Mevlüt Çavuşoğlu: "Esad, Erdoğan'la şerbet içecekken başka ülkenin suyunu içiyor"
24 Ağustos 2016, Fırat Kalkanı Harekâtı…
Bugünkü tüm süreç, “işte tam o gün” başladı.
2024’ün başında elime “çubuk” alıp ekranda Suriye’deki durumu anlattığımda birileri istihza ederek işi sulandırmıştı. Çünkü ben yetkililerden aldığım bilgilerle Türkiye’nin çok daha derin harekâtlar yapacağını ve sürecin “vekâlet savaşı” olarak cereyan edeceğini duyurmuştum. Türkiye’nin Suriye’de “33 kilometre” derinliğe indiğini, bu alanda Türk askeri olduğunu ve sahanın daha derine ineceğinin askerî olarak planlandığını duyurmuştum. Elbette devlete ve millete zeval vermeyecek kadarını…
Yılların Ahmet Hakan Coşkun’u bile gaza gelip; “Hacı Yakışıklı, azıcık heves ettiyse elinde çubuk harita başına geçemez mi?” diye Hürriyet’teki köşesinde yazmıştı. Ne oldu sevgili Ahmet Hakan, benim Manhattan yoldaşım… Ben orada bir “uzman gibi” değil, kaynaklarından aldığı bilgileri aktaran bir gazeteci olarak konuştum. Aslında sen dinlemeyi severdin, ama bazen böyle bilip dinlemeden de yazdığın oluyor demek ki! Yine de seni severim Ahmet’im, Hakan’ım, Coşkun’um…
Süreç içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Esad’la görüşebiliriz” dedi. Aslında bu son çağrıydı. Başkan Erdoğan daha önce Fetullah Gülen’e de “Ülkene dön” diyerek son çağrıyı yapmıştı, ama o dinlemedi. Devlet Bahçeli’nin “Öcalan TBMM’de DEM Grubu’na gelsin” ifadesinin bu yönüyle “son çağrı” olduğunu da söyleyebilirim.
Esad bu son çağrıyı tıpkı FETÖ’nün yaptığı gibi cevapsız bırakmış, hatta “Erdoğan ile neden buluşayım, şerbet içmek için mi?” şeklinde ciddiyetten uzak bir tavır sergilemişti.
Elbette 2016’dan beri gelen bu sürecin çok önemli aktörleri de var.
“MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU O DÖNEMİ ANLATTI”
Sürecin en büyük aktörlerinden birinin önceki dönem Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu olduğu herkesin malumudur.
Sahayı da süreci de çok iyi bilen, devletimizin en başarılı isimlerinden Sayın Mevlüt Çavuşoğlu şu anda hem “Antalya Milletvekili” hem de “NATO Parlamenter Asamblesi Türk Delegasyonu Başkanı” olarak görev yapıyor.
Kendisiyle meclisteki makamında sohbet ettik.
“ESAD’IN DIŞİŞLERİ BAKANI MANTIKTAN UZAKTI”
Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriye sürecine dair son değerlendirmeleri şu şekilde:
-2016’da İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesi çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı, MİT, Milli Savunma Bakanlığı gayretleriyle ve Cumhurbaşkanımızın koordinasyonunda Rusya ve İran’la da görüşerek sahada ateşkes sağlanmıştı.
-Siyasi süreç ilerletilecekti. Bunun kararını o zaman almıştık.
-ASTANA sürecinin ilerlemesi için Anayasa Komisyonu kuruldu. Anayasa için oturuldu, ama bir madde bile görüşülemedi. Esad rejimi hiçbir masada netice vermedi.
-Ateşkes aslında bir siyasi zemin oluşturmuştu. Rejim burada siyasi sürecin ilerletilmesine hiç sıcak bakmadı. Bütün müsbet görüşmelerimize rağmen rejimden olumlu adımlar gelmedi.
-En önemlisi saldırıların durmasıydı ama sivillere saldırıları durdurmadılar.
-Suriye halkı rejimin etkili olduğu yerlerde de hizmet göremedi. Sefalet, işkence devam etti. Dikkat ederseniz en fanatik destekçileri bile muhaliflerin ilerleyişine direnmedi.
-2016 sonrası ve 13 yılın sonunda rejim tarafından fırsatlar kullanılmadığı gibi daha karmaşık hale getirdiler.
