Millet İttifakı'nda heyecan nasıl bitti; soğan 15 Mayıs'ta 10 liraya nasıl düşecek?

0:00/ 0:00

Sırf Parlamenter Sistem için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı konuşlananların neden, Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin revize edilmesini talep etmedikleri sorusunu hiç kendinize sordunuz mu?

Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de Bülent Ecevit hariç, tüm liderlerin hayali olan Başkanlık Sistemi (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi) ile Türkiye’yi tanıştırdığında, bu sistemin ilk uygulamasının ardından, aksayan ya da eksik kalan yönlerinin revize edilmesi gerektiğini hiç düşünmemiş olabilir mi?

Elbette hayır. Erdoğan dün seçim beyannamesini açıklarken de bu düşüncesini ortaya koydu.

1960-2002 yılları arasında 40’tan fazla hükümet kurulmasının ve neredeyse her yıl hükümet değişmesinin Türkiye’yi istikrarsızlıklardan başka bir yere götüremeyeceğini bilen tek kişi Erdoğan değildi. Mehmet Ali Bayar’ın Abdulkadir Selvi’ye aktardıklarına göre; Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığı döneminde, Başkanlık Sistemi'ne geçiş için kendilerine bir rapor hazırlatmıştı.

Turgut Özal ise Cumhurbaşkanlığı döneminde Mehmet Ali Birant’a neden Başkanlık Sistemi gerektiğini anlatırken, yarı başkanlık yerine Amerika’ya benzer ama kendi dinamikleri olan bir sistemi arzuladığını anlatmıştı. Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’ın arzusu da bir gün Türkiye’nin Başkanlık Sistemi'ne geçmesiydi.

Erdoğan, Türkiye’yi Başkanlık Sistemi'ne götüren referandumdan iki yıl önce yaptığı bir konuşmada, “Başkanlık Sstemi'ndeki ısrarımızın temel sebebi istikrar ve güven ortamına yapacağı güçlü katkıdır” diyor ve ekliyordu: “ Bu milleti 1940’ların milli şef uygulamalarına, 1070’lerin ve 1990’ların koalisyon günlerine layık görenler tabii ki Başkanlık Sistemi'ne karşı çıkarlar. Biz Türkiye bir daha o günleri yaşamasın diye Başkanlık Sistemi istiyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Mayıs seçim beyannamesi konuşmasında Başkanlık Sistemi konusunu bir kez daha gündeme getirdi. Erdoğan, seçimlerden sonra Türkiye’nin Başkanlık Sistemi'ni revize ederek yoluna devam edeceğinin altını çizdi. “Neden şimdi değil” ya da “Neden daha önce bu revizyon yapılmadı?”

Aslında Cumhurbaşkanı, bu revizyona 2018’den itibaren iki ayrı konuşmasında dikkat çekti. Geçen yıl yaptığı konuşmada da seçimden sonra bu konunun ele alınacağı vurgusunu yaptı. Türkiye’nin özellikle “varlık-yokluk” tünelinden geçtiği, ABD destekli 15 Temmuz kalkışmasından sonra Başkanlık Sistemi'ne geçerek istikrara, FETÖ ve PKK ile mücadeleye dönük hızlı ve etkili kararlar alıp uygulaması, Türkiye’nin bekası açısından son derece önem arz ediyordu. Bunun farkında olan MHP ve lideri Devlet Bahçeli de hem Başkanlık Sistemi'ni hem de bu sistemin Cumhurbaşkanı’nı tesadüfen destekleme kararı almadı. Erdoğan ve Bahçeli el ele vererek, Türkiye’yi Karabağ’da savaşacak, Suriye ve Kuzey Irak’ta PKK/PYD’ye nefes aldırmayacak, kendi İHA-SİHA’sını, kendi tankını, helikopterini kendi savaş uçağını, kendi uçak gemisini yapacak noktaya getirdiler.

Erdoğan’ın, sadece Parlamenter Sistem’e geçiş için bir araya geldiklerini iddia eden Millet İttifakı’na karşı, “Sistemde revizyon” vurgusu yapması, “Bu sistemin hiç mi aksayan yönü yok” diyen iyi niyetli kitleler için doğru bir hamledir. Sistemin aksayan yönlerini, Erdoğan’dan daha iyi kimsenin görebileceğini sanmıyorum. Cumhurbaşkanı’nın hayali de yüzde 100 sivil, yeni baştan bir anayasa olduğuna göre, anayasayı değiştirecek meclis çoğunluğunda Türkiye’nin önü daha da açılacaktır.

