Ama Oytun Hoca bu tezini “10 bin saat” kuralıyla açıklardı.

“Herhangi bir beceriyi 10 bin saat tekrar ederseniz onu kusursuz yapmaya başlarsınız.” 

Yeni bir dil mi öğreneceksin? 

10 bin saat çalış bakalım ne oluyor? 

Keman mı çalmak istiyorsun… 

10 bin saat çalış bak bakalım kemanı ağlatıyor musun? 

Mobilya ustası mı olmak istiyorsun? 

10 bin saat… 

***

Hiç kuşkusuz 10 bin saat ortalama bir rakam… 

Zekâna göre bu daha da kısalabilir. Kimi dokuz bin, kimi sekiz bin saatte ustalıkla yapmaya başlar. 

Zekâ öğrenme süresini kısaltır. 

Zaten Oytun Hoca’da tezini ikinci bir cümleyle besliyordu: 

“Yetenek yoktur çalışma vardır. Zekâ sadece süreyi kısaltır.” 

***

Evet, hiçbirimizin kulağına hoş gelmiyor bu cümle… 

Çünkü hepimiz “yetenek Tanrısına” inanırız… 

“Benim bu konuda yeteneğim yok…” 

“Benim kızım bu konuda çok yetenekli…” 

Veya “Oğlum süper bir yetenek…”

Bu cümleler hep disiplinli ve kararlı çalışmayı reddeder.

Yeteneğin varsa yaşadın… Yoksa işin zor… 

Hiç olur mu böyle şey… 

***

Sovyet deneyi bize bunun aksini ispatladı. 

1940-41 yıllarında Sovyet Rusya’da bir eğitim metodu uygulanmaya başlandı. 

Buna göre bazı meslek grupları belirlendi. 

Doktorluk… Mühendislik… Uzay bilimleri… Müzisyenlik…

Sonra rastgele köylerden çocuklar toplanarak eğitime alınmaya başlandı. 

Yani bir köye gidiyorlar… Oradaki çocukları alıp doktor olmak üzere eğitime ve çalıştırmaya başlıyorlar. 

Diğer köyden ise mühendis… Diğeri görsel sanatlar…

Tabii söylememe gerek yok… Sert Sovyet disipliniyle yetiştiriliyor çocuklar. 

1950’lerin sonundan itibaren sonuçlar görülmeye başlandı.

Hiçbir özelliğine ve yeteneğine (!) bakılmaksızın toplanan köy çocukları sıkı ve bol tekrarlı çalışmanın ardından o mesleğin en başarılı ismi olmayı başardılar. 

Ülkenin en yüksek puanlı doktoru, mühendisi, astronotu o köy çocukları arasından çıktı. 

Oysa çocukların hiçbir özelliklerine bakılmamıştı. Ne annelerinin IQ suna ne babalarının eğitimine… 

Sadece… 

Sıkı bir disiplin… Bol tekrarlı binlerce saatli çalışma… 

Hepsi bu… 

***

Bunu kendinizde de deneyebilirsiniz…

Tutkuyla yapmayı sevdiğiniz bir uğraşı tam 10 bin saat tekrar edin…

Bakalım sonuç ne olacak?