-Esad’ın kaçırdığı en önemli fırsat Cumhurbaşkanımızın uzattığı el idi. Biz önceden görüşmeler yaptık, bizden sonra da Hakan Fidan Bey bu gayretleri devam ettirdi. Türkiye ile işbirliğine hiçbir dönem yanaşmadılar. Bizimle teröre karşı işbirliği yapsaydı siyasi süreç ilerlerdi. Rejim yaptığı hatalarla kendi sonunu hazırladı.
-Beşar Esad, Erdoğan’la şerbet içecekken şimdi başka ülkenin suyunu içiyor, başka ülkenin ekmeğini yiyor.
-İSRAİL: Gazze’de zulme devam etmesi, Lübnan’a ve Suriye’ye girmesi amacın HAMAS veya REHİNELER olmadığını gösterdi. Esas olarak iki amaçları var. Birincisi Gazze ve Batı Şeria dâhil göçe zorlayıp tüm sahayı almak; ikincisi komşu ülkelerin topraklarına yayılmak.
-İSRAİL YAYILMACILIĞI: Sadece Türkiye değil, diğer ülkeler de yani Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan ABD, Rusya ve özellikle Arap ülkeleri etkili adım atarlarsa “zulüm ve yayılma” engellenir. İsrail işgalinin sona ermesi gerekiyor. Her şeyi Türkiye’den beklememek gerekir.
-İSRAİLLE ANGAJMAN: Golan Tepesi’nin Suriye ve İsrail arasında çözümü için daha önce Türkiye gayret sarf etmiştir. Küçük ayrıntılar kalmıştı. Cumhurbaşkanımız ara bulucu olmuştu. Son noktaya gelince İsrail anlaşmadan saldırılarla kaçtı. Niye çözüme yanaşmadığının sebebini bugün görüyoruz.
-SURİYE DIŞİŞLERİ BAKANI FAYSAL MİKDAD GÖRÜŞMESİ: Esad şart koşuyordu. Dışişleri Bakanı da bana Moskova’da söylemişti. “Siz önce bizim topraklarımızdan çekilin, ondan sonra biz sizinle görüşelim” diyordu. Ben de kendilerine, “Diyelim ki biz buradan çekildik. Peki, siz buraları kontrol etme gücüne sahip misiniz?” sorusunu sorarak bunun mümkün olmayacağını söyledim. Esad’ın Dışişleri Bakanı, “Tabiiki…” diyordu ama inandırıcı gelmiyordu, kendi söylediğine kendisi de inanmıyordu. Ben de buralara ABD’nin de desteklediği PKK ve YPG’nin geleceğini, bunun da Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve bizim güvenliğimize doğrudan tehdit oluşturacağını defalarca söyledim. Bunları bile anlayabilecek mantıktan uzak bir yaklaşımları vardı. “Şerbet mi içeceğiz?” yaklaşımı da aynı mantıksızlık ve ciddiyetsizliğin göstergesidir.
SURİYELİLERİN DÖNÜŞÜ: Suriye’nin sınır ve toprak bütünlüğünü savunan tüm ülkelerin sadece İsrail işgaline değil, PKK/YPG işgaline de karşı çıkması, bize destek vermesi ve yapıcı davranması gerekir. Geçici sığınmacıların dönmesi için yeniden inşa süreci başlayacak. Türkiye’nin çabalarına destek olunmalı. Suriyeliler’in dönmeye başladıklarını görüyorum. Türkiye’ye müteşekkirler. Sadece Türkiye’dekiler değil, Amerika ve Avrupa’da yaşayan Suriyeliler’in de ülkelerine dönmek istediğini biliyorum, bu yönde talepler sıkça geliyor.
SON SÖZ: Sayın Çavuşoğlu’nun verdiği bilgiler çok önemli… Benim sahada gördüğüm kadarıyla da Misak-ı Millî nihayet BOP’un etkisini kırdı. Devran döndü. Türkiye’nin “arka plandaki yerli ve milli yol haritaları” zannedilenden çok büyük, bekleyin! Biz bilgi aktarırken “bunlar hayal” diyenler, aktardıklarımız gerçekleşince de “Bunlar ABD’nin işi” diyerek kendi ülkelerinin güçlü olmasına inanmıyorlar; çünkü istemiyorlar. Esad da süreci doğru okuyamadı ve bugün artık bir ülkesi yok!