Mansur Yavaş “Adayım” dedi ama "CHP” demedi çünkü…
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları sırasında akşam sıcak bir haber geldi.
Mansur Yavaş, Ankara’dan bir kez daha belediye başkanı adayı olacağını ilan etti.
Tam o dakikalarda Farklı Açılar’da canlı yayındayız.
Başladık konuklarla Yavaş’ın açıklamasını yorumlamaya…
İlk dikkatimizi çeken Yavaş’ın adaylığını ilan ederken partisinden yani CHP’den hiç söz etmeyişiydi…
“Nasip olursa herkesin belediye başkanı olmaya devam etmek istiyorum” diyordu Yavaş ama “Partim takdir ederse, Genel Başkanımız ve parti meclisi uygun görürse…” gibi ifadeler kullanmıyordu.
Gazeteci Gürkan Hacır bu durumu eleştirdi.
Yavaş’ın parti disiplinine aykırı, özerk bir tavır aldığını savundu.
Peki Yavaş neden “Adayım” dedi ama “CHP’den” demedi?
Demedi çünkü…
Muhalif seçmenin CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na duyduğu öfkenin farkında…
Demedi çünkü…
Siyaset üstü davrandıkça kendisine olan desteğin arttığını biliyor.
Demedi çünkü…
Partisine değil halka yaslanmak istiyor, CHP ve İYİ Parti’nin ötesinde bir popülaritesinin olduğunun farkında…
Demedi çünkü…
İttifaklar nasıl belirlenecek, Akşener, Kılıçdaroğlu ile el sıkışacak mı belli değil…
Demedi çünkü…
CHP’nin kendisinden daha güçlü bir aday bulamayacağının özgüvenini taşıyor…
Demedi çünkü…
Kılıçdaroğlu’nun seçimden önce iki başkanın iradesine ambargo koyan üstenci tavrından rahatsız…
Son birkaç ayda yaşananlara bakınca bütün bu başlıklarda haklı olduğunu da kimse inkâr edemez…
KILIÇDAROĞLU ULUSALCILAR YÜZÜNDEN Mİ KAYBETTİ?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu seçim yenilgisine dair yeni bir değerlendirme yapmış.
Posta Gazetesi’nden Oral Çalışlar’a verdiği röportajda ulusalcı CHP’lilere vermiş veriştirmiş.
Öncelikle Saadet, DEVA, Gelecek ve Demokrat Parti’ye dağıtılan 39 milletvekilliğine kızılmasının haksızlık olduğunu iddia etmiş.
“Yüzde 25’ten yüzde 50’ye çıkabilmemiz için gerekliydi” demiş.
Sanki seçim sonucunda CHP’nin oyu yerinde saymamış gibi yaptığının doğru olduğunu savunmuş.
“Bazı ulusalcı seçmenler bu propagandanın da etkisiyle aşırı milliyetçi seçenekleri tercih etti. Bu aday listelerine gösterilen aşırı tepkilerden, kararsız muhafazakârlar olumsuz yönde etkilendi. ‘Ulusalcılar iktidara gelirse yeniden eski günlere dönebiliriz korkusu’ ile oylarını dönüp tekrar Erdoğan’a verdiler” demiş.
Yani Kılıçdaroğlu ulusalcılara hem CHP’ye oy vermedikleri hem de endişeli muhafazakârları korkutup kaçırdığı için kızmış.
Kemal Bey kusura bakmasın ama seçim yenilgisini kendisi dışındaki her şeye bağlamaya çalışarak gerçeklerden kaçamaz.
Kılıçdaroğlu seçimi ulusalcılar yani daha doğrusu Atatürkçüler yüzünden kaybetmedi, onları bile CHP’den uzaklaştıracak kadar yanlış politikalar uyguladığı için kaybetti…
Millî meseleler konusunda artan hassasiyetleri dikkate almadığı için kaybetti…
PKK’dan kendisine destek açıklamalarına, “Aman HDP’li seçmen küsmesin” diye gür sesle itiraz etmediği için kaybetti…
Sürekli hesaplaşma vurgusu yapmasının endişeli muhafazakârları tedirgin ettiğini fark etmediği için kaybetti…
Kazanma ihtimali en riskli olan adayın kendisi olduğu gerçeğine kulak tıkayıp “İlla ben” dediği için kaybetti…
Bu maddeler böyle uzar gider…
Ama Kemal Bey’in kendisiyle yüzleşmeye niyeti yokken biz niye kendimizi yoruyoruz ki?
PARKLARDA İÇKİ YASAĞI
Dünyada Central Park gibi başka parklarda da içki içilmesi yasak, doğru…
Tek tük de olsa alkol aldıktan sonra taşkınlık çıkaranlar oluyor, doğru…
Normal şartlarda alkol tüketimine uygulanan kısıtlamalar halk sağlığı içindir doğru…
Fakat…
Türkiye’de bu konu bir kutuplaşma meselesine dönmüşken…
Alkollü içeceklere getirilen aşırı yüksek vergiler nedeniyle restoranlarda tüketmek çok zorlaşmışken…
Alkol yasağı denilince bir kesim kendi hayat tarzına müdahale edildiği duygusuna kapılarak inanılmaz mutsuz oluyorken…
Seçimin ardından ülkede özgürlükler artar mı diye beklerken…
İstanbul Valiliği’nin içki yasağı genelgesi gereksiz ve zamanlaması yanlış bir açıklamaydı.
Sanırım kendileri de bunu fark etmiş olacak ki, “Bizim yeni bir kararımız yok. Kendi halinde içkisini içen vatandaşa herhangi bir yaptırım uygulanmıyor. Genelgede bir yasaklama söz konusu değil” diyerek durumu yumuşattılar.
İyi ki de böyle yaptılar…