Cumhurbaşkanı AK Parti iktidarının neden devam etmesi gerektiğiyle ilgili de şu önemli cümleyi kurdu:

 “Şimdiye kadar yapılanlar koruyucu reformlardı, bundan sonra yapılacaklar tamamlayıcı reformlar olacak.” Yani, Cumhurbaşkanı; “Yaptıklarımızı tamamlamak için bir kez daha yetki istiyorum” dedi.

MİLLET İTTİFAKI HEYECANINI NEDEN KAYBETTİ?

Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı adaylığı ısrarıyla gündemde kalmayı başaran ve oylarını artıran (anketlere göre) İYİ Parti, son anketlerde oy kaybına uğramış görünüyor. Akşener’in Masa'dan kalkıp, geri dönmek zorunda kalışı, “Kazanamaz aday” dediği Kılıçdaroğlu’na “Evet” deyişi, İYİ Parti’de seçime dönük heyecanı neredeyse ortadan kaldırdı. Yavuz Ağıralioğlu’nun istifasıyla, ülkücü-milliyetçi tabanı da kaybetme korkusu, Akşener’i son grup toplantısında avuç avuç mermi serptiği konuşmaya sürükledi. Ancak o konuşma da kaybedilenleri toparlamaya yetmedi. Diğerlerine göre daha yeni bir partinin 35 milletvekilinden 25’ini listelere koymaması ise anlaşılır gibi değildi.

CHP’de ise, Saadet, Gelecek, DEVA ve Demokrat Partili isimlerin konulduğu listelerle ilgili kıyamet kopuyor. CHP’liler, Çankaya’da Sadullah Ergin’e, İstanbul’da Cemal Engiryurt’a neden oy vermek zorunda kaldıklarını sorguluyor. Saadet, DEVA ve Gelecek Parti tabanlarında ise seçim heyecanı, CHP listelerinden girme kararıyla sıfırlandı. Milli Görüş geleneğine mensup partililerin sahaya çıkıp CHP için oy istemeleri ne kadar mümkün?

Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın AK Parti ve MHP tabanından oy almaları mümkün ama bu iki isim en fazla oyu, CHP ve İYİ Parti’deki kararsızlardan ve rahatsızlardan alacak.

Cumhurbaşkanlığı seçimi birinci turda sonuçlanırsa, ipi göğüslemeye yakın aday Erdoğan’dır. Seçimin ikinci tura kalma olasılığı da elbette var. Ama ikinci turda Erdoğan’ın tarihi bir farkla Cumhurbaşkanı seçilmesi de pekâlâ mümkün. Muharrem İnce, ikinci turda Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini açıklasa da bu gönülsüz bir destek olacak ve meydanlara inip Kemal Bey’e oy istemeyecek. Sinan Ogan ve Ümit Özdağ’ın ikinci turda Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması ihtimal dahilinde değil. İYİ Parti’de Kılıçdaroğlu’na oy vermeyecek kitlenin ikinci turda Erdoğan’a oy vermemesi için bir sebep var mı? Sonuç olarak, Millet İttifakı’nın tek reel söylemi, “Soğan 30 lira olur mu” cümlesi. Evet, soğan 30 lira olmaz ama bu milletin patates-soğan fiyatlarından daha fazla önemsediği değerler olduğunu da unutmamak gerek. Bu millet soğanın neden 30 lira olduğunu da seçimden sonra 10 liraya düşeceğini de çok iyi biliyor. Son bir aydır soğanları stoklayanlar, çöpe dökenler seçimden sonra bedava soğan dağıtmak zorunda kalacak.

 Muhalefet partilerinin vaatlerde bulunması siyasetin doğasında var. Önemli olan bu vaatleri gerçekleştirebileceğinize ikna etmek, inandırmak. Erdoğan’dan daha çok iş yapabileceğinize ilişkin örnekleri masaya koyabilmek. İktidar olduğunuz belediyelerden örnekler verebilmek.

İnandırıcılık ve samimiyet Türk seçmeni için en önemli etkendir.

Seçmen, yaptıkları yapacaklarının teminatı olanlara teveccüh gösterir.